Hayat çoğu zaman bizi beklenilmeyen şeylerle şaşırtır; sürprizlerle doludur, bilinmezliklerle ve acımasızlıklarla...
Bilemeden, istemeden beni çağıran karanlığın kucağına düşmüştüm. Kendimi her ne kadar bunun yüzünden aptal gibi görsem de avutmaya çalışıyordum. Bana zarar verip vermeyeceği bile bir muamma iken, duygularımı ve korkularımı kontrol altında tutmak kesinlikle akıl kârı değildi.
Gözlerimi açtığımda siyahlarla bezenmiş bir oda karşıladı beni. Hava henüz karanlıkken böyle bir odada göz açmak hiç de iç açıcı değildi. Ev her ne kadar ormanlık alandaki bir kulübeyi andırsa da, bu oda fazla lüks gözüküyordu.
Doğrulmaya çalıştığım an başıma giren sancıyla birlikte ufak çaplı bir baş dönmesi yaşadım. Yine de bunu umursayacak durumda değildim. Bu evden gitmem gerekiyordu, tabii öncesinde neden burada olduğumu bilmek zorundaydım.
Odanın içerisinde bir banyo gördüğümde oraya yöneldim. İçeriye girdiğimde gri fayanslarla bakıştım. Bu adam gerçekten de koyu renklerin hastasıydı.
Soğuk su ile kendime ayıltmak istercesine birkaç defa yüzüme su çarptım. Yaşadıklarımın hâlâ bir rüyadan ibaret olmasını bekliyordum fakat sanırım her şey gerçekti. Yüzümü kurulayıp banyodan çıktım.
Odaya da son bir bakış attıktan sonra kapıyı açarak dışarıya adım attım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum fakat oldukça geç olmalıydı. Etrafıma bakınıp hangi yoldan gideceğime karar vermeye çalıştım. Sanırım sol taraftan gidecektim.
Evin içerisini bilmediğim için her yer bana labirent gibi geliyordu. En sonunda büyük bir salona ulaştığımda şöminenin yandığını gördüm. Biraz daha yaklaştığımda Araf'ın koltukta oturduğunu ama gözlerinin kapalı olduğunu farkettim.
Alevlerin yansıttığı ışık yüzüne vuruyordu. Kapattığı gözlerinin üzerindeki uzun kıvrımlı kirpikleri, yüzüne gölge düşürmüştü, eşsiz bir görüntü yaratıyordu. Kirpikleri kadınların özenerek bakacağı cinstendi. Dolgun dudakları kapalı ve düz bir çizgi halinde duruyordu, sakalları son gördüğümle aynı boydaydı, oldukça hoş duruyordu, kaşları ise her zamanki gibi çatılıydı. Neyeydi bu öfkesi?
Sakince birkaç adım atıp şöminenin yanındaki diğer koltuğa oturdum.
Şu an kaçmamın bir anlamı olacağını sanmıyordum. Daha çok işleri zorlaştırmamak adına sakince ve planlı bir şekilde hareket etmem gerekiyordu fakat önceliğim neden burada olmamdı. Bunun cevabını öğrenmeden durmayacaktım.Çatırdayan odunların seslerine kulak kabarttım ve gözlerimi kapatarak sakinleşmeye çalıştım. Bu adam en başından beri bana zarar verme niyetinde olsaydı şu anda burada olmazdım. Öyle bir amacı olsaydı arabanın içerisinde yaşadığım panik atağın karşısında umursamaz olurdu muhtemelen.
Gözlerimi usulca açtığımda Araf'ın delici bakışlarla beni incelediğini görünce kaşlarımı çattım. İçeriye girdiğimden beri uyuduğunu düşünmüyordum zaten, büyük ihtimalle benim hareketlerimi çözmek için yapmıştı bunu. Onun bakışlarına, sakin ve soğukkanlılığım ile karşılıkta bulundum.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu düz bir sesle.
Kaşlarım sanki mümkünmüş gibi daha çok çatıldı. "Nasıl olmamı bekliyorsun?!" Düşünür gibi yaptım. Alay dolu ifademle parmaklarımı şıklatıp işaret parmağımı ona yönelttim. "Kaçırılmış gibi?"
"Güzel." diye fısıldadı. Siyah gözlerinden geçen bir parıltı gördüğümde geriye yaslandım. "Neden burada olduğunu merak ediyorsundur." dedi. Dirseklerini dizlerine dayayıp, ellerini çenesinin altında birleştirerek başını ileriye doğrulttu. Kafamı sallayarak onu onayladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığıma Sığındım
Ficção GeralSimsiyah gözlerinin karanlık girdabına çekmişti beni. Oradan nasıl çıkacaktım, çıkmak istiyor muydum, bilmiyordum. Bildiğim ve bilmekten nefret ettiğim tek şey vardı: Ben, bir yabancıya, o bilmeden vermiştim kalbimi... Dikkat!! Bu hikâyede yetişkin...