İnsan ne için yaşar? Sevdikleri için mi? Aşk için mi? Hayalleri için mi? Korku yüzünden mi? Başarı için mi?
Ben 22 yıl boyunca kendim için sayılı şeyler yapmışımdır. Neredeyse deney tahtası olarak yetiştirildim. Ailem istedi diye yaptım çoğu şeyi. Annem ve babamın istediklerini yerine getirdim her zaman. Onları gururlandırmaya çalıştım.
Ailem istedi diye piyano ve keman çalmayı öğrendim. Oysa ben bateri çalmak istiyordum. Bateriyi erkekler çalar, dediler. Alay dolu yüzlerini hâlâ hatırlayabiliyorum.
Ailem istedi diye İngilizce, Fransızca ve Almanca öğrendim. Küçükken çok esnek bir çocuktum. Bacaklarımı ayırabiliyordum. Çeşitli hareketler de yapabiliyordum. Fakat bunu geliştirmek yerine, 6 yaşında, küçücük halimle eve gelen öğretmenlerimle birlikte dil öğrenmeye başladım. Sonrasında büyüdükçe esnekliğimi kaybetmiştim tabii. Bir daha asla o hareketleri yapamadım.
Ailem istedi diye Ekonomi okudum. Oysa müziğe yönelmek istiyordum. Bateri çalmayı geliştirmek ve belki de bir grupta çalmak isterdim. Resim çizmek istiyordum, heykellerle ilgilenmek belki... Bunların hiçbirine izin verilmedi.
Ben her daim istenilen her şeyi yapan çocuk olmak zorundaydım. Her zaman ailesi tarafından ezilendim. Onları mutlu edemiyordum. Küçükken mutluydum. Çok mutluydum. Ama onu da elimden aldılar.
İlk zamanlarda ne olduğunun, bana ne yaptıklarının farkında bile değildim. Tek derdim sevilmekti. Lâkin büyüdükçe anladım. Onlar benim ailem değildi. Onlar benim sahibimdi. Ve ben, bana bu yaptıkları yüzünden onları asla affetmeyeceğim.
Banyodan çıktığımda üzerime gri, kenarında beyaz şeritler olan eşofmanı ve beyaz bol sweatshirtü geçirdim. Saçımı arkadan balık sırtı yaptım beni rahatsız etmesin diye. Ayaklarıma gri kalın çorapları giydim
Odadan çıktığımda etraf gayet sessizdi. Araf gitmiş olabilir miydi acaba? Merdivenlerden hızla indim ve mutfağa girdim. Tezgahın üzerinde iki tane sandviç ve meyve suyu vardı. Dudağımda benden bağımsız oluşan gülümseme ile sandviçlerden birini aldım ve üzerindeki streçi açtım.
Birkaç ısırık aldım ve elime aldığım meyve suyuyla mutfaktan çıktım. Salona geldiğimde bütün sessizliği bozan demir sesiyle irkildim. Evde kimse yok gibi gözüküyordu. O zaman bu ses nereden geliyordu?
Tedirgin halimle elimdekleri büyük sehpaya bırakarak sesin kaynağını aramaya çalıştım. Bu sesin aşağıdan geldiğini anladığımda bir kez olsun gitmediğim alt kata yöneldim. Merdivenleri teker teker inerken ses de artıyordu. Son basamağa geldiğimde artık daha temkinliydim.
Kafamı sağ tarafa çevirdiğimde gözlerim şaşkınlıkla kocaman açıldı. Araf ağırlık sehpasının üzerinde, halter indirip kaldırıyordu. Bunu yaparken sakince derin nefesler alıp veriyordu. Hiç zorlanmadan kaldırdığı halterin kenarlarındaki ağırlıklar, birbirine çarpıyor ve ses çıkarıyordu.
Fakat benim asıl şaşkınlığım bunlara değildi. Araf'ın üzerinde tişört yoktu ve bütün kasları gözlerimin önündeydi. Halteri kaldırıp indirdiğinde kasları kasılıyor ve aynı zamanda damarları büyüleyici bir görüntü veriyordu. Ağzından akan suyu sil Aşkım. İlk defa erkek görmüş gibi davranma. Rezil olacağız.
Bembeyaz teninin eşsiz güzelliğine kapılmışken duyduğum ses beni kendime getirdi. "Manzaranı çok beğendin herhalde." Ne zaman halteri bırakıp da doğrulduğunu görmediğim Araf, yüzündeki haylaz sırıtmasıyla bana bakıyordu. Kime diyorum ben, al işte!
"Güzel vücudun olduğu aşikâr. Keşke biraz da egonu dizginlemek için bir şeyler yapsan." Yüzündeki sırıtışını solduğunu görünce bu sefer benim dudaklarımda zafer sırıtması oluştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığıma Sığındım
General FictionSimsiyah gözlerinin karanlık girdabına çekmişti beni. Oradan nasıl çıkacaktım, çıkmak istiyor muydum, bilmiyordum. Bildiğim ve bilmekten nefret ettiğim tek şey vardı: Ben, bir yabancıya, o bilmeden vermiştim kalbimi... Dikkat!! Bu hikâyede yetişkin...