Hayatımın en büyük şokunu yaşıyordum. Karşımda gördüğüm kişi gerçekten o muydu, yoksa hayal mi görüyordum? Umarım bu bir halisülasyondur Aşkım.
Sarıldığı Yaren'in saçlarını karıştırdı ve güldü. Harika, baksana Aşkım gülebiliyormuş. Şaşkın ve afallamış bakışlarla olduğum yerde onları izliyordum. Görünmeyen bir noktada olduğum için neyse ki beni göremiyordu. Beni fark eden Araf ile göz göze geldik. Kaşları çatıldı ve beni süzdü. Odağımı Araf'tan çekip yine ona yönelttim. Şok mu geçiriyordum?
Yanıma adımladı ve dibime kadar girdi. "Sen iyi misin?" Şaşkın bakışlarım Araf'ta değil hâlâ ondaydı. "Bu kadar şaşıracağını tahmin etmiyordum." İşaret ve baş parmağı arasına aldığı çenemi, yukarı doğru ittirdi. Bu sayede bakışlarım gözlerine çıktı.
"Bu bir kabus mu?" diye mırıldandım.
Gülümsedi. Gülümsemesi tehlikeliydi. "Kim bilir..."
Bir adım geri çekilip çenemi yumuşak tutuşundan kurtardım. "Benimle dalga mı geçiyorsun sen?! Bu adamın burada ne işi var?!" Sesim kısıktı fakat oldukça da sertti.
"O benim arkadaşım." Düşünür gibi yaptı. "Aynı zamanda Ömer'in de kardeşi oluyor." Tekrar gülümsedi ve gözleri kısıldı.
Ne demek Ömer'in kardeşiydi? Ben nasıl bir oyunun içine düşmüştüm? Bu nasıl bir kabustu böyle?
"Sen... Ne diyorsun?" Yutkundum. "Onu nasıl dibimize kadar sokabildin?" Vücudum buz tutmuştu neredeyse.
"Baban göründüğü kadar zeki değilmiş..." Gözlerine sahte bir hüzün yerleştirdi. "Öldürttüğü kişinin kardeşini, kızının koruması yapıyor, bir düşünsene." Sağ elini, kazağın açık bıraktığı çıplak omuzumda hissettim. "Böyle bir babanın kızı olduğun için üzgünüm." Sesini de hüzünlü bir tonda ayarlamıştı. Başka biri görse, benim için üzülüp ağlayacağını düşünebilirdi.
Parmak uçlarını, çıplak omuzumdan tüy hafifliğinde bir yol çizerek köprücük kemiğime getirdi. İşaret parmağı ile köprücük kemiğimin yarattığı boşluğa dokundu. Bu dokunuşu bütün vücudumu titretirken, yaptığı şeyin, aslında hoşuma gitmesi beni bozguna uğratıyordu. Sanırım aptallık ediyordum.
Omzumu silktim ve elini çekmek zorunda kaldı. "İğrenç birisin." diye mırıldandım. "İğreniyorum senden..." Gözlerimi, kapkara gözlerine çıkardım ve yüzümü buruşturdum. Surat ifadem hem kusacak gibiydi, hem de ağlayacakmışım gibi hissediyordum.
Kafasını sağa ve sola doğru yavaşça salladı. "Sen iğrençlik görmemişsin." Burnundan nefes verdi gülerken. "Aslında dibindeki birini görmemen... Biraz da aptallık mı demeliyim?" Babamdan bahsediyordu. Kendimi hıçkırarak ağlayacak gibi hissediyordum fakat bunu belli etmiyordum dışarıdan, buna emindim.
"Görüyorum ya. Baksana tam da dibimdesin işte." Ona biraz daha yaklaştım ve tam gözlerinin içine baktım. Şimdi nefesi yüzüme çarpıyordu.
Gülümsedi ve sol elini kaldırıp omuzlarımdan dökülen, nemli saçlarıma uzandı. Saçımın bir tutamını parmaklarının arasından geçirerek okşadı. "Saçını kurutmalısın. Hasta olmanı istemeyiz, öyle değil mi?"
"Sana ne?! Olurum hasta, sana ne?! Belki hasta olmak isteyen bir manyağım ben! Seni ne ilgilendiriyor!" Birkaç adım geri çekildim ve çatık kaşlarım ardından ona bakmaya devam ettim.
Küçük bir kahkaha attı. "Bu kadar sinirli olmamalısın, biraz sakinleşmen gerek. Şu an böyleysen ileride nasıl olacaksın, düşünmek zor geliyor."
"Burada o kadar uzun bir süre kalacağımı sanmıyorum." dedim, düşünceli ifademle. Eğer burada biraz daha fazla kalırsam gerçekten kafayı yiyecektim. Sakinleş Aşkım! Seni alt etmesine izin verme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığıma Sığındım
General FictionSimsiyah gözlerinin karanlık girdabına çekmişti beni. Oradan nasıl çıkacaktım, çıkmak istiyor muydum, bilmiyordum. Bildiğim ve bilmekten nefret ettiğim tek şey vardı: Ben, bir yabancıya, o bilmeden vermiştim kalbimi... Dikkat!! Bu hikâyede yetişkin...