Kucağımdaki bilgisayardan bilmem kaç kere okuduğum yazıyı, çatık kaşlarım ardından tekrar okudum. 'Kırmızı ve beyaz güller birliktelik isteğini sembolize ederler.' Kim bana böyle bir oyun kurmuştu, kim o kadar korumanın arasından evime, hatta odama kadar girmişti, gerçekten merak içerisindeydim.
Yanımda uyuyan Arzu'ya kısa bir bakış atıp bilgisayarı kenara koyarak yataktan kalktım ve üzerime sabahlığımı giydim, ardından yan taraflarındaki ipleri karnımın üzerinden bağladım. Aşağıya inerek Arzu'ya kahve ve kendime bitki çayı yapmak için malzemeleri çıkardım. İşimi hallettikten sonra saate baktım, 08.30'u gösteriyordu. Büyük ihtimalle babam iş yerindeydi, annem ve Akın ise birazdan uyanırlardı. Biri orta yaşlarda, diğeri genç iki kadın masayı hazırlıyorlardı. Arzu ve ben sabahları kahvaltı yapmayı sevmezdik, biz güne sadece kahve ve çay ile başlayanlar arasındaydık.
Kahve ve bitki çayı olurken, mutfağın bahçeye açılan büyük cam kapısından dışarıya baktım. Yaklaşık 10 kişi kadar koruma etrafta geziyordu. Peki dün çiçekleri nasıl bırakmıştı o kişi? Bu bahçedeki korumalar süs niyetine mi duruyordu burada? O kişi bana, bize bir zarar verebilir miydi?
Bunları düşünürken kahvenin olduğuna dair makineden ses gelince irkildim. Arkamı dönüp iki koca fincan aldım dolaptan, kahveyi birine ve çayımı diğerine koydum. Tekrar yukarıya çıktığımda Arzu'nun uyanmış tavanı seyrettiğini görünce güldüm.
Hâlâ tavana bakmaya devam ederken, "Kahve kokusu senden önce geldi." diye mırıldandı.
Yanına gidip fincanı uzattım. Yerinde doğrulurken fincanı aldı ve teşekkür etti. "İyi uyudun mu?" diye sordum çayımı yudumlarken.
Kafasını salladı ve "Evet ama saçma sapan rüyalar da gördüm." dedi elini ensesine atarak. "Bir adam odaya girmişti, ben onu gördüğümde 'sus' işareti yaptı. Baya korkutucuydu. Yüzü çok bulanıktı, ellerinde güller vardı." Sesinden korktuğu fazlasıyla belli oluyordu.
Kaşlarımı çattım ve fincanı bıraktım, gülleri komodinin üzerinden alıp Arzu'ya gösterdim. "Güller buna benziyor muydu?" Sesim istemeden sert çıkmıştı, öfkelenmeye başlıyordum.
"Nasıl olur?" diye sordu Arzu şaşkınlık ve korku içerisinde. O da fincanı kenardaki komodine koyarak elimden gülleri aldı ve üzerindeki kartı açıp okudu. "Hangi şeref yoksunu yaptı bunu?" Şimdi sesi benimkinden daha sert çıkıyordu.
"Bilemiyorum ama biri bizimle fena bir şekilde oyun oynuyor." diye mırıldandım. Düşünmeye başladım, bunu kim yapabilirdi?
"Aşkım, bu oyun değil, oyun olduğunu hiç sanmıyorum. Bunu yazan kişi bildiğin sana önceden haber veriyor hazırlıklı ol, diye." Arzu'nun sesi oldukça düşünceli çıkıyordu. Her zamanki gibi bir günüm bile normal ve mutlu bir şekilde geçmiyordu.
"Arzu, özür dilerim. Seni de böyle saçma sapan şeylere dahil ediyorum ister istemez. Gece o gelen kişi bize, sana bir şey yapabilirdi. Gerçekten çok üzgünüm..." Mahçup sözlerimi elini kaldırarak böldü Arzu.
"Saçmalama Aşkım. Sen benim bu hayatta en değer verdiğim insanlardan birisin. Ne özür dilemesinden bahsediyorsun?" Otoriter ifadesi tamamen susmamı sağladı. Böyle durumlarda, ben kendimi bu şekilde hissettiğim zamanlarda, Arzu duygusuz ve bir o kadar duygulu tavrıyla beni susturmasını iyi biliyordu.
Bu konu hakkında neredeyse öğle vaktine kadar teorilerde bulunduk. Arzu, bunu Araf'ın yaptığına inanırken ben ise onun olmaması için dualar ediyordum. Başıma bela almak istemiyordum durduk yere.
Bu düşüncemi dile getirdiğimde ise Arzu her zamanki açıksözlülüğünü konuşturarak zaten başıma çoktan belayı aldığımı söyledi. Bu sözleri beni bozguna uğratırken kendisi dans antrenmanı olduğunu söyleyip gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığıma Sığındım
Genel KurguSimsiyah gözlerinin karanlık girdabına çekmişti beni. Oradan nasıl çıkacaktım, çıkmak istiyor muydum, bilmiyordum. Bildiğim ve bilmekten nefret ettiğim tek şey vardı: Ben, bir yabancıya, o bilmeden vermiştim kalbimi... Dikkat!! Bu hikâyede yetişkin...