1

879 56 19
                                    



Yavaş bir insandım.

Küçüklüğümden beri bu böyleydi. Yavaş olduğum için hayatım boyunca kendim hariç herkes bundan şikayetçi olmuştu. Ben buna alışıktım, işimi yavaş yapmayı severdim. Yavaş yemek yerdim, yavaş ders çalışırdım, yavaş yürürdüm...bunun gibi çok fazlasına sahiptim. Bu saydıklarım belki de kimisine göre çok büyük bir sorunmuş gibi gözükmeyebilirdi fakat benim için gerçekten büyük bir sorundu. Annem, bu yavaşlığım yüzünden hayatımda işlerin hiç rayında gitmeyeceğini söylerdi-ki hâla bunu söylüyor- aslında ona içten içe hak veriyordum. Yavaşlığımdan dolayı son güne kadar süren ödevler, sınavlar, gerekli gereksiz tüm işlerim beni hep stres altına almıştı. Arkadaşlarımla buluşmalara en son ben gelirdim ve hepsi benim uyuşukluğum yüzünden onları beklettiğim için söylenirlerdi. Günlük yaptığım planlarımın hızına yetişemediğim için gün içinde yapamadığım her işi ertelemek zorunda kalırdım. Bunları yaşamaktan nefret ediyordum fakat elimde değildi. Bir şekilde yavaş yapıyordum ve bir bakıyordum son güne gelmişim. Belli bir süre sonra annemin söylemlerini kabullenmiştim. Evet, her ne kadar işimi yavaş yapmayı sevsem de hayatımda bana stres ve yolunda gitmeyen işlerden başka bir şey vermemişti. Fakat bu kabullenişimden çok uzun zaman geçmeden, yavaş bir insan olmamın hayatımın en mükemmel şeyi olduğuna tekrardan sıkı sıkıya inanmıştım. Yavaş bir insan olmam bana, hayatımın en mükemmel olayını yaşatmıştı.

Sehun'u tanımıştım.

Şimdi diyebilirsiniz yavaş olmakla ne alakası var kardeşim, nasıl bir insanı tanımayı buna bağlarsın? Bal gibi de bağlardım anlatıyorum hemen.

Final haftama bir hafta kalmış, rezalet haldeydim. Yine benim ağır kanlılığım ve konuları yavaş ilerlememden, son kalan konularımı tamamlamak için gece gündüz konulara çalışmam gerektiği bir haftayı yaşıyordum. Derslikten çıkar çıkmaz okulun kütüphanesine ilerlerken anneme, akşama doğru geleceğimi, merak etmemesi gibi cümleler içeren bir mesaj atmıştım. Ama bu sefer kesin kararlıydım, hızlı çalışacaktım. Zaten yine aylaklığım tutarsa ayvayı yemiştim. Kütüphaneye girer girmez çalışmaya başlamıştım. Şaşkındım çünkü kendimden beklemeyeceğim şekilde, oyalanmadan konulara çalışıyordum. Annem beni görse, muhtemelen duvara çakacağını söylediği binlerce çiviyi çakardı.

Çok iyiydim ama ne iyi! Tempomu asla düşürmeden derse devam ediyor, etrafta hiçbir şeyin dikkatimi dağıtmasına izin vermiyordum. Bir ara kemiklerim tutulmuş gibi hissederken ayağa kalkıp bir esnedim. Dedim madem ayağa kalktım bir kahve alayım da kendime geleyim kaç saat çalışmışız şurada. Kahvemi alıp masama geri dönerken biraz da ara verdim. Vermez olaydım. Kendime tanıdığım süreyi sonlandırıp dersime geri dönerken, o an...işte o an kafamı kütüphanede olan tüm masalara teker teker geçirmek istedim. Yakalayamamıştım. Ne ders tempomu ne de hızlı ilerleyişimi. Zihnimin kuytu köşelerinden çıkan aylak Jongin çok geç kalmadan kendini gösterirken, ben de nerede kaldı diye düşünüyordum.

Aylak Jongin geldi karşıma oturdu. Aklıma aylar önce yaşadığım tartışmayı soktu, ya ben o sıra niye bunu söylemedim ki? diye hayıflandırdı. Saçlarıma laf attı, lise yıllarımda aklıma bile gelmemesini istediğim insanları misafir etti, beynimizin neden yaklaşık 1.400 gram olduğunu düşündürttü, geleceğim hakkında olan endişelerimi masaya serdi, bu ülkenin hali ne olacak ya düşüncelerine kadar beni oyalayıp oyalayıp durdu. Tabi dışardan harıl harıl ders çalışıyormuş gibi gözüküyordum çünkü gözüm kitapta, beynimin yarısı ise aylak Jongin'le ilgilenirken diğer yarısı da kitaba göz gezdirip, bak Jongin bunun olmasıyla bu olur, şununla da şu olur düşünceleriyle doluydu.

En sonunda havanın kararmasıyla kütüphanenin ışıkları yanarken kafamı kaldırıp koca saate baktım. Saat akşam dokuz olmuştu dokuz! Güya akşam yediye kalmaz konularımı bitirir, eve gider rahatça yatağımın içine gömülürüm diyordum. Yine aynı şey olmuştu işte. Yaptığım planlar yavaşlığım ve oyalanışım yüzünden tıkır bozulmuş ve tüm işlerim aksamıştı. Bu da demek oluyordu ki kütüphaneyi bizzat sahipleri ile birlikte kapatacaktım bugün.

sen kokuyor yüzeyi bedenimin her gözeneği | sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin