12

255 47 23
                                    







Gelecek her zaman belirsizdir. Ne yapacağım, nasıl yaşayacağım, bir meslek sahibi olabilecek miyim, iyi bir insan olabilecek miyim, annemin dediği gibi beni ömrü boyunca hep çok sevecek mi, Yixing ve Minseok sonsuza kadar arkaşım olacak mı, Sehun hayatım da olacak mı..?

Bunun gibi bir çok soru.

Son zamanlarda ise aklımı en çok meşgul eden soru, Sehun hep yanımda olacak mı? Olacaksa nasıl olacak? Bilemiyorum, hayatın cilvesi bize ne yaşatacaktı. Belki Sehun hayatımda olacak ama çok yakın bir arkadaş olarak, belki de yollarımız ayrılacak ve benim için sadece bir gençlik anısı olarak kalacaktı...İhtimaller beni boğuyordu.

Onu seviyorum. Gerçekten onu tahmin edemediğimden fazla korkutucu şekilde seviyorum. Yamuk çenesini, çoğu zaman çatık olan kaşlarını, güneş değince kısılan gözlerini, konuşurken ara sıra peltekleşen dilini, bagetleri sıkmaktan yara olan kemikli ellerini, olmayan doğum lekelerini, ona anlattıktan sonra ceplerine tıkıştırmaya başladığı kuş yemlerini...Onun her şeyini seviyordum fakat artık bu belirsizlik canımı sıkmaya başlamıştı. Doğum lekelerimden öptüğü anı hâla unutamamıştım, unutmam imkansızdı. Peki ya niçin öpmüştü?

Arkadaş mıydık?

Benim için kesinlikle değil.

Peki ya flört?

Hayır o da değildi.

Mersedes hanımın köle ısauraları?

Evet, belki bu olabilirdi.

Oturmuş dalgın dalgın bunları düşünürken yatağımda oturan Minseok telefonuyla uğraşıyordu. En sonunda sıkılıp, ayağa kalkarken "Nerede kaldı bu Yixing?" diye sordum. Sormaktan çok isyandı aslında. Minseok telefondan başını kaldırmadan "Evde yemek yiyordu en son." dedi.

Gerginlikle ofladım. Bu akşam Sehun, annemin istediği gibi akşam yemeğine gelecekti. Sehun.bize.yemeğe.gelecekti. Mersedes hanım ise yanaklarıma kondurduğu öpücüklerle özür dilemiş ve gelemeyeceğini belirtmişti. Sebebi ise son zamanlarda ayaklarının çok ağrıyor olmasıydı. İlk başta çok korkmuştum fakat ciddi bir şey olmadığını söyleyince rahatlamıştım.

Yixing'i bekleme sebebim ise akşama kadar hazır olmama yardım etmesiydi. Aynı sebepten Minseok'u da çağırmıştım. Fakat Yixing beyfendi evde yemek yemekten buraya gelememişti bir türlü.

"İşte reisimiz geldi, işte kralımız geldi, işte reis-i cumhurbaşkanımız geldi."

Minseok'un sesini duymamla arkama dönerken kapının önünde duran Yixing'i gördüm. Kaşları çatık Minseok'a bakıyordu. Huysuz günüydü anlaşılan.

"Dalga geçme lan. Niye dalga geçiyorsun?"

Minseok "Çin'in cumhurbaşkanı olma isteğin dalga geçilecek konu da o yüzden." gülerek söyledi. Buan ben de güldüm. Çünkü Yixing'in anlamadığım bir şekilde çok fazla vatan millet sevgisi vardı.

"Bekle oğlum sen." O sıra Yixing çantasını yatağıma fırlattı. "Çin'in cumhurbaşkanı olunca seni ilk başta Çin vatandaşı yapıp, daha sonra sürgün edip vatan haini ilan edeceğim."

Dayanamayıp "Susun be artık." diye azarladım. Azarlamalıydım çünkü biliyordum ki bu konu hakkında 2 saat boyunca tartışmışlıkları vardı. "Sen söyle bakalım. Neredesin ulan bunca saattir."

sen kokuyor yüzeyi bedenimin her gözeneği | sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin