5

243 55 17
                                    



Birkaç saat önce yüzünü bile görmek istemediğim Sehun, şimdi karşımda otuyordu ve ben ona çaktırmadığım ama içten içe öldüğüm bakışlarımı atıyordum.

Kadere inanırdım, hem de sıkı sıkıya. Ama bu kaderin; mersedes hanımla karşılaşmam, evine gitmem ve mersedes hanımın torununun Sehun çıkacağını getireceğini hiç ihtimal verememiştim. Muhtemelen bu olayı bir dizide izlesem, ne klişe, der ve televizyona popomu dönerdim. Ama şimdi bu durumu yaşıyordum. Ben hâla mersedes hanımın evindeydim, hâla Sehun, mersedes hanımın torunuydu ve hâla Sehun karşımda oturuyordu. Gerginlikten terleyen avuçlarımı pantolonuma sildim. Tekrardan her şeye, ne klişe ama, deyip popomu dönmek istiyordum fakat bu durumda ne konuşabilir ne de popomu dönebilirdim.

"Jongin, bak bu benim torunum Sehun." Mersedes hanım, bana sıktığı nar suyundan Sehun'un da önüne koyarken konuştu. "Sehun, bak bu da Jongin. Yolda karşılaştık bana yardım etti."

Sehun hafif çattığı kaşlarıyla anneannesine dönerken "Anneanne kaç defa dedim bensiz dışarı çıkma diye. Neden beni beklemiyorsun?" diye söylendi. Mersedes hanım, Sehun'un ensesine bir tane geçirdi. "Sus sen bakayım, ne olacak oğlum? Hem kötü mü oldu Jongin'le karşılaştık, konuşa konuşa geldik." Sehun varlığımı hatırlamış gibi bakışlarını kısa süreliğine bana çevirdi. O sıra ona bakmıyordum ama gözümün kenarından kafasını bana çevirdiğini görebilmiştim. İyi ki de bakmamıştım.

Sehun'un kafasını bana çevirmesiyle Mersedes hanım da bana baktı. " Bak Sehun söylemeyi unuttum. Jongin de seninle aynı okula gidiyor biliyor musun?" Geldi ikimizin arasına oturdu. "Sahi ya hiç gördünüz mü birbirinizi, tanışıyor musunuz?"

O sıra Mersedes hanıma dönüp, ben senin torununun ciğerini biliyorum, demek çok istedim ama sus pus bekledim. Cevabı ilk olarak ben vermeyecektim, o yüzden Sehun'un konuşmasını bekledim. Baktım ikimizden de ses soluk çıkmıyor, ben cevaplayayım bari, dedim. Ardımdan bir ses daha duydum.

"Hayır."

"Hayır."

İkimiz de birbirimize bu cevabı beklemiyormuş gibi baktık. Neden bilmiyorum, birden ağzımdan hayır kelimesi çıkmıştı. Sanki, evet tanıyorum, desem Sehun başından beri onu tanıdığımı, bildiğimi anlayacaktı. Karşısında en ufak bir açık bile vermek istemiyordum. Sehun'un ise hayır diyeceğini bilecek gibiydim sanki. Sahi, Sehun tanıyor muydu ki beni evet diyecekti?

"Aaa insan aynı okula gider de birbirini tanımaz mı? Ne biçim gençsiniz siz."

Sehun geldiğinden beri daha da çatılmış kaşlarını nar suyuna dikip konuştu. "Yaklaşık 81.000 öğrencinin olduğu okulda sen kendini bile tanımazsın anneanne." Çok kısa bir süre gözlerini bana çevirip geri nar suyuna döndü. "Ya da gördüğün insanları hiç tanımamış gibi de varsayabilirsin."

Ne yani burada bana mı laf atmıştı?

"Hadi ordan 81.000 insan bir okulda mı olacak? Bizim şehirde bile o kadar insan yoktu yahu!"

"Anneanne kaç milyon nüfuslu ülkede yaşıyoruz tabi ki olacak."

Mersedes hanım yüzünü ekşitti. "Aman neyse ne." Anında yüzünde tatlı bir gülümseme oluşurken "Artık birbirinizi tanıdınız. Okulda da birbirinize arkadaşlık edersiniz tamam mı?" diye sordu.

Sehun'la gözlerimiz kesişirken kafalarımızı onaylar şekilde salladık. O gün yine Mersedes hanıma dönüp, sor bakayım Mersedes hanım ben torununla arkadaş olmak istiyor muyum? diyemedim.

Sehun bana karşı ilk defa konuşurken "Tanıştığıma memnun oldum." dedi. Yüzüne bana küfretmiş gibi baktım. Peki tamam yeniden tanışma mı istiyordu? Ben de öyle yapardım.

sen kokuyor yüzeyi bedenimin her gözeneği | sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin