4

226 53 17
                                    



"Şu hırkayı narkotik köpek gibi koklamayı keser misin?" Yixing bilmem kaçıncı kez elimden hırkayı almaya çalışırken, ondan uzaklaşıp daha çok göğsüme bastırdım.

"Bak ya şu hareketlere bak." İnanamayan gözlerle bana baktı. Omzumu silkip "Hırka ve beni baş başa bırak lütfen." dedim.

"Anlamıyorum eroin bağımlısı gibi kokladığın hırkada da bir şey kokmuyor ki?"

Hırkanın üzerinde tuttuğum gözlerimi ona çıkartırken kaşlarımı çattım. "Hırkayı mı kokladın sen?"

Yixing iğrenç bir şeyden bahsediyormuşum gibi yüzünü ekşitti. "Aman be ne yapayım ben senin sümüklü Sehun'unun hırkasını."

Umutsuz gözlerimi hırkaya geri çevirirken dramatik şekilde "Anlayamazsın Yixing, anlayamazsın." dedim.

Çok acizce geliyordu fakat hırkayı bana bıraktığından beri, yani dünden beri, hırkayı elimden bırakamamıştım. El örgüsü hırkasının üzerinde ellerimi gezdirmiş, üstüne sinmiş kokusunu ciğerlerime hediye etmiş ve, önceden de söylediğim gibi çok acizceydi biliyordum, uyurken hırkasına sarılarak uyumuştum. Düşünebildiğim tek şey Sehun'a sarılmanın ne kadar güzel hissettireceğiydi. Hırka ellerimin arasında dururken bile sanki sıcaklığı hırkayı hiç terk etmemiş gibiydi. Alt tarafı bir hırka bile olsa o hırkanın Sehun'a ait olması çok daha farklı hissetmemi sağlıyordu. Bu bir kalem için bile geçerliydi. Sehun'a ait olması onu gözüme çok daha değerli hâle getiriyordu.

Gerçekten çok aciz durumdaydım.

Kafeteryada dizlerimin üzerine koyduğum hırkadan tek elimi ayırmazken, diğerini kenarda tutuyordum çünkü cips yediğim için yağlanmıştı, gözlerimi etrafta gezdirip Sehun'u arıyordum. Her ne kadar hırkayı geri vermek istemesem de vermem gerektiğinin farkındaydım. Kim bilir belki de bu sefer aramızda bir sohbet geçebilirdi?

Kapıdan gözlerimi ayırmazken, boş sandalyelerden birisi çekilip oturulmuştu. Minseok gelmişti. Derince bir of çekip çantasını masanın üzerine koydu.

"Sen iyi misin?" Elimi hâla hırkanın üzerinde tutarken sordum. Bilmiyorum, hoşuma gidiyordu.

Minseok sıkkınlıkla omuzlarını silkip "Bilmiyorum." dedi. "Kendimi çok stres altında hissediyorum."

"Yine dersler yüzünden mi?" Yixing kafasını yasladığı masadan kaldırmadan sordu. Muhtemelen yine öyleydi ki Minseok'un onaylar şekilde ses çıkarmasıyla da tahminimiz doğru çıkmıştı.

Üçümüz de her ne kadar fakültenin birincileri olmasakta derslerimize önem verirdik. Fakat aramızda bunu kafaya en çok takan kişi Minseok oluyordu. Gerçekten, dersleri istediği gibi gitmediği zaman bunalıma kadar sürüklüyordu kendini. Ona, neden bu kadar kendini sıktığını sorunca her zaman ailesi için yaptığını söylerdi. Elinden gelen en iyisini yapmaya çalışıyordu fakat hiçbir zaman tatmin olmuyordu.

Yağlı olan elimi kaldırıp Minseok'u sevmek bahanesiyle saçlarını karıştırdım. Hiçbir zaman bunu yaptığımı anlamıyordu. "Hadi ama Minseok bu kadar takma şu dersleri." Huysuzca elimden kafasını kaçırırken, saçlarına dokunduğum eli geri çekip masanın üstünde tutmaya devam ettim. Her ne kadar Minseok'un saçlarıyla temizlesem de o Sehun'un hırkasıydı kirletmezdim.

Yixing bana katıldı. "Jongin haklı Minseok. Yani en fazla ne olabilir ki?" Gözlerini tavana dikip elini çenesinin altına koydu. "Yani en fazla ne olur? İlk başta okumayız, bir mesleğimiz olmaz ve insanlar tüm kişiliğimizi birkaç ders üzerinden değerlendirdiği için meslek sahibi olmadığımızı görürüler. Bunu gördükleri an bizleri insan yerine koymaz ve işe yaramaz kişiler olarak görürler. İşe yaramaz gördükleri için de kimse bizi işe almaz ve işsiz kalırız. İşsiz kalınca sıkıntı, stres ve sinir her daim bizi bulur ve gençliğimizi eğlenerek geçirmek yerine, gelecek kaygısı içinde kendimizi yiyip bitirerek geçiririz. Ayrıca tüm ömrümüz boyunca-"

sen kokuyor yüzeyi bedenimin her gözeneği | sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin