"Sehun, az beklesene beni." Yokuş yoldan çıkmaya çalışırken Sehun'un arkasından nefes nefese soludum. Kışı yeni geride bırakmamıza rağmen hava bugün o kadar sıcaktı ki Ağustos ayındaydık sanki. "Asfalta yapışacağım az kaldı.""Abartma Jongin, hem bak geldik zaten."
Zorlukla son bir adımı da atıp yokuştan çıktığım an, sevinç gözyaşları dökmek üzereydim.
"Şükürler olsun, şükürler olsun geldik."
Kendimi bir bedevi gibi hissediyordum. Onca yol, zorluk demeden bu yola baş koymuştuk. Yağmurlar, karlar dinlemeden yürümüştük. Aç kaldık, uykusuzlukla boğuştuk. Buna rağmen geceleri yağan yağmur altında yolumuza devam etmeye çalıştık. Sevdiklerimizden uzakta bu yolu yürüdük. Sahi ya acaba annem, babam neler yapıyorlardı. Yixing ve Minseok okuldan mezun olabilmişler miydi? Peki beni hatırlayıp benimle gurur duyuyorlar mıydı? Bu kutlu görev için?
"Jongin, yalnızca yarım saat önce evden çıktık ve bunun 25 dakikası otobüste geçti."
Tamam, Sehun haklı abartıyordum. Sadece 5 dakikadır yürüyorduk.
Biz neredeydik, ne yapıyorduk, ne için buraya gelmiştik ve en önemlisi neden Sehun'la birlikteydim? Evet, hepsini açıklayacağım.
Her şey mersedes hanımın bizi yanına çağırması ile başlamıştı. Oysaki Sehun'la aylak aylak bahçede takılıyorduk. Eğer unutmazsam bahçede de neler yaptığımızı anlatırdım ama çok ümitlenmeyin. Bahçede öyle öpüş kokuş yapmıyorduk öylesine oturuyorduk işte. İkimiz mersedes hanımın yanına gittiğimizde bize direkt ne yapmamız gerektiğini anlatmıştı. Bizden çok önemli bir şey isteyeceğini söylemişti. Pembe bir kek kalıbı. İstediği tek şey pembe bir kek kalıbıydı. İlk başta kulağa çok kolay gelmişti çünkü pembe kek kalıbı satan binlerce yer vardı fakat mersedes hanımın istediği çok ayrı bir şeydi.
Şehrin en büyük mağazasına gidip, sadece bu haftaya özel gelen pembe kek kalıplarını almak istiyordu. "Neden özellikle o kek kalıbı?" diye sorunca ise en sevdiği rengin pembe olduğunu ve %75 indirimle sattıklarını söylemişti. Evet, gayet geçerli sebeplerdi. Ben, uzak olmasına rağmen Sehun'la o mağazaya gidip kek kalıbını almaya dünden razı olduğum için hemen kabul etmiştim. Neden dünden razı olduğumu tahmin edebiliyorsunuzdur. Sehun ise bunun karşılığında bizim ne kazanacağımızı sormuştu. Sehun kesinlikle çıkarcı bir haindi. Mersedes hanım ise bunun karşılığında el yapımı limonatasını içeceğimizi teklif etmişti. Tadı nasıldı hiçbir fikrim yoktu fakat Sehun'un "Kabul edildi." diyerek kapıya doğru koşmasıyla güzel bir tadı olmalı diye düşündüm.
Tüm hikaye böyleydi.
Şimdi ise zaferle geldiğimiz mağazanın önünde dikiliyordum.
"Hadi şu işi bitirelim." Sehun önümden ilerleyip mağazaya girerken arkasından onu takip etttim.
Yaklaşık 5 dakika arama sonucunda o pembe kek kalıbını bulmuştuk. İşte oradaydı. Tek başına, tüm asilliğiyle orada duruyordu.
Heyecanla elimle işaret ederken "Bak Sehun orada." dedim. "Orada Sehun, bulduk! Hemen alalım hadi." Heyecanla yerimde zıplarken, bir yandan Sehun'u kolundan çekiştirip kek kalıbının olduğu yere doğru götürmeye çalışıyordum. Sehun'un hareket etmemesiyle kaşlarımı çatarak arkamı döndüm. Olduğu yerde durup gözleri hilal şeklini almış şekilde gülüyordu. Onu çekiştirmeyi bırakıp yüzüne bakarken, bunu kaç defa söylemiştim hiçbir fikrim yoktu, belki de ilk defa bu kadar güldüğünü görmüştüm. Omuzları, güldüğü için alçalıp yükselirken kaşlarımı tekrardan çatmıştım. Evet, karşımdaki manzara beni her ne kadar kek kalıbının içine harç olacak kadar eritse de sinirle "Neden gülüyorsun Sehun?" diye sordum. "Komik bir şey mi var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sen kokuyor yüzeyi bedenimin her gözeneği | sekai
FanfictionAnneannem küçüklüğümden beri dans etmeyi ve aşık olmayı öğrenmemi istedi. Dans etmeyi bir türlü öğrenemedim. Hatta ömrüm boyunca ikisini de öğrenemeyeceğimi düşünüyordum fakat Jongin, artık aşık olmayı biliyorum. Hem de mükemmel bir adam sayesinde.