2

340 55 26
                                    





Annemle klasik akşamlarımızı yaşadığımız bir gündü. Ben boylu boyuna koltuğa uzanmış televizyona bakınırken, annem de telefonuyla uğraşıp kıkır kıkır gülüyor ve ara sıra benimle sohbet ediyordu. Koltukta bir oyana bir buyana dönüyor, kendime en azından vakit geçirebileceğim şeyler arıyordum fakat- yapmam gereken ödevler dışında- yapacak hiçbir şeyim yoktu. Sıkıntıdan patlayacaktım. En sonunda yastıkla kendimi boğmaya başlamadan önce annemin gülüşmeleri artmış ve "Jongin, bak dinle bir beni ne okuyacağım sana." diye hâla devam eden kıkırtıları arasından söylemişti. Aslında ilk başta merak etmesem de bu kadar gülmesi sonucu neye bu kadar güldüğünü merak etmemiş değildim. Bu yüzden hımlayıp güldüğü şeyi okumasını bekledim.

"Patlıcanları kıskanmıyor değilim. Oh ne güzel suya atınca tüm acıları gidiyor. Bir biz böyle olamadık."

Kahkahaları arasında cümleyi okurken kafamı kaldırıp anneme "Cidden mi?" diye sormadan edememiştim. Annem her defasında Facebook hesabında bulduğu saçma sapan, komik olmayan bu tür cümleler okurdu. Hata bendeydi ki gerçekten annemin mantıklı ve komik bir şey okuyacağını düşünmüştüm ve bir ihtimal gülerim demiştim. Fakat 42 yaşına gelmiş ve Facebook kullanan orta yaşlı- ona orta yaşlı dediğimi asla duymamalıydı- bir insandan ne bekleyebilirdim ki? Sonuç olarak annem gram mimik oynamayan yüzüme yüzünü ekşiterek bakmış ve "Aman sen ne anlarsın." diyerek kahkaha şelalesinden bir yudum olan Facebook hesabında dolaşmaya geri dönmüştü.

Şimdi ise okulun kafeteryasında otururken Minseok, annemin bana ne zaman okuduğunu hatırlamadığım cümlelerin aynısını okurken tam bir dejavu içerisindeydim. Annemin aynı okuduğu cümleler, aynı kahkahalar ve aynı anlamsız bakışlar. Yixing'le aynı anda kafamızı anlamsız bakışlarla Minseok'a çevirirken Yixing "Sen de haklısın kardeşim." demiş ve kafasını masaya geri yaslamıştı. Tamam, annem orta yaşlarda ve bir Facebook kullanıcısıyken böyle yazılar okumasını belli bir süre sonra garipsemeyi bırakmıştım fakat Minseok? Bu çocuk niye böyleydi?

"Sen kafayı sıyırmışsın bence."

Dünyanın en önemli şeyiymiş gibi okuduğu yazıya karşın kahkaha atarken, Minseok masanın üzerindeki peçeteyi alıp yüzüme fırlattı. Aynı zamanda tam ağzını açıp carcur etmeye başlayacakken, gözleri arkamda bir yere takılıp gözlerini kıstı, pis pis sırıtmaya başladı. Tamam tamam bu hiç iyi değildi. O Minseok denen, herkesin ilk gördüğü an bir melek zannettiği şeytan kılıklı manyak. Kesin beni delirtecek bir şeyler geçiyordu aklından. Bunca zamanlık arkadaşlığımızda bunu öğrenmiştim.

"Sen bana laf yetiştireceğine," kaşlarını kaldırıp tam arkamı işaret etti. "Sehuncuğun geldi ona bak." Sehun'un adını duymamla kafasına vururken "Bak sana demedim mi ismini şöyle ulu orta söyleme diye?!" kısık sesimle azarladım. Yixing'le birlikte aptal gibi gülüp durdular.

Sehun, Sehun, Sehun, Sehun. Son iki ayım hep bu isim etrafında geçmişti. Onu ilk kez gördüğüm geceden sonra, ertesi günü, okulda deli gibi dolanmış ve Sehun'u aramıştım. Nasıl olduğunu bilmiyordum yavaş yavaş, ona bir şekilde aşık oldum. Aslında hissettiklerimi  tıpkı Grease filminde, aşkını bahsettiği gibi açıklayabilirdim. İlk başta sadece küçük şeylerdi, tıpkı güldüğünde gözlerinin kısılma şekli gibi. O zaman, her şeydi. İş işten geçene kadar ne kadar derin olduğumu fark etmemiştim bile.

Evet, evet kesinlikle Sehun'a aşık olmamı bu şekilde anlatabilirdim. Duygularımın ne ara böyle başladığını ne ara bu kadar derinleştiğini bilmiyordum. Bu tıpkı bir hastalık gibiydi yayıldıkça yayılıyordu. Belki de ona, kütüphanede kucağına yatan kediyi severken aşık olmuştum, belki de arkadaşlarıyla konuştuğunda yüzünde oluşan mimikleri izlerken veya yorucu gününün sonunda kütüphanede kestirmesini izlerken. Hangi ara, nasıl olmuştu bunun cevabını hiçbir zaman vermezdim ama oluşan sonuç hep aynı kalacaktı; aşık olmam.

sen kokuyor yüzeyi bedenimin her gözeneği | sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin