Aşk sardı mı bırakmazmış.Bu sözü duyduğum ilk zamanlarda aşkın, beni tıpkı bir sarmaşık gibi sarıp dört bir yanıma kördüğüm atacağını hiç tahmin etmezdim. Bu duyguyu nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Hiçbir şeyle özdeşleştiremezdim veya sözlükten bir tanım bulup, işte benim yaşadığım duygu tam da bu, bunu da diyemezdim. Bir çeşit bağımlılık? Sanmıyorum, bu da olmazdı. Her ne kadar bırakmak isteyip fakat her defasından kendimi onda bulsam da bu tarif edilemez duyguyu bağımlılık adı altında tanımlayamazdım.
Ağlamak istiyordum. Sehun'u bu kadar sevdiğim için, onu bir gün bile görmeden duramadığım için, aptallığım için, Sehun'un bu denli dengesizlikleri için ve son olarak çilek reçelleri için. Neden yapamıyordum? Neden onunla karşılaştığım an görmemezlikten gelip, kalbimin normal düzeyde atmasını sağlayamıyordum? Sehun tüm dengemi altüst etmişti. Tamam, kendime de çok normal birisi diyemezdim ama Sehun beni olduğumdan manyak bir hale getirmişti.
"Vay be ne romantizm ama." Minseok elini çenesinin altına koyup hülyalı şekilde konuştu. "Jongin'in giydiği hırkayı bile çıkartmamış kirliliğine rağmen."
Yixing gözlerini devirirken "Bence bu romantiklik değil tam tersine kendi pasaklılığı." dedi. Her ne kadar Sehun, canım ciğerim olsa da içten içe hak verdim Yixing'e.
Saate baktığımda dersime daha 20 dakika olduğunu gördüm. Bir an önce eve gitmek istiyordum. Düşünebildiğim tek şey eve gidince uyumaktı. Tabi bir de Sehun. Sıkıntıyla gözlerimi etrafta dolaştırırken bir yere takılı kaldı.
Jung Hoseok.
Arkadaşlarına gülerek bir şeyler anlatırken kafeteryaya kahkahaları doluyordu. Ona hayrandım, gerçektende. Ne zaman onu görsem güneş gibi parlıyordu ve gülümsemesi asla yüzünden düşmüyordu. Onunla gerçekten yakın bir arkadaşlık kurmak isterdim ama ortak tek bir şeyimiz bile yoktu. Sadece aynı okulda okuyorduk ve ara sıra karşılaşıyorduk. Çok iyi dans etmesiyle biliniyordu. Güzel sesi de vardı. Resmen tüm mükemmellikler onda toplanmıştı. Karşısında kim olursa olsun yüzünde büyük bir gülümsemeyle dinliyordu ve herkese karşı oldukça nazikti. Dışarıdan belki de bu düşüncelerime karşı Hoseok'a aşık olduğum düşünülebilirdi ama gerçekten de duyduğum sadece büyük bir hayranlıktı. Onun gibi olmak isterdim.
Yixing'in "Jongin." diye seslenmesiyle düşüncelerimden koparken, ne ara oluştuğunu anlamadığım gülümsemeyi de düzelttim. Gülümsemek bulaşıcı olmalıydı. Belki de bir ara Sehun'a denemeliydim. Yixing'e doğru kafamı çevirip "Efendim Yixing." dedim. Yixing ileri doğru gözlerini kıstı. "Sakın gözlerini benden çekip önüne bakma. Saat on iki yönü, tam önümüzde. Sehun garip bir şekilde bizim masaya doğru ilerliyor ve üstelik sana doğru bakıyor."
Aniden gözlerimi kocaman açarken Yixing'in dediği gibi kafamı önüme doğru çevirmedim. Fena halde paniklemiştim. "Ne? Buraya mı geliyor? Hayır hayır gelmesin Yixing bir şey yap!" Önüme doğru dönme dürtüsünü es geçmeye çalışırken telaşla yerimde kıpırdandım. Niye buraya geliyordu ki? Kesin Yixing yanlış anlamıştı.
Yixing gözlerini önünden ayırmazken "Çok geç Jongin." diye fısıldadı.
Hâla kafamı önüme çevirmeyip Yixing'e bakmaya devam ederken Sehun'un masanın önünde dikilen bedeninin varlığını hissedebiliyordum. Öylece konuşmasını bekledim. En sonunda kafamı önüme doğru çevirip Sehun'un yüzüne doğru çevirdim. Sonunda gözlerim, birkaç gündür göremediğim yüzüne değebilmişti. Çok özlemişim.
"Anneannem seni soruyor." diye konuşmaya başladı. "Sürekli, o kukuli nerede, diyor. Eğer müsaitsen, bugün seni çay içmeye davet etti."
Minseok ve Yixing gülmemek için garip sesler çıkardılar. Kukuli dediği ben miydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sen kokuyor yüzeyi bedenimin her gözeneği | sekai
FanfictionAnneannem küçüklüğümden beri dans etmeyi ve aşık olmayı öğrenmemi istedi. Dans etmeyi bir türlü öğrenemedim. Hatta ömrüm boyunca ikisini de öğrenemeyeceğimi düşünüyordum fakat Jongin, artık aşık olmayı biliyorum. Hem de mükemmel bir adam sayesinde.