Yorumlarınıza ihtiyacım var 🥺🥺
İyi okumalar ❤️
××××
23 Ocak 1911 - Hanguk
Bir kitap denk geldi elime. Albayın benimkisine nazaran daha lüks olan evinde tur artarken gördüm kaderimi. Aynı şu cümle yazıyordu, koskoca kitabın içinden bir o güzel söze tav oldum. Ne kadar da doğruydu. 'Her şey yoluna girmeden önce en kötüsü olmak zorundadır'
En kötüsü...
Benim için bir zamanlar en kötü şey terk edilmekti, albayla tanışmaktı, mesleğimi kaybedecek olmaktı. Şimdi ise en kötüsü idamdı. Ne derdim ben cennetteki aileme? Ne anlatırdım? Kirli bedenimle tanrı kabul eder miydi beni? Sevmek kadar kötü bir olayı öyle çok büyütmüşüm ki kör olmuşum çevreme. O aptal mektuplar ne çok yıprattı beni.
"Bay Park?" Dönmedim, bu şahane kütüphaneden çıkası gelmiyordu insanın. Elimdeki kitabı nazikçe tozu yeni alınmış rafa yerleştirdim. "İdamınız hakkında birkaç bilgi öğrendim. Adalet der-"
"Adalet var mı ki albay." Dedim tiz sesimle. İçim içime sığmıyordu. Müthiş bir acı çekiyordum, yaralanıyordum. Zihnim bomboştu sanki, evsiz bir adam gibi.
"Külü var lazım olursa." Gülümseyip bir köşeye sindi. Sabahtan beri kalçamla ısıttığım evimdi, kendime layık gördüğüm koltuktu orası benim. Oturduktan hemen sonra yapılı sağ bacağını sol bacağının üzerine nazikçe attı. Kışa özel giydiği boğazlı kahve tonlarında kazağını bir parmak hareketiyle düzeltirken onu hayran hayran takip eden bakışlarımı çeviremedim.
Neden bakıyorsun? diye soracak olursa dilim mühürlenirdi.
"Külü ne yapacağım?" Onun gibi karşısında duran tekli koltuğa yerleştim. Lakin bacak bacak üstüne atmadım, bana yakışmazdı zaten. Ben neydim ki? Kimdim ki?
"Yandığınızı kanıtlarsınız." Gülümsedim, acı bir gülümseme olduğunu fark etmesi imkansızdı. Çünkü ben öyle sürekli gülüşümü göstermezdim, önümdeki hafiften yamuk olan dişim engel olurdu gülümsememe. Onun için kusur olur diye çekindim.
"Sabah pek bir meşguldünüz, hep misafirleriniz olur mu böyle?" Kahvaltıya davet ettiği genç kadından bahsediyordum. Akşam yemeğine çağıracak kadar yakın gibilerdi. Zaten çağırdı da. Birazdan burada olacağına eminim, bizim bu hoş sohbetimizin içine edecek, beni kimsesiz hissettirecek. Pek hoşlanmadım, sanki albaya bir ilgisi var gibi geldi. Hislerim doğru mu çıkar emin değilim, insan günahı almayı pek de sevmem aslında.
"Bayan Ji sürekli gelip gider, aile dostumuzdur. Ondan başka misafirim pek olmaz Bay Park." Bu lafından sonra daha fazla konuşmadım, zaten akşam çabucak geldi. Beraber sofraya oturduk, tahmin ettiğim gibi de oldu. Sıktığı parfümden yemeğin kokusunu dahi alamadım doğru düzgün. Sürekli konuştu, albaya dokundu, güldü. İnci dişleri öylesine güzeldi ki komik olan şeye dahi gülemedim. Tuttum kendimi.
"Siz hiç konuşmaz mısınız?" Kafamı parça pinçik ettiğim biftekten kaldırıp Bayan Ji'ye baktım. Burnu havadaydı, konuşmuyor oluşum onun işine gelirdi zaten.
"Susmuyorsunuz ki konuşayım Bayan Ji." Dedim gülerek. Lakin albayın gücüne gitmiş olacak ki boğazını temizledi. Açık sözlülüğümden dolayı lafıma alınan Bayan Ji zeytinyağ gibi üste çıkmaya çalıştı.
"Abartmayın canım, toplasanız iki dakika konuşmamışımdır." Neredeyse bir saattir soğumuş bifteğini yiyordu. Yüzündeki o memnuniyetsizliğe denk geliyordum. "Konuşun öyleyse, siz ne iş yapıyorsunuz Bay Park?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soldier'Jikook
FanfictionTamamlandı ✔️ -1910- "Gülün." Dedi onca farklı kelime varken. "Gülün lütfen, öndeki yamuk dişiniz öyle çok hoşuma gidiyor ki Bay Park." Son cümlesini yüzüme doğru fısıldadı. Ve devam etti beni bugün gömmeye niyeti varmış gibi. "Sizi yamuk dişinizden...