Yeni bir kitapla döndüm, bütün olaylar ve tarihleri götümden uydurduğumu belirteyim de aramızda askerlikle, tarihle ilgili bilgisi olan varsa sıçmayalım.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Lütfen yorum atın.
İyi okumalar ❤️
××××
1910 - Hanguk
"Korkudan yediğim lokma boğazımdan gitmeyecekse,
Her gece uykularımı korkunç rüyalar saracaksa,
Varsın her şey çığrından çıksın,
Bu dünya da yıkılsın, öteki dünya da,
İnsana rahat nefes aldırmayan kuruntularla,
Beynimizi bir işkence masasına çevirmektense,
Ölüp rahat etmek daha iyi,
Rahat etmek için öldürdüklerimizle." Gözleri boş ama bir merakla bakan çocuklarıma döndüm. Yeşil, tozdan bihaber olan tahtaya değen gözlerini bir çırpıda bana döndürdüler. Sadece o dönmedi, Lee Hyuk... Alışıyorum artık, küçüğüm hep dalıp gidiyor uzaklara. Sanki benim beklediğim gibi sevdiceğini bekliyor, arıyor gözleri onun varlığını. Lakin küçüğüm daha reşit bile değil ki."Bize biraz anlatmak ister misin Lee?" Gözlerini yaptığı hatanın farkındalığıyla çevirdi, buluştuk. Onun okyanus irislerinde kayboldum sanki, beni de alıp götürdü ufka. Uzun süredir dersimde dalıp gidiyordu, ailesine de ulaşmak pek mümkün değil. Elbette konuşmak için sabırsızdım, küçüğümün gözleri neden böyle hüzünlüydü?
"Bay Park lavaboyu kullanabilir miyim?" Cevap vermedi soruma, hep böyle kaçıyordu zaten. Gülümseyip kafamla onayladım. İhtiyacı olmadığı halde koşa koşa kayboldu gözden. Peşinden gitmem gerekirken dersime geri döndüm. Biligilenmek isteyen birçok göz merakla beni takip ediyordu. "Bay Park?" İnce bir ses, sınıfımda bulunan üç kızdan birisine aitti. Onların sesi ne zaman kulağıma ilişse gülümsememi tutamıyordum.
"Seni dinliyorum Hye." Eskimiş defterini kapatıp kafasını kaldırdı.
"Lee iyi mi?" Bilmiyorum küçüğüm, sanırım iyi değil. Yine yalan söyledim öğrencilerime, yaptığım her şey mutlulukları içindi.
"Evet." Dedim kendimden emin bir şekilde ve devam ettim günahıma. "Evet, iyi."
O garip günü geride bıraktık, ertesi sabah okula gittiğimde Lee sınıfta değildi. Delicesine merak ettim, dersi de çömezmişçesine anlattım. Doğru düzgün cümlelerimi kuramadım, dersimi erken bitirdim. Koşar adımlarla müdürün odasına çıktım, benimle konuşmak istediğini söylüyordu. Öğrencim hakkında olduğunun farkındaydım.
Kapıyı birkaç kez tıklatıp içeriye girdim. Nişanlım da müdüriyet koltuğunun karşısına oturmuş camdan dışarıyı seyrediyordu. Ben gelince sohbetleri kesildi, endişelendim. "Seung?" Gülümseyip ayağa kalktı, nazikçe elimi tutup yanına oturttu. Üniforması da üzerindeydi, görevini bırakıp buraya, beni görmeye mi geldi? Endişem git gide artıyordu.
"Bay Park." Dedi müdür Kwon, bir merakla ona döndüm. Öğrencimin okul formasını kenardan alıp bana doğru uzattı. Titreyen ellerimle kanlı formayı aldım, gözlerim doldu. Eski bebek kokusu yoktu, kan, vahşet, nefret kokuyordu. Kim küçük bir çocuktan böylesine nefret edebilirdi? Onun okyanus irisleri mutluluk dahi görmemişti ki daha. "Üzgünüm, ailesi günahını kapatmak içi-"
Meğersem uzaklara dalıp özlediği sevdiceği, çocukluğuymuş küçüğümün.
"Ne günahından bahsediyorsunuz Bay Kwon? Küçücük çocuğun hırsızlıktan başka ne günahı olabilir?" Bu yaşta hırsızlık benim için normaldi, çarşıda da fazlaca karşılaşıyordum. Lakin hiçbiri ölümle sonuçlanmadı, esnaflar bile gülüp geçiyordu artık. Sırf bu yüzden fazlaca para bırakıyordum esnaflara.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soldier'Jikook
FanfictionTamamlandı ✔️ -1910- "Gülün." Dedi onca farklı kelime varken. "Gülün lütfen, öndeki yamuk dişiniz öyle çok hoşuma gidiyor ki Bay Park." Son cümlesini yüzüme doğru fısıldadı. Ve devam etti beni bugün gömmeye niyeti varmış gibi. "Sizi yamuk dişinizden...