1 Mart 1910 - Hanguk"Ne diledin?" Dedim bir heyecanla. İlk önce gözlerime ardından onun için çarşıdan özenle seçtiğim beyaz kıyafetime baktı. Bu gece güzel geçecekti, biliyordum. Biz sevişecektik. Onunla sevişmek bir armağandı bana.
"Söylersem kabul olmaz." Dudaklarımı büzdüm, sevgilim bana asla hayır demezdi zaten. Bunun bilinci vardı, heyecanı vardı içimde. Doğum gününde bile benim için mutlu kalmaya çalışıyordu, fark ediyordum.
Zor da olsa gülümsüyordu.
Benim için...
"Tanrı kabul eder Seung. Söylemeyecek misin gerçekten?" Elini saçlarıma atıp gülümsedi. Hüzünlü gözleri kalbimi, canımı ne kadar yakabilirse o kadar yaktı. Ellerim titrerken buldum kendimi. Üstelik alkol bile almadım, içtiğim meyve suları bozuk muydu ondan bile emin değilim. Terliyordum, vücudum yanıyordu, gözlerim kararıyordu. "Ben var mıyım?" Dedim bir merakla ve devam ettim. "Dileğinde."
Anlamalıydım, benden çoktan vazgeçtiğini görmeliydim gözlerinde. Dileğinde adımı geçirmediğini duymalıydım.
Yapamazdım.
Ondan başka gidecek yerim yoktu, göremedim. Kör oldum. Kimsesizliği istemediğimden katlandım.
Her doğum gününde bayılmamın bir sebebi olduğu halde görmezden geldim. Meyve sularıma ilaç kattığını gördüğüm halde yanlış anlamadım.
Kıyamazdım bize, ilişkimize.
Kıyamazdım bana...
Şimdi olduğu gibi karardı gözlerim. Ertesi gün uyanacağımı bildiğim için acımı içime attım.
Çünkü ben, kimsesizlik yüzünden hayatıma katlanmak zorunda kaldım.
25 Şubat 1911 - Hanguk
"Burada bile dalacak bir yer buluyorsunuz ya hayranım size." Omzumun üzerinden yarı çıplak albaya baktım. Kaçmadık, kaçamadık.
Lakin bu gece gidecektim.
Tek başıma, onsuz...
"Ne yapayım albay? Gömülmek istediğim yeri seçmeye çalışıyorum." Şakayla karışık söylediğim şeye kahkaha atıp belimden tuttu. Tamamen ona döndüm. Kalbim ayaklıydı sanki, birazdan fırlayıp gidecekti.
"Neresiymiş?" Elimi yüzüne koyup kafamı yana yatırdım. Güzeldi, fazlasıyla güzeldi.
Son demlerimde doyasıya öpmek istiyordum onu. Zaten izinliydi de. Gitmeden önce son kez sevmek istedim.
"Kalbinize." Diye fısıldadım dudaklarına. Dondu, tek bir kelime dahi etmedi. Dayanamadım yakın olduğumuz halde birleşemiyor oluşumuza. Vücudumu yarı çıplak vücuduna bastırıp dudaklarına sarıldım. Öyle hızlı öptü ki dolgunluğumu adıyla inledim.
Kucağına alıp gece dağıtmaya kıyamadığımız siyah çarşaflı yatağına götürdü. Onundum, bana istediğini yapabilirdi.
Kollarımı kafamın üzerine doğru uzatıp kenetledi, hareket edemedim. Bütün kıyafetlerimi çıkardı, ikimiz de çıplaktık şimdi.
Bana dokunuyor olması bile ereksiyon göstermeme sebep oluyordu. Bunun bilinciyle daha fazla yakıyordu canımı.
Penisini deliğimin kenarlarında gezdirdiği halde girmiyordu içime. Nefes nefese kolumu ondan kurtarıp boynuna sarıldım. "Albay." Diye inledim ışığın zar zor damladığı loş odada. "Lütfen." Mızmızlandım, korktum biraz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soldier'Jikook
FanfictionTamamlandı ✔️ -1910- "Gülün." Dedi onca farklı kelime varken. "Gülün lütfen, öndeki yamuk dişiniz öyle çok hoşuma gidiyor ki Bay Park." Son cümlesini yüzüme doğru fısıldadı. Ve devam etti beni bugün gömmeye niyeti varmış gibi. "Sizi yamuk dişinizden...