∆4∆

975 68 47
                                    

Yazar Notu: Geçen bölüme yaptığınız yorumlar için hepinize teşekkür ederim! Bu yüzden bölümü hemen atmaya karar verdim. Bu bölümde de sizden aynı potansiyeli bekliyorum ;)

------------------------------------------

Bölüm Şarkısı: twenty one pilots - Heathens



Zincirlerimin şangırtıları, artık kulağımın soğuk duvarlarında yankı yapıyordu. Yalnız geçirdiğim kaçıncı saat olduğunu bilmiyordum. 

Evet, doğru bildiniz. İlk geldiğim gün, oldukça korkutucu bulduğum o işkence köşesindeydim. 

Bileklerim, tam olarak iki haftadır, o zincirlere bağlıydı. 

Malfoy mu?

Ah, orası ise oldukça ilginçti.


2 hafta önce...

Genç adam, kızın çırpınışlarına aldanmadan bileklerini duvardaki zincirlere bağlarken, öfkeden gözü dönmüştü. Öfkesi kendisine miydi, yoksa kıza mı bilmiyordu. Bildiği şey ise o mektubu orada bırakacak kadar aptal oluşuydu. 

Kızı tam olarak duvara sabitlediğinde geri çekildi ve sırıttı. 

"Görüyorsun ya Granger," dedi sinirle bir nefes verir ve kelepçelerin anahtarını kızın yüzüne doğru sallarken. "İstediğim an, o kontrolü kendi elime alabilirim."

Kız ağzındaki kanı çocuğun ayaklarının dibine tükürüp tısladı.

"Cehenneme kadar yolun var Malfoy."

"Evet," dedi genç adam sırıtırken. "Fakat sen bunu görecek kadar uzun yaşamayacaksın."

Kızın yüzü sinirle kasılırken, genç adam sırıtmış ve elindeki mektubu kızın yüzüne doğru sallamıştı.

"Bunun içinde ne olduğunu çok merak ediyorsun, değil mi Bulanık?" dedi sinirden damarları belirginleşirken, zarfı yere fırlatıp. "Fakat hiçbir zaman öğrenemeyeceksin."

Yerdeki zarfın üzerine asasını doğrultup, zarfın saniyeler içinde kül olmasını sağladıktan sonra, asasını cebine koyup kapıya doğru adımladı.

"Umarım çabuk çürürsün Granger!" dedi kapıdan çıkmadan hemen önce, elindeki kelepçe anahtarını havaya fırlatıp tutarken. "Seni o halde görmek için sabırsızlanıyorum."


Evet, o gün öylece çekip gitmişti.

Ben ise ölüme daha önce hiç bu kadar yakın hissetmemiştim 

Kapı açıldığında korkuyla oraya döndüm. Hayır, öldürülmektense ölmeyi tercih ederdim. Kapı yavaşça açılır ve içeriye siyah bir baş girerken, bunun kim olduğunu ilk bakışta anlamıştım.

"Parkinson?"

Benim sesimle birlikte irkilir ve hızla bana dönerken, gözlerinin umutla parladığını görmüştüm. 

"Granger!" diye çığırarak bana doğru koşarken, gözlerim ardında kadar açılmıştı. 

Burada neler dönüyordu Merlin aşkına?

Yanıma geldiğinde, elleriyle beni yoklamaya başlamıştı. Panikle ellerini ittirdim.

"Ne yaptığını sanıyorsun Parkinson?" o ise beni duymazlıktan gelmişti.

"Tanrım! Bu çocuk gerçekten delirmiş olmalı! Nasıl böyle bir şey yapabilir anlamıyorum-"

"Parkinson!" diye çığlık attığımda irkilmiş ve doğrulup doğrudan gözlerimin içine bakmıştı. "Bana neler olduğunu hemen açıklıyorsun."

Kafasını salladı ve beni sakinleştirmek istercesine saçımı okşadı. 

"Hermione, sakin ol. Her şeyi açıklayacağım, ama önce seni iyileştirmem gerekiyor. Tanrım! Bu halde ben seni bulana kadar hayatta kalmış olman bile bir mucize." 

Elini zincirlerimden birine attığında, kaşlarımı çattım. Fakat zinciri kavrayıp çektiğinde, zincirin ortadan ikiye kırılması kaşlarımı kaldırmama neden olmuştu. 

"Gel bakalım, önce seni yıkayalım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Gel bakalım, önce seni yıkayalım." diyen Parkinson'a dalgınca kafamı salladım. 

Az önce ne olmuştu öyle?

•§•§•§•§•

"Al bakalım-"

"Parkinson, gerçekten bir şey yemek istemiyorum-"

"Hayır, Küçük Hanım! Bu çorba bitecek." dedi elindeki tepsiyi benim kucağıma bırakır ve yatağımın ucuna otururken.

Gözlerimi devirerek çorbadan bir kaşık aldığımda, gözlerim yuvarlarından çıkacak kadar açıldı. Kusuyormuş gibi öne atıldığımda, Pansy'nin bana mahçupmuş gibi baktığını görmüştüm.

"Eh, yemek yapmak konusunda çok iyi olduğumu söyleyemeyeceğim-"

"İyi mi? Pansy bu çorba..."

Bana doğru işaret parmağını doğrulttuğunda duraksadım.

"O cümleyi iyi tamamlasan iyi edersin Granger. Yoksa sıkı bir lanet yersin."

"...Harika olmuş!" dedim zorlukla bir kaşık daha içerken. 

Yüksek bir kahkaha patlattığında, ben de ona eşlik etmiştim. Kahkahalarımız evin duvarlarında yankılanırken, uzun süre sonra gerçekten mutlu olduğumu farketmiştim. Saniyeler sona, karnımıza ağrılar girmişken, kahkahalarımız yavaşça solmuştu. Yüzümüzde kalan son gülümseme de saniyeler içinde yok olurken, Parkinson'un konuştuğunu duymuştum.

"Hermione..." dedi bana oldukça ciddi bir ifadeyle bakarken. "Sanırım, artık bazı şeyleri bilmen gerekiyor."


----------------------------

Selamlar!

Umarım beğenmişsinizdir!

Bunu diğer hikayelerimde de yapıyorum burada da yapmaya karar verdim. Size fikirlerinizi soracağım yeeeey!

Sizce Pansy ne söyleyecek?

Pansy o zinciri nasıl kırabildi?

Draco nereye gitti?

Diğer bölümde görüşmek üzere!

Öpüldünüz! <3

<3<3<3

Hostage || DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin