"Senin onu bulmana gerek yok, kehanet sahibini bulur..."

467 169 122
                                    

Medyadaki şarkıyı açıp dinleyebilirsiniz...

...|A.L.|...

{1}

...Gözlerim karanlığa alışmaya çalışırken, nasıl bir yerde olduğumu çözmekte zorlanıyordum.
Heryer zifiri karanlıktı. Hiçbir yerde yaşam belirtisi yoktu. Ve korkunç derecede yoğunlaşmış toprak kokusu ciğerlerime dolmuştu...

Ayaklarım benden, bedenimden bağımsız hareket ediyor gibi geliyordu. Başımın ağrısını unutmaya çalışırken, kendini belli belirsiz ortaya koyan korkum bütün vücudumu etkisi altına almıştı, bir kez daha...

Tam karşıda tepeden sızan incecik bir ışık hüzmesi gözlerimi yakarcasına parlıyordu. Kendime gelmek için gözlerimi kırpıştırıp, kamaşan gözlerimin netlik kazanmasını sağlamaya çalıştım.

Gözlerim biraz da olsa kendine gelip, netlik kazanınca ayaklarım beni korkularıma sürüklüyordu..

***
Bir süre daha öylece düz yolda yürürken, kurumuş ve yoğun toprak kokusu canımı yakmaya başlamıştı. Sonunda ayaklarım ışığın geldiği yerde durduğunda gözlerimi ihanete uğraşmış gibi ayaklarıma çevirdim...
Başkasının bedenine mi aitti bu ayaklar,? Düşüncelerimin tam tersine beni sürükleyip duruyorlardı...

İyice kafayı sıyırmıştım, ayaklarımdan çektiğim gözlerimi, etrafı sarmalayan ışık hüzmesine çevirdim...
Her yer parlıyordu...
Acıyan gözlerimle büyüleyici güzellikteki ışığa bakmaya çalıştım, fakat gözlerim bana meydan okuyormuşcasına acıyor, bulanıklaşıyordu...

Tam gözlerim netlik kazandığında, dehşet verici tiz bir çığlık, kafamın üstünden güneşi tepeme tutmuşlar gibi canımı yakan sıcaklık ve gözümün kararmasıyla yukarı baktım. Her şey çok karışıktı. Berbat bir surat bana bakıp çığlıklar atıyordu. Ayaklarım gitmeme, gözlerim başka yöne bakmama ve ses tellerim kısılmışcasına susmaya devam ederken ben hareket edemiyordum...

~°~°~°
Fırlayarak kalktığım yatağa göz gezdirirken, bunların bir kabustan ibaret olduğunu anlamam uzun sürmüştü. Her şey o kadar gerçekti ki...

Gözlerim doldu ve yatağımın kenarında ki küçük komodinin üstündeki sürahiyi alıp, kenardaki bardağa elim titreye titreye su koymaya başladım...

Bardağı titreyen ellerimle ağzıma götürüp içtim, kabusu hayal meyal hatırlıyordum...

İyi bir duşun faydası olabilir diye düşündüm...
Kalkıp banyoya doğru yürüdüm, tam banyo kapısının önüne geldiğimde bir süre nedenini bilmediğim bir şekilde elim kapı kulpunun üstünde kaldı...

Tam kapıyı açıp içeri girdiğimde, başımdan aşağı bedenimi yakıp kavuran bir acı hissettim. Sanki kaynar suyu döküp, beni buraya bırakmışlar gibi..

K-kedim, kedim Lessie...
Kanlar içinde yerde yatıyordu...
Tırnaklarıma kadar canım acırken, nefes almak zorlaştı..
Bir süre şok içinde öylece kaldım. Onun tekrar kalkıp, o tatlı sesiyle miyavlamasını, beni neşelendirmesini istedim...
Ama olmadı. Olmayacaktı... Bu biraz önce gördüğüm kabustan daha beter bir şeydi...
Bunun da kabus olmasını diledim. Tüm kalbimle bunu diledim...
Ama tüm acısıyla ve kötülüğüyle karşımda bir duvar gibi duran gerçekti..

Gökyüzünün doğurduğu güneş, sancılı uykusundan tüm kasvetiyle uyanıp, yavaş yavaş doğuyordu...
Ellerimi ağzıma götürüp, sesimin çıkmamasını istedim. Ama sesim boğuk boğuk, ağlamam duyulmayacak kadar küçük iniltiler halinde çıkıyordu...

Kehanetin KadınıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin