7. Bölümden Kesit..

14 10 0
                                    

... A.L. ...

Kesit Şarkısı: Halsey - Sorry

Eve tekrar girdim ve hemen elimi yüzümü yıkadım. Kapıya sırtımı yasladım ve nedensizce gelen ağlama isteğimi bastıramadım. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve içimden bütün bunların bir an önce bitmesini ve benim bir rüyadaymış gibi uyanmamı diledim.

Diledim, diledim, diledim, diledim!..

Hiçbir şey değişmedi. Aynı berbat durumun içindeydim ve saat şuan tam 20.52'yi gösteriyordu..

Zaman yaklaştıkça, dakikalar azaldıkça.. Boğazıma bir yumru oturuyor ve zaman daraldıkça da o yumru sanki beni daha da boğuyordu..
Annemin yanında olmak istiyordum! Şuan o lanet yere gitmek için kendimi avutmayı, cesaretlendirmeyi değil de annemin yanında onu beklemeyi, gözlerini açmasını beklemeyi istiyordum!

Ah... Lanet olsun!

Telefonumu arka cebimden çıkarıp Claudio'ya kısa bir mesaj attım.
"Claudio, tatlım benim biraz işim var. Sonra anlatırım. Birkaç saat ulaşamazsanız merak etmeyin diyecektim. Sabaha karşı geleceğim hastaneye. Sizi seviyorum."

Korku, artık iliklerime tamamen yayılmış, düşüncelerimi etkisi altına almaya çalışırken, terasa çıktım ve küçük koltuğa oturdum.
Manzara çok güzeldi..

Daldığım yerlerden, bir anda gelen bildirim sesiyle irkilerek bulunduğum duruma geri döndüm.
Telefonumu cebimden çıkardım ve gelen bildirime baktım.

David'den mesaj gelmişti..

Ama neden? David neden bu saatte bana mesaj atmıştı ki?

Daha fazla beklemeden bildirimin üstüne tıkladım.

"Annie oraya gidecek misin gerçekten?" (21.05)
"Cevap verir misin?"  (21.06)

Şaşırmıştım. Bunu beklemiyordum. David neden bahsediyordu ya da bu konuyu nereden biliyordu?
Düşüncelerimin zihnimi tekrar etkisi altına almasına izin vermeden kısa bir mesaj yazdım.

"Neden bahsediyorsun David?"  (21.06)

"Neden bahsettiğimi gayet iyi biliyorsun Annie! Benimle oynama, cevap ver lütfen. Bana ihtiyacın var."  (21.07)

NE?! Bu adam kendini ne sanıyordu böyle? Yok ona ihtiyacım varmış da, onunla oyun oynamayıp cevap verecekmişimde! Sen kimsin ya? Kim olarak bana hesap sorabiliyorsun? Sinirlerim gerilmeye devam ederken sakinliğimi korumaya çalışarak cevap verdim;
"David, önce kendini bu kadar önemli görmeyi bırak. Sonra konuşalım. Çünkü bu konuşma hiç iyi yerlere gitmiyor."  (21.08)

İnternetimi kapattım ve telefonu yanıma fırlattım. Dişlerimi koltuğun üstündeki bedenimin önüne çekip kafamı dizlerimin üstüne koydum. Kollarımı başıma bastırıyor, düşüncelerimin susmasını diliyordum. Çünkü her seferinde, bana kötü bir his veriyordu düşüncelerim. Benden bağımsız düşüncelerim...

Tam yeni dusuncelere dalacakken gelen bildirim sesiyle dikkatim yeniden telefonuma kaydı.

1 yeni mesaj.. David'den..

Bakmadım. Bakmak gelmiyordu içimden..

Saate baktım. 21.10 olmuştu. 00.00'a çok az kalmıştı. Bu beni hem fazlasıyla korkutuyor, hem de anlık bir heyecan katıyordu ruhuma..
Aptal! Ölüp gideceksin, hala heyecan, adrenalin bilmem ne diyorsun!
Her yerden fırlayan iç sesime lanet ettim! Bir an olsun bırakamaz mıydı peşimi?..

Kalkıp kendime atıştırmak için bir şeyler hazırladım. Onun yanına dirençli ve az da olsa kuvvetli gitmek istiyordum. Bunun için enerjiye ihtiyacım vardı ve bu yüzden yemeliydim. En azından midem küçük olduğu için atıştırmalıydım..

Dolaptan çıkardığım hazır şeyleri masaya koydum ve küçük bir servis açtım kendime. Biraz atıştırdıktan sonra doyduğumu hissettim ve masayı topladım. Saate baktığımda, 22.07 olmuş olduğunu gördüm. Saat geldikçe nefesim kesiliyor, karnıma ağrılar giriyordu. Derin bir iç çektim ve terasa çıkıp, köşedeki kanepeye oturdum. Akşamüstü tanıştığım adam geldi aklıma. Neydi adı?..

Hah! Stefan Bell..
Ne değişik bir adamdı.. Hem ürkütücü hem etkileyici. Aslına bakarsan, ürkütücü kısmı daha ağır basıyordu.
O gözler... Aman Tanrım! Nedensizce korkutucuydu. Hayal meyal hatırlıyor oluşumsa daha sinir bozucuydu. Daha akşam yaşanan olayı bile hayal meyal hatırlıyordum. Kısa bir iç çekişin ardından manzarayı izlemeye koyuldum. Güzel İrlanda'nın mükemmel manzarası sanki ayaklarımın altına dökülmüş gibiydi. Burayı her izlediğimde ruhum ufka koşup o muntazam çizgide dans ediyor, aklımı hayaller etkisi altına alıyor, kalbim en saf, temiz ve güzel duygularla bezeniyordu. Tıpkı bir çocuk gibi mutlu oluyordum bu güzel manzarayı izlerken. Kanepenin üstünde duran ince örtüyü doladım etrafıma. Yaz esintisi olmasına rağmen esinti sertleşmeye başlamıştı ve beni az da olsa ürpertiyordu. Biraz daha öylece oturduktan sonra kalkıp aşağı indim.

Üstümü değiştirme zahmetine bile girmeden üstümdeki, öğlen giydiğim beyaz askılı ve siyah kotla kalmayı tercih ettim. O psikopat için hazırlanmayı aklımdan bile geçirmedim.

Çantamı ve telefonumu alıp, evi son kez kontrol edip, tüm kapıları kilitleyip evden çıktım. Serin hava bedenime vurunca derin bir nefes aldım ve sakince verdim..

Çok da düşünmemeye, en fazla birkaç saat sonra tüm bu kabusların son bulacağını telkin ettim kendime.

Yavaş ve sakin adımlarla yürümeye devam ederken, ne kadar süre geçtiğini fark bile etmemiştim..
Kolumdaki eski ama özenle saklandığı için hala zarif görünen saate baktım. Saat, 23.10 olmuştu bile. Tam 50 dakikam kalmıştı o manyakla yüzleşmek için. O manyağın görüntüsünü de merak etmiyor değildim. Oldukça sakin kalmaya çalışarak hastanenin önünden hızla geçtim ve yaklaşık 30 dakikalık bir süre içinde boş arazideki ıssız ve yıkık dökük eve geldim.

Korkunç bir görüntüsü vardı. Bu manyak neden beni buraya çağırmıştı ki sanki?! Normalde olsa, ölsem girmezdim bu araziye de, bu lanet eve de. Ama eğer şimdi girmezsem, başıma daha da büyük bir bela alacağımı biliyordum. İçim ürperse de son kez saate baktım. Akrep ve yelkovan, ikisi de 23.42'yi gösteriyordu. Nefesimi tuttum ve büyük sayılabilecek olan araziye adım attım. Adımımı atar atmaz içimi saran ürperti korkumu körüklemeye yetti. Sakin kalmaya çalışarak ikinci adımımı da attım. Bu ne kadar böyle gitti bilmiyorum ama o ıssız ve oldukça korkunç görünen evle aramda yaklaşık bir 10-20 adım kala tekrar kolumdaki saate baktım. Akrep ve yelkovan tam 00.00'ın üstündeydi. Kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi hissettim.

Kalan mesafeyi de birkaç dakikada kapattım ve o harabeyi tam karşıma aldım. Düşüncelerim yine saklandıkları deliklerden firar etmişlerdi. Aniden içgüdüsel olarak sol elimle kapıyı hafifçe ittirdim. Kapı gıcırtıyla geriye doğru giderken, burada yalnız olmadığım geldi aklıma. Bu deli cesareti de nereden gelmişti bana bir anda? Nefesimi tutup sakince sağ ayağımı içeriye attım. Mideme anlamsız kramplar girmeye başlamış, harabenin içindeki ayağım karıncalanmaya başlamıştı. Sol ayağımı da atarken, bu gece burada çok fazla şeyin yaşanacağını ve benim bundan artık kurtuluşumun olmadığını fısıldadı, bir diğer düşünce, umarsızca.

|¤|¤|¤|

HELLLOOOO!!

Özlendiniz! Umarım siz de özlemişsinizdir. Okunma sayısı umurumda bile değil. Hiçkimse okumasa bile yazacağım. İçim rahatlayana kadar yazacağım!

Bakmayın enerjime, moralim sıfır..
Hani şu etrafına ışık saçıp kendi ateşinde yanan mumlara döndüm. Kavruluyorum ama o ışık göz boyuyor. Mutlu sanıyorlar. Neyse, boşverin şimdi beni.. Siz nasılsınız aşkolarr? <♤>

Kesit hakkındaki düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın! (=

İnstagram/ _melisa_jk
×○×
♥︎♡

Kehanetin KadınıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin