"Hadi ama anne lütfen evde yemek istemiyorum dışarıda yemek istiyorum." Annemin kolundan tutup mutfaktan çekiştirmeye devam ediyordum. "Hayır Lix şımarıklık yapmayı kes her zaman senin isteğin olamaz." Somurtup koşarak odama çıktım kesin ablam gitmek istemiyordu o yüzden gitmiyoruz diye düşündüm. Yatağıma girip yorganı üzerime çektim. Evet abartmış olabilirim ama dışarıda yemek istiyorum ve gitmememiz için bir sebep olmasa da evde yemek için ısrar ediyorlar.
10 dakikadır burada yatıyorum tam sıkılıp aşağı inmeyi düşünmüştüm ki kapım çalındı. Gelen kişiye girmesi için seslendim. "Hazırlan hadi yemeğe gidiyoruz." Sevinçle yataktan fırlayıp dolabıma yöneldim ve en sevdiğim kıyafetlerimi alıp üzerime geçirdim. Yeni bir ceket almıştım bunu babam görmemişti. Giderken gösteririm diye düşündüm.
Hepimiz arabaya yerleşmiş, varacağımız mekana doğru ilerliyorduk. Şehrin ışıkları gözümü alırken yanından hızla geçtiğimiz mekanları izliyordum. Birden babama ceketimi göstermediğim aklıma geldi. Babama seslendim ama cevap vermedi tekrar tekrar seslendim. "Efendim oğlum." Ona yeni ceketimi göstermek için doğruldum. "Bak baba yeni ceketim." Annem babamın araba kullandığı ve bakamayacağı gibi şeyler söyledi. "Uzatma Felix varınca gösterirsin." Ablama dil çıkarıp babama ısrar etmeye devam ettim. En sonunda babam ısrarlarıma dayanamamış olacak ki kafasını bana çevirdi.
Ceketimi gördüğünde çok güzel olduğuna dair birşeyler mırıldandı. Önüne döndüğündeyse gördüğü şey yol değil araba farlarının yaydığı beyaz ışık olmuştu. Kulağımda annemin, babamın ve ablamın çığlıkları yankılanıyordu. Tek yapabildiğim şey "Anne!" diye bağırmak olmuştu. Bilincim kapanana kadar anne kelimesini mırıldanmaya devam ettim. Karşımda kanlar içinde yatan kadının beni duyması için yalvarıyordum tanrıya ama o hareketsiz bir şekilde yatmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu.
"Felix. Felix uyan. Kabus görüyorsun kalk." Kolumda hissettiğim baskıyla gözlerimi açtım. Seungmin korkmuş bakışlarla yüzümü inceliyordu. Yüzümde hissettiğim ıslaklıkla birlikte Seungmin'e sarıldım hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Dayanamıyorum. Artık gerçekten dayanamıyorum. "Senin suçun değildi Felix artık kendini suçlamayı bırak nereden bilebilirdin?" Hem saçımı okşayıp hem de beni teselli etmeye çalışıyordu. "Ablam öyle düşünmüyor ama." Seungmin bedenini benden ayırıp gözlerime rahatlatıcı bir şekilde baktı. "Kimin ne düşündüğü önemli değil önemli olan neyin doğru olduğu. Evet arabada babana seslenmiş olabilirsin ama çocuktun Felix."
Cevap vermeden geriye yaslandım ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım. "Çocuklar nerede?" Dün gece herkes bende kalmıştı. Ben yorgun hissettiğim için oturduğumuz koltuktan kalkma gereği duymadan uyumuştum. Nerede yattıklarını bile bilmiyorum. "Ha onlar mı? Jisung senin çalışma masanda, Jeongin yemek masasının altında, Changbin misafir odasında, Minho da şu an oturduğumuz koltuğun hemen yanında uyuyorlar." Koltuğun tepesinden aşağıya baktım Minho cidden yerde öylece uyuyordu. Çok fazla umursamadım alışıldık şeylerdi.
"Beynimi siktiniz biraz uyuyan insana saygınız olsun." Konuşan Minho'nun yüzüne sehpada duran suyu fırlattığımda yerinden sıçradı ve hayatımda duymadığım küfürleri savurdu. "Kalkın da kahvaltı yapın." Minho sen de kahvaltı yapmazsan ağzına zorla birşeyler tıkarım bakışını attı. Bakışlarla anlaşabilmek mükemmel bir şey başka kimse anlamıyor efsane. "İstemiyorum Minho." Yerden kalkıp mutfağa ilerledi. "Sana isteyip istemediğini sorduğumu hatırlamıyorum." Tam mutfağa girecekken durdu. "Bu arada benim sevgilim nerede?"
***
Kahvaltı masasına oturmuş tam Minho'nun zoruyla yemeğime başlayacaktım ki Changbin bizi durdurdu. "Ne terbiyesiz insansın Felix gerçekten yeni komşularını kahvaltıya davet etmeyecek misin?" Mal mı bu çocuk nereden çıktı şimdi? Hayır demek için ağızımı açtığım sırada Jeongin Minho Jisung ve Seungmin de aynı anda onaylayıp okula yeni gelen çocukları kahvaltıya çağırmak için hangi ara yöneldiklerini anlamadığım kapıyı açıp dışarı çıktılar.