"Günaydın bebeğim." Hyunjin'in sertçe yanağımı öpmesiyle elimdeki dolu kahve bardağından birkaç damla kahve döküldü.
"Lan Hyunjin." Kahveyi tezgaha bırakıp kenarda duran rulodan peçete kopartıp elimi sildim. Yavaş öpse ölür sanki illa yanağımı ağızımdan içeriye sokana kadar öpecek.
Dolaptan salatalık doğranmış tabağı çıkartıp üç tanesini aynı anda ağızına attı. "Aman be alt tarafı iki damla kahve döküldü ne drama yarattın."
Gözlerimi devirip elimi sildiğim peçeteyi çöpe attım. "Burada senin Ah aşkım özür dilerim elin çok yandı mı diyip elimi suya tutman sonra da dayanamayıp beni öpmen gerekiyordu."
Hyunjin kahkaha atıp önüme dikildi. "Burası gerçek hayat bebeğim k-drama değil ama yine de çok istiyorsan..."
Aramızda mesafe kalmayana kadar üzerime yürüdü ve beni tezgahla arasına sıkıştırdı. Bedenlerimizi tamamen birleştirip boynuma ıslak bir öpücük bıraktı.
"Doymadın mı Hyunjin?" Ellerini belime sardı ve yüzünü iyice boynuma gömüp sağa sola sallanmaya başladı. "Sana doymak ne mümkün."
Dudakları tenime değdiği için konuşurken gıdıklanmama sebep olmuştu. "Hadi hadi ablama gideceğiz daha."
Başını boyun girintimden kaldırıp elleri hala belimdeyken sorgularcasına gözlerime baktı. "Neden ablana gidiyoruz?"
"Sabah sen uyurken beni aradı. Bizimkileri toplayıp ona gitmemizi söyledi. Sanırım söylemek istediği bir şey var."
Ablam aradığında sesi çok donuk ve soğuk geliyordu. Eski neşesi yok gibiydi. Neden bilmiyorum ama gitmeye değişik bir şekilde çekiniyordum. İçimde bir his vardı. Tuhaf bir his.
Sanki yıllar sonra çıkıp gelmiş ve beni sevdiğini söyleyen ablamın değil de benden hala nefret eden ablamın yanına gidecekmişim gibi hissetmem normal miydi?
Kendi kafamda bir şeyler kuruyordum işte. Büyük ihtimalle soğuk konuştuğu için paranoyağa başlamıştım.
"Gidelim o zaman güzelim." Daldığım düşünceden Hyunjin'in konuşmasıyla aniden çıkıp gülümsedim ve olumlu anlamda başımı salladım.
"Hyunjin." Belimdeki ellerini çekecekken ona seslendiğimde tekrar sıkıca sardı kollarını bedenime. "Hm?"
Burunlarımızın birbirine değdiği yüzüne bakıp ard arda gözlerimi kırptım. "Her şey yolunda öyle değil mi?"
Burnumu öptü ve gülümseyen gözlerini gözlerime dikti. "Tabiki her şey yolunda güzelim. Hatta her şey mükemmel."
O zaman neden öyle hissedemiyordum? Her şey olamayacağı kadar mükemmeldi. Hayatımda yaşamadığım mutluluğu yaşıyordum. Peki hala neden içimdeki huzursuzluk gitmiyordu.
"Her ne varsa bana anlatabilirsin biliyorsun." Başımı olumlu anlamda sallayıp gülümsedim.
"Bilemiyorum sanki her an bir şey olacakmış gibi, sanki her şey tam anlamıyla yolunda değilmiş gibi hissediyorum." Hyunjin'in beni rahatlatacağına emindim. Her nasıl hissedersem hissedeyim beni hep güçlü tutacak biri vardı yanımda.
Kollarını bana daha çok sarıp tamamen sarılmamızı sağladı. Güçlü kolları arasında kaybolmuş gibiydim. "Burada güvende hissediyor musun?"
"Kıyamet kopsa burada bana hiçbir şey olmayacakmış gibi güvende hissediyorum." Gülümsediğini görmesem de hissetmiştim.
"Sana başımıza bir şey gelmeyecek, hiç üzülmeyeceğiz, her şey yolunda olacak gibi sahte şeyler söylemeyeceğim. Başımıza çok şey gelecek, çok üzüleceğiz belki de çoğu şeyin yolundan çıktığı zamanlar olacak ama işin sonunda konumun hep bu kolların arası olacak. Her zaman tesellini burada bulacaksın, her zaman burada rahatlayacaksın. Sana bunun garantisini verebilirim. Her ne olursa olsun biz evimizde yani birbirimizin yanında olduğumuz sürece hep huzurlu olacağız."