Gözlerimi ovalayarak kendime gelmeye çalışırken esen soğuk rüzgar kendime gelmemi sağlıyordu. Dağınık saçlarıma ellerimi geçirerek biraz düzeltmeye çalıştım ve üşüyen ellerimi ceketimin cebine geri soktum. Geç kaldığım okuluma sonuçta geç kaldım diyerek yavaş yavaş ilerliyordum. Bence mantıklı sonuçta geç kaldım ha bir saat ha bir buçuk saat.
Dün geç yatmıştım. Neden? Bende bilmiyorum. Saatlerce yatakta bir o yana bir bu yana dönmeme rağmen uyuyamamıştım. En son kitap okurken geç saatte uyuyabilmiştim. Bu da geç uyanma neden olmuştu. Neyse. Sokağın köşesini döndükten sonra gördüğüm okul ile koşmaya başladım. Sanki yetişmeye çalışıyor gibi okulun kapısına vardım. Oradaki görevli beni görür görmez kapıyı açmıştı.
"Ders başlayalı 1 saat oldu yavrum hadi çabuk."
Bende biliyorum 1 saat geçtiğini. Kafamı sallayarak içeri girdim. Okulun binasına girer girmez hemen lavaboya girdim. Önce bir güzel yüzümü yıkadım. Tam olarak kendime gelmem lazımdı. Peçete ile yüzümü kurutup lavabodan çıktım. Herkes derste olduğu için rahattım. Ama kapıdan içeri birinin girmesi ile şaşırdım. Geleni ilk defa görüyordum.
Okulda çok sessiz ve sakin biriyimdir. Arkadaşım var denemez. Gerekte yok aslında. Etrafı incelemeye bayılırım ve bu okuldaki herkesin yüzünü bilirdim. Ama onu ilk defa gördüm. Zaten onu daha önce görmüş olsaydım böyle mükemmel bir yüzü asla unutmazdım. Unutamazdım.
Sessiz adımlarla koridorda ilerlerken kafasını telefonundan kaldırıp etrafa bakındı ve onu süzen beni görünce bir iki saniye yüzüme bakarak yanımdan geçti. Şaşkınca arkasından baktım. Acaba yeni mi gelmişti? Ama dönemin ortasındaydık.
Hala etkisindeyken kendimi toparlayarak sınıfa doğru ilerledim. Kapıyı çalarak içeri girdim ve ders anlatan hocayı bölmeden yerime geçtim. Dersini anlatırken bana dik dik bakması 'seni gördüm, tenefüste canına okuyacağım' bakışıydı. Dersini bölmeyi ve bölünmesini sevmezdi edebiyat hocamız.
En arka cam kenarındaki yerime geçtim ve çantamdan bir defter çıkararak hocanın dediklerini not almaya başladım. Bir süre sonra kapının çalınması ile hoca durmuş ve bende dahil hepimiz kapıya dönmüştük. İçeri bu sabah gördüğüm çocuk girince şaşkınlıkla ona baktım. Soğuk ve sert yüzü gerçekten çok etkileyiciydi. Öndeki küçük bir tutamı sarı olan siyah dağınık saçları ve harika fiziği sıradan okul kıyafetlerini bile üzerinde çok güzel taşırken ondan etkilenmemek olmazdı. Elimi kalbime attım ve ağzımda duran kalemimi dişlerimle sıkarak kocaman açtığım gözlerimle tuhaf bir biçimde ona baktım. Sınıfın içinde dolaşan gözleri beni bulunca bir süre gözleri üzerimde durdu ve hocaya döndü.
"Yeni öğrenciyim." Edebiyat hocamız gülümseyerek kısa boyunun aksine elini onun omuzuna koydu ve bir kere vurarak samimi bir şekilde "Hoşgeldin" dedi. "Kendini bize tanıtır mısın o zaman?"
"San. Choi San."
San.
Muhteşem bir de ismi vardı. Giderek ona daha fazla tutulmama neden oluyordu bu.
"Bu kadar mı?" Diye şaşkınca soran hocaya karşı sadece kafa salladı. Benim gibi sessiz biri olmalı.
Hoca eliyle orta kısımdaki en arka boş sırayı göstererek "Orası boş. Oraya oturabilirsin" dedi. Benim yanım oluyordu. Ama biraz mesafe vardı aramızda. Uzun bir aradan sonra ilk defa oraya biri oturacaktı. Boş olduğu için kendimi yanlız hissederdim. Ama o sanırım sadece okuldaki değil kalbimdeki yanlızlığımı bile yok edecekti.
Yürüyerek sıraya geçerken onu incelemeye devam ettim. Ve benimle birlikte ona hayran kalmış birçok kız ve birkaç erkekte dahil. Hoca dikkatleri üzerine toplamak için sesli bir şekilde ders anlatmaya devam ederken bir süre daha ona baktım. Daha sonra bende dahil odaklanamayan bir iki kişiyi tekrar dikkatlerini üzerine çekmek için sesini daha fazla arttıran hocaya döndüm.
Tenefüste onu inceledim. Çünkü tek yaptığım buydu. Kimseyle konuşamazdım. Sadece uzaktan seyrederdim. Ben böyleyim çünkü. Sanırım cesaretim yoktu. Hemde hiç. Bu hayatta korktuğum tek şey insanlardı. Yoksa ne yükseklik ne de karanlık beni korkuturdu.
Zilin çalması ile herkes San'ın başına toplanmıştı. Özellikle de çekici olduğu için onunla çıkmak isteyen kızlar. Bu normaldi. Her sene böyle olurdu. Sınıfa yeni ve çekici biri gelirse hemen onunla çıkmak isterlerdi ve illaki biri onunla çıkmayı başarırdı. Ben ise bu zamana kadar bir kız ve ya erkekle konuşamayacak kadar çekingen biriydim. Kafamı elime yaslayarak oluşan kalabalığı izledim. Bu sefer onu kim alacaktı acaba.
Fiziği ve yüzü güzel Kim Misoo mu?
Ya da çekici ve zengin Park Yeon?
Belki de San eşcinseldir. O zaman Min Seok?
Derin bir nefes alırken kalabalığın arasındaki ona bakmaya çalışıyordum. Birçok soru soruyorlardı ama o inatla hiçbirinin yüzüne bile bakmayıp elindeki kitabını okumaya devam ediyordu. En sonunda etrafındakilerden rahatsız olmuş olmalı ki yerinden kalkarak sınıftan çıktı. Bende çantamdaki çizim defterimi ve sıranın üzerindeki kalemle silgimi alarak sınıftan çıktım. Arkasından sessizce ilerleyerek onu takip ettim. Dışarı çıktı ve okulun arka taraflarına ilerleyerek boş banklardan birine oturdu. Kitabını açtı ve kitabına odaklandı. Bende beni göremeyeceği bir duvarın yanında yere oturdum. Elimdeki deftere bir şaheseri ne kadar güzel resmedebilirsem o kadar güzel resmetmeye çalışmıştım.
O gerçekten bir şaheserdi.
Resmin sonlarına doğru zil çalınca bir defterime bir de ona baktım. Olmuştu en azından. Bana onu hatırlatacak bir anı. Elimi hızla atan kalbimin üzerine koydum.
Neler oluyor Jung Wooyoung. Hemen ona aşık olmuş olamazsın. Hoşlanmış olabilirsin. Ama aşk fazla. Çünkü üzülürsün. Yapma.
Elimdeki resime bakarak gülümserken kalbimin daha hızlı atması buna onay verir gibiydi. Yani aşka. Son defa bankta oturan San'a baktım. Sanırım boşverecektim. Sonu ne olduğu belirsiz bir hikayenin içine girecektim ve sonuçlarını şu anlık umursamayacaktım.
Banktan kalkıp ilerlemeye başlayınca oturduğum yerden kalkarak peşine düştüm. Sessizce peşinden giderek sınıfa girdim ve sırama oturdum. Matematik dersini severdim ama bizim matematik hocasını hiç sevmezdim. Dersi de bu yüzden dinlemezdim. Kafamı sıraya koydum ve yüzümü ona döndüm. Tahtaya bakarak bir iki sorunun cevabını bulmaya çalışıyordu. Oldukça odaklanmış duruyordu. Çalışkan mıydı zengin mi?
Sıradan bir okula göre fazlasıyla iyi bir okulumuz vardı. Ben burslu olarak girmiştim. Günlerimi vererek sınava hazırlanmış ve dereceye girerek bu okula girmiştim. Ama muhtemelen çalışkan da olsa zengin bir tip vardı onda. Acaba nasıl bir hayatı vardı. Ailesi var mıydı?
Benim kimsem yoktu. Ne annem ne babam. Kendi küçük dairemde kalıyordum. Yanlız başıma.
Yavaş yavaş gözlerim kapanıyordu. Kendime gelmek adına kafamı kaldırarak suyumdan bir yudum aldım. Ama dayanamayarak kafamı geri sıraya koydum ve gözlerimi kapattım.
Kendime geldiğimde saçımda bir el hissettim. Bilincim daha tam açılmadığı için gözlerimi açamıyordum. Bir sğre sonra yavaş yavaş bilincim açılırken hareket ettim ve gözlerimi açarak kafamı kaldırdım. Ama etrafta kimse yoktu. Ben mi yanılmıştım?
-----
Yeni kitabım sizce nasıl?
Merakla okumanızı tavsiye ederim çünkü güzel ve olaylı bir kitap olucak. ;)
Woosan ile kalın <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hidden Screet / Woosan
ФанфикWooyoung onu kitap okuduğu her anda izlerdi. Yani her gün. Çok sessizdi ve gizemliydi. Wooyoung onun bu duruluğuna aşık olmuştu. Gizli aşkıydı. Choi San onun gizli aşkıydı. Ama bu hikayede bir şeyler saklayan tek kişi Wooyoung değildi. _____ -Wo...