#22

303 51 12
                                    


"Sizin ne işiniz var burada?"

Yoongi büyük bir şaşkınlıkla karşısındaki Hyun ve Betty'ye bakıyordu. Herhalde bunun üstüne uzunca bir süre düşünse bile kapısında görmeyi beklediği son iki kişi Hyun ve Betty olurdu.

"Seni merak ettik." dedi Betty duygusuz, düz bir sesle. Sahiden merak etmiş miydi?

"Pek öyle görünmüyor." dedi Yoongi. Kelimeleri adeta ağzının içinde geveliyordu.

"Efendim?"

Betty duyduysa da duymamazlıktan gelmek, anlamamış gibi yapmak istiyordu belli ki. Bu durumda da Yoongi zarardaydı çünkü ona nazik davranıp içeri davet etmek zorundaydı.

"Yok bir şey. İçeri geçelim."

Hyun hafifçe gülümseyerek içeri geçerken Betty yüzünü ekşitmişti. Yoongi içten içe "İstemiyorsa neden geldi ki?" diye söylenirken içeri adımlayan ikilinin arkasından bir kafa daha uzandı kapıya doğru.

"Kalabalık görünüyor." dedi kapıdaki, biraz dalga geçmek istiyordu.

"Kim Namjoon, şuan hiç sırası değil."

"Kim bunlar?" dedi sessizce içeri giren ikilinin ardından.

"Biri dans hocam diğeri de oradaki öğrencilerden(?) biri." dedi Yoongi. Hyun'un neden geldiğini hala anlayamamıştı.

"Gelmeli miyim?"

"Evet, lütfen kal. Lütfen lütfen." Yoongi, eğer kabul etmezse çaresizce yalvarmaya hazır bir tonda Namjoon'dan yardım dileniyordu.

"Emin olamadım şimdi." Namjoon'un canı biraz da Yoongi ile eğlenmek istiyordu. "Biz sana hiç yardımcı olmayız ya hani, dönüp gidesim geldi şimdi. Arkadaşlarıma yardımcı olmayı hiç sevmem. Onun için kendi şansımı zorlayıp değişik yollarla hoşlandığı kişinin numarasını falan da bulmam, zor durumda kaldığında evinde de kalmam mesela dimi?"

"Harbiden yapacak mısın bunu?" Yoongi arkadaşının konuyu getirdiği noktaya inanamıyordu. "Söylediğim her şeyi bu kadar ciddiye almasalar daha iyi olur aslında." diye düşündü. 

"Evet. Niye yapmayayım ki? Hiç güvenin yok ki bana."

Yoongi, Namjoon'un konuyu bu denli uzatmasına ve çocuk gibi davranmasına daha fazla dayanamadı. Uzanıp tek hamlede kolunu yakaladı uzun olanın. Boş bulunan ve böyle bir karşılık beklemeyen Namjoon, Yoongi onu içeri çektiği anda dizlerinin üstüne ayarsız bir şekilde düştü.

"Şimdi de benim bacaklarımı mı kırmaya çalışıyorsun hyung?!" diye bağırırken Yoongi kapıyı Namjoon kaçıp gitmesin diye kilitlemekle meşguldü.

"Bir yerini kırdığın falan yok. Abartma." dedi düz bir ses tonuyla. "Hadi gel benimle."

Düştüğü yerden kalkan Namjoon tavırlı bir şekilde kollarını göğsünde birleştirdi. Yoongi'nin de söylediği gibi tıpkı bir çocuk edasıyla yüzü asık girdi içeriye.

"Bir şeyler içer misiniz?"

"Ha-" Betty kafasını kaldırıp Yoongi'ye baktığında duraksadı. "Ah, tabii içerim. Kahve lütfen."

Yoongi şaşkın ve sinirli bir şekilde Betty'ye bakarken birden onun aslında kendisine bakmadığını farketmesi çok sürmedi. Kadının gözleri tam da Yoongi'nin arkasında surat asan Namjoon'a kitlenmişti.

"Arkadaşınla tanıştırmayacak mısın bizi?"

Yoongi ilk defa Betty'nin yüzünde böylesine büyük bir gülümseme görüyordu. Kolunu kırdığında bile Betty bu kadar gülmemişti.

"Velisi değilim ya, tanıtsın kendini. Tanışın işte." dedi Yoongi sinirle ve mutfağa doğru ilerledi.

"Selam. Ben Hyun, Yoongi ile kurstan arkadaşız."

"Memnun oldum. Ben de Yoongi'nin uzuuunnca bir zamandır yakın arkadaşıyım, Kim Namjoon."

Yoongi mutfakta olsa da sesleri duyabiliyordu. Namjoon'un cevabına gülümserken araya Betty girdi.

"Ben de Betty. Hyun'un ablasıyım, Yoongi'nin de dans kursundaki hocası."

Yoongi içerde ikinci bir şok yaşıyordu. Hyun ve Betty kardeş miydi yani? Bu kadar farklı iki insan nasıl kardeş olabilirdi ki?

Biraz düşününce Hyun ile tuvaletteki karşılaşmalarında söyledikleri aklına geldi. İçten içe telaş yapmıştı. Şaşkınlıkla kahveler için hazırladığı sıcak suyun ufak bir kısmını yere, ayağının üstüne döken Yoongi küçük bir çığlık attı. Tek eliyle bir şeyler yaparken zorlanıyordu.

"Acilen bu iş için bir makine almalıyım." diye de söylendi.

Kimse ufak gürültüyü duymamış -ya da umursamamış- olacak ki mutfağa gelmemişti. Yoongi de gelmelerini istemezdi zaten. Yeterince stres olmuştu. Normalde evinde bu kadar insanın olması bile Yoongi'nin gerilmesine yeterdi.

Kendisini sakinleştirecek bir şey ararken aklına gelen fikirle telefonu eline aldı.

miniyoon:
keşke burda olsan

jungh:
geleyim

miniyoon:
olmaz

jungh:
yine başlıyoruz

miniyoon:
kötüyüm
böyle yapma

jungh:
seni buradan iyi edemem
o yüzden
üzgünüm

miniyoon:
edebilirsin aslında

jungh:
nasıl

miniyoon:
ses kaydı atsana bana

jungh:
nasıl yani?

miniyoon:
bir şarkı söyle
çok güzel olurdu
iyi gelirdi hem de

jungh:
*ses kaydı*
şarkı söyleyebileceğimi sanmıyorum ama bugün yediklerimi sayayım sana. olmaz mı?

miniyoon:
OHA
sesin ne kadar güzwl

jungh:
sen de

miniyoon:
ben de ne?

jungh:
sen de bana gönder
sesini bari duyayım

miniyoon:
şimdi azıcık işim var
sonra?

jungh:
peki

miniyoon:
küsme bana

jungh:
tamam

miniyoon:
yediklerini saymayı unutma
ben de benimkileri sayacağım

jungh:
tamam

miniyoon:
öpüyorummm

jungh:
ne
öptün mü
hey
mini
buraya gel
gidemezsin
heey

Yoongi pis pis sırıtarak telefonu bir kenara bıraktı. Ardından zor da olsa kahveleri koyduğu tepsiyi aldı eline. Tek eliyle tutmak biraz uğraştırsa da umursamadı. Keyfi epeyce yerine gelmişti, şimdi içeridekilerle daha sağlam bir kafayla uğraşabilecek enerjisi olduğunu hissediyordu. Hoseok gerçekten de onun bataryası gibiydi.

-

Canlarıım merhaba öncelikle.
Nasılsınız, günleriniz nasıl geçiyor?
Bende her şey sıradan. Kapalı havalar can sıkıcı falan, öylece oturuyorum boş boş.

Bir de şey nasıl gidiyor hikaye?
Yanıtlarsanız çok mutlu olurum.
Teşekkürler 💜

Coffee&Book : SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin