Yine tekdüze geçen koca bir günün ardından akşamüstü tramvayı raylarda sakince yol alırken tıklım tıklım dolu aracın tekerleri her döndüğünde yağmur sesine karışan paslı demir sesleri dahi seçilebiliyordu. Şehrin en işlek caddeleri de tıpkı yaşlı amcaların bulmaca çözdüğü büyük bahçeler gibi bomboştu. Tüm şehir halkı bir araya getirilip cam kaplamalı kafelerin iki katına sıkıştırılmış gibi doluydu.
Tramvay durdu. İnip de üstümüze tuttuğu sarı şemsiyesi ile yürümeye koyulduğumuzda şemsiyeden yükselen ses, bizi karşılayan hoş toprak kokusu kadar güzeldi. O anı hatırlıyorum da, sıcak bir gülümseme ile kibarca şemsiyeyi üzerime tutmuş, kendisine eşlik edip edemeyeceğimi sormuştu bana. Kabul etmiştim. Beraber yürümeye devam ettiğimizde de Otoño'daki büyükbabamdan kalma küçük evime vardığımızda da pek konuşmamıştık. Yalnızca ona basit bir teşekkür etmiştim. Evinin buraya yakın olduğunu söylemişti. Oysa şehrin ta öbür ucunda, meşhur Verano yalılarının dizildiği minyon tepelerin eteklerine kurulu yıkık dökük Otoño kuyruğunun, tekgöz apartman dairelerinden birinde yaşadığını çok sonradan öğrenmiştim.
Ertesi gün ve onu takip eden sonraki günlerde de yağmur yağmasa da bana eşlik etmeyi sürdürdü. Beraber yürür, pek çok konuda kısa kısa konuşur, bazen ise güzel sohbetler ederdik. Sohbetlerimiz, ara sıra tramvayda boş yer bulabildiğimiz zamanlar dışında hep ayaküstü geçer, memnun olmadığımız işlerimiz ise her daim konumuz olurdu. Sürekli çalıştığım posta ofisinin ne kadar sıkıcı bir yer olduğundan bahseder dururdum. O ise bana, hayalinde editörü olduğu sarı renkli küçük yayınevinin ne kadar güzel bir yer olduğundan bahsederdi.
Prens, pekte bilindik olmayan bir gazetenin köşe yazarlığını yapıyordu. İşinden memnundu. Yazmayı hep çok severdi. Ama memnun olmadığı; iş yeri, iş arkadaşları, maaşı ve dahası kötü huylu editörleri idi. Ne yazdıklarını kalitesiz gazete sayfalarına basan iş yeri sakinleri, ne de o gazateleri okumuş gibi yapan üç beş kişi, onun yazdığı güzel satırları önemsemiyordu. O yazılar sırf boş yerleri doldurmak için basılıyor, okuyanlar ise sadece ilgilerini çeken, günlük bulmacalar yahut uçuk magazin haberleri için o gazeteleri alıyordu. Kimsenin gazeteye değer biçtiği yoktu.
Bu yüzden yolda yürürken evime yaklaştığımızı gördüğümde şapkamı düzeltip "Bu günkü makalen çok güzeldi. Küçük öğle aramı neşelendirdi." dedim gülümseyerek. O an için gözleri parladı. "Yarınki gazete için de çok güzel bir konu seçtim." Dedi, kocaman gülümsedi.
Prens hep kendi yayınevinin editörü olmayı isterdi. Cephelerini parlak sarı ile boyayacak, duvarlarını ve pervazları ise beyaza. Yazmaktan büyük zevk aldığı şiirlerini, denemelerini ve belki de öykülerini güzel, ciltli kitaplara basacak ve çalışanlarına anlayışlı davranacaktı. Bunları anlatırken ki çoçucuksu heyecanı ve bir türlü bastıramadığı hayali tutkusu, güzel yüzüne renkli bir gülümseyiş getirir, gözleri ise uzaklara doğru, irileştikçe şehvet dolu bir parıltı saçardı.
Sanırım bana yalan söylemediği tek konu hayalleri idi. Fazlasıyla içtendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prens Ölürse
General FictionOna kızmıyorum, asla. Prens iyi bir yalancıydı. Başlangıç ↬19 Ocak 2021 Bitiş ↬8 Mart 2021 -𝓞𝓻𝓮𝓷𝓭𝓪