❁6❁

43 18 7
                                    

"Minik bahçeme bugün güzel nergisleri de ekledim. Biraz olgunlaşıncaya kadar verandadaki saksılarında kalacaklar sonra da, onları göğü delen görkemli sedir ağacının altına ekeceğim. Gölgeyi severler." Çocuksu neşesiyle gülümsedi Prens.
Güneş gri bulutların ardında kaybolup, beliriveriyordu. Bir hayli sönüktü, ama ışınımı gözlerimi acıtmaya yetiyordu. Güneşi havadaki elimin arkasına alıp Prens'in hayallerinde yitip gitmiş yüzüne baktım; mutlu ama buruktu.
"Biliyor musunuz Papatya? Çok güzel papatyalarım var benim." Alabildiğine uzayan ırmağa baktı ve tebessüm etti.
"Öyle güzeller ki insan başlarından hiç ayrılmadan onları seyre dalmayı ister. Taç yaprakları ince ve uzundur, sarı polenleri ise kabarık! Sarı saksımda öyle güzel dururlarki pencereme renk getirirler. Yüzümü onlara yaklaştırır, güzel kavislerinin ardından şehri seyrederim. Gözüme bir başka güzel görünür güzel vadiler."

Alabildiğine yüzüne yayıldı narçiçeği dudakları. Işıltılı gözlerini ayırmadığı ırmak gözlerinde akıyor gibiydi. Hayır, gözleri mavi değildi, topraktı. Ama ırmak gibi berraktı.

"Onları kitaplarınızın arasında saklamayı sever misiniz peki? Ben çok severim."

"Hayır!" Diye çıkıştı. Az da olsa şaşırdım. Bunu çiçekleri seven herkes yapardı.

"O zaman ölürler. Ağır sayfaların yükünü taşıyamazlar, ezilirler. Ve nefessiz kalıp kaybolurlar. Son anlarında toprağa son kez sarılmak isterler. Ya mavi göğü de görmek istemezler mi?" Gözlerinde biriken yaşlar akmamaya direndi, ama bir göz kırpmaya bağlıydı ağlaması. Bu kez gözleri hüzünle parladı. Gözlerini ayırmadığı ırmak bakışlarının sıcaklığıyla kuruyup giderdi belki. Hayır bu çiçekler için değildi. Belki biraz ama sadece çiçekler için olamazdı. Kalbi kırıktı Prens'in.

"Ama sonsuza dek yaşayamazlar, biliyorsunuz."

"Öyle. Ama ölünceye kadar sevdikleri şeyleri yapmak onların da hakkı değil midir?" Sorusuna cevap vermemi beklemeden devam etti. "Son anlarına değin toprağa sımsıkı sarılıp, yaşamı doyasıya içine çekmeyi düşlerler. Mavi göğü küçücük varlıklarıyla doldurmak, ona uzanabildikleri kadar dokunmayı yeğlerler minik yapraklarıyla."

"Öyle güzeller ki..." sesi çok az titredi. Dalgınca ufka bakmayı sürdürdü. Mutlu gibiydi, ama buruk bir mutluluğu taşıyordu Prens'in gözleri. Toprak gibi sıcacık ve kahveydi. Topraktaki küçük taşlar gibi parlardı. Şimdi toprak soğumuş gibiydi. Belki yağmur yağmış, toprak hep çamur olmuştu. Akanlar ise inci değil, ışıltısız taşlar oluvermişti.

Şimdi anlıyorum biliyor musun.
Onun bahsettiği o çiçekler, ölmeden önce yaşamı tatmayı isteyen o güzel çiçekler...
Onlar Prensin ta kendisiydi.
Güzeldiler, hassastılar, Göğü severlerdi. Sonra nefes almak bile keyif verirdi onlara. Yağmuru da severlerdi. Belki şiir okusan neşelenirlerdi. Prens gibi saf temizlerdi o güzel çiçekler.

O zamanlar aptaldım. Hiç bir şeyin önemini anlayamıyordum, kavrayamıyordum da. Ama şimdi değişti...
Belki de aptal olmak en iyisiydi.

Prens ÖlürseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin