❁17❁

29 12 3
                                    

"Tanrıça Frigga, o mutlu anı kutlamak adına bir yılbaşı gecesi tüm canlıları parlak ökse otlarının altında birer birer  öper. O günden sonra her yılbaşı gecesi, ökse otunun altında öpmek ve sarılmak uğur, şans, mutluluk ve şükran simgesidir."

Evet, dün yeni bir yılın başlangıcı idi. Orayı görüyor musun, işte... o yokuşun sonundaki o dar sokak! Dün gece oradaydım. Her sene noel neşesi o daracık yeri nasıl ihtişamla doldurur bilirsin. Kimi zaman bu coşkulu havaya katılmaya can atan tanıdık burjuvazi yüzleri bile görmek mümkündür. Neşeli çalgıcılar, süslü çamlar, renkli giysileriyle ışıklı gece altında bahar çiçeklerini anımsatan dans eden genç bayanlar, onlar rüzgarda salınan taç yapraklar gibidir,  ve dahası parlak bir gökyüzü altında aynı hislerle dolup taşan yüzlerce yürek...

Bunlara tanık olmak ise bambaşka bir histir. Seninle son geçirdiğimiz yılbaşı hatrındadır belki, o sene de aynı böyleydi, her sene böyle. Panayırlar ise daha coşkulu ve daha hareketlidir. Bunları izlemeyi seviyorum fakat hiç bir zaman içimde noel sihri denen şeyi hissetmedim. Bana göre yılbaşı gezegenimizin güneş etrafında bir turunu daha tamamlamasından ibaret, diğer günlerden farklı bir anlam ifade etmiyor, yaş günleri de öyle... Bunu ben de bilmiyorum, annem yazın sonlarına doğru doğduğumu söylüyor. Muhtemelen ağustos olmalı, yaş günümü hiç kutlamadım. Bana öyle bakma lütfen, benim için bir değeri olmadı bunun ama senin bu tür şeylere düşkünlüğünü biliyorum ve bu yüzden kendi fikirlerimde diretmeyeceğim. 

Prensle beraber geçirdiğimiz bir yılbaşı olmadı. Onun  şaşaalı, içinde temiz güzellikleri barındıran o eğlenceyi gördüğünde vereceği tepkiyi merak ediyorum. Muhtemelen gözleri parlakça parlar, heyecanla elimi tutar, ikimizi o sıcaklığın ortasına çekip gülümserdi, " Görüyor musunuz, işte... şu güzelliğe bakın, Papatya!"

Söylemiştim sana, tanışıklığımız sadece ılık sonbahar günleri boyu sürdü.            O...o öldüğünde sonbahar mevsiminin son günleriydi sonra, kış gelip çattı. Ardından ilkbahar tüm güzelliğiyle geldi, Prens ilkbaharı çok severdi, benim için ise hafif rüzgarlarda ağaçlarda sarı yaprakların titreştiği sonbahar günleri en güzeliydi. Şimdi yine kış ama bilmem onsuz geçen kaçıncı sonbaharın sonundaki kış? O yıl.., onun gittiği sene ilkbaharda gördüğüm güzel akasya ağacını anımsıyorum; parlak ve güneşli bir gün, gökyüzü cıvıl cıvıl, sokaklar tertemiz pencereler ise ardına kadar açık. Mavilikte saydam güneş lekeleri göze batıyordu. Bir anlığına durupta karşıya baktığımda Prensi görür gibi oldum. Yüreğim yerinden çıkacak gibi oldu, göğsüm hızla inip kalkıyor, parmaklarım çantayı sıktıkça içimde belirsiz bir yerin başa çıkamadığım bir sancıyla acıdığını için için hissediyordum. Oradaydı, yolun karşısında durup gülümsüyordu, akasya ağacının tam önünde! Hayal meyal anımsıyorum bahar yelinde salınan ipeksi saçları ve yıldızlı gözlerini. Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Ellerim titredi, dudaklarım sebepsiz ama çok şey söylemek ister gibi aralandı. Gözlerimi dolduran yaşların haddi hesabı yoktu. Gözlerimin yandığını hissettim. O artık orada durmuyordu. Belki yalnızca parlayan pencerelerin, kenardaki hoş kokulu çiçeklerin ya da huzurlu sokakların uçarı ruhları süzülmüştü gözlerimin önünde. Sadece akasya ağacının salkımları andıran beyaz çiçekleri rüzgarla gidip geliyordu.

Dün gece bir çiçeğe gülümseyip başımda ökse otları parlarken Prensi görmeyi beklese miydim? Hayali de olsa gülümseyen gözlerini bir kez daha gördüğümde dudaklarım titrer, gözlerim sevinç ve hüzünle parlamaz mıydı ? Özlemin kırıntıları serpilirdi üzerimize sonra, tekrar kaybolduğunda aynı duygular esir alırdı yüreğimi. Tanrıçanın efsanesine inanmıyorum ama Prensin ölü ruhundaki çocuksu inanç bizi birleştirmeye yetmez miydi? O bu uydurulmuş öyküleri severek anlatırdı. İçtenlikle inanır mıydı bilemem ama en azından güzel hisler ile benimsiyordu onları.

Bugün ilk defa onu hissettim. Sonbaharın huzurlu hissettiği güneşli bir gün sabahıydı. Hava açıktı, cumartesi özgür insanların yüreklerinde kıymetlenip göğe yükseliyordu. Ellerim ceplerimdeyken başımdan uçmak üzere olan şapkamı düzeltmeye bile üşeniyordum. Karşımda boyunca uzayan ırmak öyle güzel parlıyordu ki... ilk defa böylesine sakin ilerliyordu. Yüzümdeki ufak tebessüm hiç silinmesin istedim. O an saçlarıma dokunan çekingen elleri hissettim. Önce yana kaymış şapkamı uzun parmaklarıyla kavrayıp düzeltti sonra, bayan Menekşe'nin hediyesi menekşelerden birini gözlerini benden kaçırarak, dikkatle şapkadaki  beyaz kuşağa iliştirip gülümsedi.  Gülümseyen gözleri yüreğime değer gibiydi, güzelliğiyle okşuyor, sersemletiyordu orayı. Parmaklarının çok hafif dokunduğu yerlerin yüksek ateşli hastalar gibi yandığını anımsıyorum. O günün akşamı, o anı düşlemekten gözüme uyku girmedi, kendi kendime tekrar tekrar yaşadım, defalarca hissettim o anın güzelliğini. O hissi bir daha da hiç hissetmedim, bu yüzden çok değerli, unutamayacağım kadar.

Prens ÖlürseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin