❁14❁

25 11 6
                                    

"Ah evet! orayı duymuştum."

"Gerçek olmasını ister miydiniz, Papatya? Ya orayı gezmek?" Uzattığı ayaklarını kendine çekip dizlerine bırakılı bir elini hafifçe kaldırıp çok, çok ilerisini işaret etti. Bakışlarını saniyelik bana yönelttiğinde ona, sonra ikimiz yine gösterdiği yere baktık.
"Düşünsenize," gözlerini gökte gezdirdi. "Efsanevi bir diyarı keşfetmek..." gözleri tekrar bana yöneldi. Ama bu sefer olduğundan daha parlaktılar. İçine düşler doldurulmuş olmalıydı.

İlerdeki kaldırımdan geçen iki kişi bana ve Prense baktı. Çok iyi hatırlıyorum kötümser bakışlardı bunlar. Prens oraya bakmadı bile. Bağdaş kurup ellerini de destek almak amaçlı yere yerleştirdi.

Hayır. O zaman hala sonbahardı. Parkta güzel çimler yoktu. Ama oturmak için baharı bekleyemezdik. Çimler ıslak olsada.

"Bay Prens?"

"Hmm..."

"Eğer gerçekten efsanevi diyarlar var olsaydı El dorado'ya da gider miydiniz?"diye sordum.
Kaşlarını çok hafif çattı. Kahvemsi kahkülleri kirpiklerinin hareketlenmesine sebep oluyordu.
"Elbette, Papatya. Neden sordunuz?"

"Bir inanışa göre El dorado 'yu keşfe çıkan gezginler daha oraya ulaşamadan ölürlermiş. Oraya giden bir daha dönemezmiş."

"Belki ölmemişlerdir."dedi yüzüme bakarak "belki orası öyle güzelmiş ki dönmek istememişlerdir. Güzelliğin büyüsüne kapılmışlardır belki de."

"Bilmem." Omuz silktim "bu bir ispanyol efsanesiymiş. Vahşetin Çağrısı 'nda okumuştum ben de." Dedim gülümseyerek. Prens'de gülümsedi. O kitabı bana o vermişti.

Hatırlıyor musun? Bundan bir kaç sene evvel ben de sana önermiştim. Güzel bir kitaptı.

Ah ve efsanevi diyarlar...
Atlantis, Persepolis ya da Machu Picchu. Kayıp şehirler her zaman Prens'in ilgisini çekmiştir. Yine gökyüzüne bakıp mavi olmasa da hayranlık dolu bakışlarını boşaltıyordu oraya.

Prens ÖlürseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin