•••
Küçük kasabayı ele geçirip kavuran güneş, ışınlarını en ufak noktaya kadar gönderiyordu. Evlerin verandalarını eskiten nem her geçen gün ayrı bir zorluk çıkartıyordu yaşayanlara. Esintinin çok olması bile bu sıcak ortamda sadece toz kalkmasına sebep olurken yaşayanlar bundan dahi şikayetçiydi. Sanırım biraz.. Nankör bir kasaba 2503. Moon.
İşlek, canlı, okul zillerinin mahalleyi doldurduğu bir kasabadan çok hayatını sakince devam ettirmek isteyenlerin ya da boğucu merkez kalabalığından kaçan insanların tatil için geldikleri bir yerdi.
Bir gününü ayırdığında her yoldan geçilebilecek kadar küçük ve hoştu. Girişinden itibaren eski yılların retrosunu veren müstakil evlerin çitli düzenleri her yaştan insanı sürüklerdi buraya.
Öyle ki ceza aldıklarını sanan dört arkadaş aslında ihtiyacı oldukları yerin burası olduğunu geç fark edecekti.
Dört kişinin sığabileceği arka koltukta üç kişi atışarak hareketlenince önden bir uyarı gecikmemişti. Kırklarının sonlarına yaklaşan adam yol boyunca yüksek seslerine, kavgalarına ve birbirlerine vurmalarına şahit olmuştu. Kasabaya yaklaşmışken dönüş yolu için şimdiden sessizliğe alışmak istiyordu, bu yüzden aynadan gözlerini üç gence dikip uyarısını yaptı. Ne vardı ki hepsi yanında oturan gibi olsa. Tabiki olayın bir de bilinmeyen yüzü vardı. Yalnız kaldıklarında aslında hiçbirinin birbirinden farkı yoktu.
Hepsi oturuşunu düzeltip daha düzgün bir pozisyona geçerken en küçükleri düşen kalemini alıp kucağındaki defterin arasına koymuş ve kapatmıştı. Çılgın arkadaşlarının yanında hiçbir zaman sakin kalamıyordu.
Ailesinin yanında uysallaşıp kafa dinlerken onlarla bir araya gelince favori aktivitesini bile kenara atıp kendinden geçiyordu. Öyle ki bu olay kaç defa çizimlerinin kötü sonlarla buluşmasına sebep olmuştu. Bu yüzden biraz da olsa buraya geldikleri için memnundu. Gün içinde kaçıp kendine bir yer bulacak ve yaz boyu ertelediği şeyleri çizecekti.
Kesinlikle bunu yapacaktı.
Arka tarafta kısıkça geçen konuşmalar eşliğinde yaklaşık on dakika sonra araba kahvergengi ve krem renginden oluşan iki katlı evin önünde durdu. Heyecanın verdiği hisle hepsi arabadan aceleyle inmişti.
Yolculuğun başından beri kendini tutup sakin kalan Chris bile iner inmez etrafın güzelliği karşısında arkadaşının omzuna geçirmişti. Jisung'dan bir haykırma kazanırken bu durumdan kaçmak isteyen adam ise direkt olarak bagaja ilerlemişti.
''Güneş batmadan eve dönmem gerekiyor, bu yüzden valizlerinizi kendiniz taşıyıp etrafı kendiniz keşfedeceksiniz.'' Felix hızlıca babasının yanına gidip eşyaları indirmesine yardım etti.
İki aylık kursta arkadaşlarıyla birlikte ailelerine gerçekten çektirmişti. Ama şöyle bir gerçek vardı ki bu en unutulmaz yazları oluyordu. Her ne kadar buraya ceza amaçlı gönderilip bitirmeleri gereken test kitapları olsa bile.
Hepsi valizlerini ve birkaç koliyi evin bahçesine taşıdıktan sonra anahtar için beklemeye başlamışlardı. Ne akşamki hayalini kurdukları maç umurlarındaydı ne de yanlarına aldıkları oyun konsolları. Aradaki tek engel kalkınca sabaha kadar ortalarda dolanmayı planlıyorlardı, on yedi yaşındaki üç kişi ve onlardan iki yaş büyük olsa da aynıymış gibi davranan dört gençten beklendiği gibi.
Anahtarı en büyükleri Chris'e uzatırken adam da bunun farkındaydı. Ama biliyordu ki en azından burada daha kontrollü olacaklardı, ayrıca gidebilecekleri yer sınırlıydı ve çalışarak döneceklerine de emindi. Biri oğlu, diğeri yeğeniyken geriye kalan ikili ise en yakın aile dostlarının çocuklarıydı. Tanıyordu elbette.
''Hepinizin telefonuna ulaşabileceğim. Ya da anneleriniz aradığında hepsi açık olacak. Burada olay çıkarmanızı istemiyorum. Eve kalıcı hasar vermeyin ve yemeklerinizi yakmadan yiyin. Bunun dışında, her şeyi bana sen anlatacaksın Chris. Bunların arasında bir tek sana güveniyorum.'' Hepsi sızlanıp ufak sözlerle isyanlarını belli ederken en küçüklerinin gözleri sokağın başındaki marketten çıkan kişiye takılmıştı.
Sıcak havaya inatla giydiği siyah eşofmanına güldü Seungmin. Kendisi elinden gelse yarından itibaren denizin dibinden ayrılmayacaktı. Hatta çizimlerini bile suda yapacaktı.
Koluna dokunup dikkatini çekmeye çalışan arkadaşına dönüp kaş göz yaptıktan sonra tekrar aynı yere baktı. Bu defa göz göze geldiklerinde Seungmin garip hissetmişti. Beklemediği şey ise siyah saçlının ona gülümsemesiydi.
Hızla önüne dönüp babasına sarılmakta olan Felix'in yanına geçti. Kısa vedalaşma sürerken siyah saçlı önlerinden geçmiş ve köşeyi dönmüştü. Başını çevirmeden sadece devam eden isyana katıldı Seungmin. Durumu garipleştirmeye gerek yoktu.
Burada geçirecekleri bir ay vardı nasıl olsa. Son görüşü olmadığı gibi son gördüğü gülüş de olmayacaktı.
•••
Öncelikle ağır HyunIn shipper bana Hyunmin yazdıran İlya'ya teşekkürler🐣🥳
Mini fic olacak fakat kurguyu düşünen ilham perimden dolayı güzel bir şeyler çıkacağını düşünüyorum🦊
Umarım hoşunuza gider💗
- reklam -
Profilimdeki diğer kurgulara da göz atmayı unutmayııın🎉
[ stayzenist ]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
talking to the moon | hyunmin
Fanfiction"or am I a fool who sits alone talking to the moon"