Bana bakarken sanki tüm vücudumu ele geçirmiş gibi elektrik çarpmışa döndü. Önünde durduğum sokak lambasından ne bir adım geri nede bir adım ileri atabiliyordum, sanki zihnimle birlikte bedenimi ele geçiren kuzgun o gözlerini benden çekmediği sürece bütün akşam, gece orda dikilip ona bakabilirim
. Hafifçe kafasını sola doğru eğen kuzgun, önce kanatlarını açtı ileriye, bana doğru bir kere çarptı, sanki o kanatlarıyla bana rüzgar yolluyor gibiydi öylede oldu soldan esen rüzgar kumral, günün yorgunluğu ile bir hayli dağılmış olan saçlarımın arasından dolandı ve üstüme giydiğim gömleğimin düğmelerinden içiresine yayılan soğukluk tenimi gıdıkladı. Göz temasını kesmeyen kuzgun ikinci kez kanatlarını çırptı. Sanki rüzgar daha da sert esmeye başladı.
Taş kesilen vücuduma elektrik dalgasıyla gelen rüzgar eziyet edercesine etrafımda bir hortum gibiydi. Şu an buradan gitmeliyim. Bakışlarımı ondan ayırmalıyım ama bu şu anlık imkansız gibiydi.
Kuzgun üçüncü kez kanatlarını çırpmasıyla önce havalandı sonrada bana doğru hızla uçmaya başladı. Kuzgunun uçmasıyla gerilen kaslarım devreye girmeyi akıl etmiş gibi adımlarımı geri geri gitmeye zorladı. Ben ne kadar hızlı geri geri koştuysam oda bana doğru tüm hızıyla geliyordu! Kaldırıma takılan ayağımla birlikte uzun, yapılı gövdem kaldırıma boydan boya kaldırımla buluştu.
Hala bakışlarımı biran bile kaçıramadığım kunduz, tam göğüs kafesimin ortasında durup, kanatlarını açmış şekilde birkaç saniye orda öylece kaldı ve bu kesinlikle benim rüyamdaki kuzgundu! pençeleri batsa da göğüs kafesime şu an o acı psikolojik olarak yaşadığım acıların yanında bir hiçti sadece bir sızıydı. Pençeleriyle sol göğsüme ilerleyerek gagasıyla korkudan hızlanan, sızım sızım sızlayan kalbimin olduğu yere didiklemeye başladı.
Sert yavaşça bir kere didikledi. İki kere didikledi. Üçüncüsünü etimi tutup çekti ve ısırdı sonra kafasını göğsümden kaldırıp derin derin baktı, tekrardan kanatlarını açıp uçmaya başladı. Bende rüyamdaki gibi onu gözlerimle gökyüzüne uçuşunu izledim.
Gözden kaybolduğunda açık olan ağzımdan bir haykırış dökülmesini beklerken arkamdan gelen sesle başımı birkaç defa düştüğüm kaldırım taşlarına vurdum,
"Ömer Bey! Allah'ım ne oldu size böyle niye yerde yatıyorsunuz?"
Evet bu sesin sahibi yardımcım Fatma Hanım'ın sesiydi ve ben onun sesiyle hiç bu kadar bir rahatlama hissetmemiştim. Yanıma gelen Fatma Hanım kolumdan tutarak kalkmama yardımcı olmaya çalışıyordu ama ufak, minyon vücudu benim gibi bir adamı kaldırmaya kesinlikle yeterli değildi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp açıp hızla ayağa kalktım.
Hızlı kalkmamdan mı yoksa öz önce yaşadığım olaydan ötürü mü bilmiyordum ama başımın dönmesiyle elimi Fatma Hanım'ın omzuna koyarak başımı öne eğdim.
Gözlerim bir anlığına karardı, bir dakika sonra yerine gelen net görüntüyle Fatma Hanım bana endişeyle bakan kahve gözleri, aralık dudakları ve soğuktan hafif kızarmış yanaklarıyla önümde duruyor hala kolumu tutuyordu. Endişeli sesiyle,
"Ömer Bey iyi misiniz?" demesiyle birlikte hafif şaşkın suratına bakarak,
"Evet iyiyim Fatma Hanım, sadece başım döndü bugün merkezde çok yoruldum ondan kaynaklandı sanırım" diyerek omzuna dayadığım elimi indirerek önce sokak lambasına oradan da gökyüzüne baktım, sanırım gitmişti ya da ben hepsini hayal etmiştim.
Gökyüzüne bakarken Fatma Hanım'da benimle birlikte baktığını seziyordum. Kadın benim deli olduğuma da inanıyordu artık, evde yaptığım hareketler yetmiyormuş gibi birde sokak ortasında yerde yatıyordum anlamsızca gökyüzüne etrafa bakıyordum harikasın Ömer! Gerçekten de bir numarasın bu konuda diye içimden geçirmekle bakışlarımı Fatma Hanım'a çevirip endişeli suratını görmezden gelerek bir adım uzaklaştım, derin bir nefes alarak,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUN
Mystery / ThrillerBir ormandaydım. Evet! Kesinlikle burası bir ormandı. Etrafımda çam ağaçları, dalların üzerinde taşıyacağından fazla kar vardı. Her tarafta sis kaplamıştı. Bu da neyin nesiydi? Ayaklarıma baktığımda onların da kardan oluşmuş beyaz perdenin ve sisin...