Gözlerim bulanık görüyordu ve acıyordu çünkü burası çok fazla beyazdı. Gözlerimi sımsıkı kapatarak birkaç kez kırpıştırdım, kesinlikle böyle daha çok netti. Etrafıma göz attığımda çam ağaçları vardı, dalları kardan tabaka olmuş şekilde aşağıya doğru boyun eğmişlerdi.
Önümde duran beyazdan perde gibi ucu bucağı görünmeyen kardan tabaka şimdi daha da sonuna ulaşılamaz görünüyordu.
Bulanık gören gözlerim değildi, yoğun sisten oluşan hava bulanıktı. Ayağımın dibine bakmak için başımı eğdiğimde bu seferki kar diz kapağımın oraya kadar yükseldiğini görebiliyordum.
Ayağımı kaldırıp bir adım atmak istediğimde, öne doğru eğik olan başımın yanından siyah ama parlak bir gölge geçti. Aynı anda kaldırıp baktığım şeyle kanım dondu.
On adım ileride arkası dönük şekilde duran bir kadın vardı. Kadına bakmaya başladım, uzun kahve rengi saçları omzundan sırtına doğru dökülmüş, yarım kollu, belden oturtmalı, diz kapağında biten beyazdan bir elbise giymişti ve elbisenin gösterdiği teni saydam beyazdı ve parlıyor gibiydi.
Elbiseden başka giymeyen, arkası dönük kadının yanına gitmek için zorlukla bir adım attım. Niye gitmem gerektiğini bilmesem de artık ayaklarım benden bağımsız gidiyordu.
Zorlukla yanına vardığım kadının omzuna hafifçe dokundum, omzuna dokunduğum kadın öne doğru diz çökerek oturdu. Ve dokunuşumdan kurtulup kolumun düşmesini sağladı. İleriye bakmaya başladığında bende onunla birlikte ileriye baktım, beyazdan perde oluşturan karın üstünde kan gölü vardı ve ortasında da bir kalp. Kalp orada öylece karın üstünde duruyordu ve kadın dizlerinin üstünde kalbe bakıyordu.
Bakışlarımı kalbe çevirdiğimde etrafta bir ses duyuldu, bu kuzgun sesiydi! Etrafımda dönerek kontrol etsem de etrafta kuzgun yoktu ama sesi hala yankı yapıp kulaklarımı acıtıyordu, sesi daha yakından ve yoğun gelen kunduzun sesini geldiği yönü anlamak içim bakınsam da görememiştim.
En sonunda başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda sislerinin arasından uçarak gelen kunduzu gördüm. Gözleri önümde diz çöken kadına odaklamış şekilde uçuyordu, önümde arkası dönük dizlerinin üstünde oturan kadın sağ kolunu kaldırıp ellerini açtı ve kunduzun konmasını izin verdi.
Avucuna içine konan kunduz, gözlerindeki şefkatle kadına bakarak saygı gösterir gibi kanatlarını açıp başını öne eğdi.
Kısa bir süre bekleyip başını tekrar kaldırdı ve açık olan kanatlarını bir kere çırptı, yerdeki karlar sanki havalanıp önümde dizlerinin üstünde oturan kadının saçlarını daha da geriye doğru dalgalandırarak bana doğru esmeye başladı. Çok yoğun değildi ama kanatlarını ikinci kez çırptığında, bana doğru esen karlar yoğunlaşmaya başladı.
Sanki kar taneleri etrafımda hortum gibi sararak nefesiz bırakmaya çalışıyordu. Yüzüme, dudaklarıma, yanaklarıma hatta gözümün içine bile giren karlar alev gibi değdiği yeri yakıyordu. Kollarımı kaldırıp yüzüme siper etmek istiyordum ama kollarım iki yanımda işlemsiz şekildeydi.
Kuzgun kanatlarını üçüncü kez çırpmadan önce bakışlarını bana yöneltti, bana baktığında daha demin şefkatli bakışlarından eser kalmamış öfkeyle bakıyordu. Yine gözleriyle esir alan kunduz üçüncü kez çırptığında kardan oluşan hortum yavaş, yavaş durulmaya bende rahat bir nefes almaya başladım.
Kanatlarını çırpan kunduz havalanıp kan gölün ortasındaki kalp olan yere doğru uçmaya başladı, kalbin üstüne konduğunda tekrar şefkatli bakışlarını önümde dizlerinin üstünde oturan ve kunduza bakan kadına yöneltti.
Sanki bir şey yapacaktı ve önümde dizlerinin üstünde oturan kadından onay bekliyordu, yüzünü bile göremediğim kadın hala havada olan kolunu cansız şekilde kucağına koyduğunda, kunduz pençelerini kalbe geçirip zaman kaybetmeden gökyüzüne doğru uçmaya başladı.
Ben başımla kunduzu takip ederken kunduz öterek yankı yapan sesiyle gözden kaybolana kadar uçtu.
Gözlerimin önünde kalple birlikte uçarak kaybolan kunduz artık görünmüyordu ve sesi de çok uzaktan fısıltı şeklinde gelip yankı yapmaya devam etti.
Başımı aşağıya doğru önümde dizlerinin üstünde oturan kadına çevirdiğimde kadının başı önüne doğru iyicene düşmüş orda öylece oturuyordu. Adımlarımla kadının önünde yüzünü görmek için ileriye doğru attım, önünde durduğumda kadının başı eğik olmasında pek göremesem de bakışlarımı elbisesinin önüne doğru indirdim.
Beyaz elbisesinin sol yanı boydan boya kan olmuştu ve sol göğüs tarafı parçalanarak açılmıştı.
Daha net baktığımda sol göğüs kafesi tamamen boş ve içi görünüyordu, göğsündeki et parçaları elbisesine doğru sarkmış, göğüs kafesin kemikleri görünüyordu. Onunda benim gibi kalbi yoktu! Bunu fark etmemle korkup sık nefesler aldığımda boğuluyor gibiydi. Bir adım geri atarak kaçmak istediğimde önümde diz çöken kalbi olmayan cansız kadın, sağ eliyle sol elimi yakaladığında nefessiz kaldığımı hissettim.
Elimi elinden çekmek istesem de o kadar güçlü tutmuştu ki taş gibiydi ve soğuktu dokunuşları, elimi eliyle aşağıya doğru çekmeye başladı, karşıda koymak istesem de kaslarım itaat etmek için beni zorladı ve biranda önünde bende onun gibi diz çöküp oturdum. Diz kapaklarımız birbirine değiyordu, benim sıcağıma karşı onun soğukluğu birbirlerine karışıyordu.
Tamamen oturduğumu emin olunca elimi bırakıp sol göğsümün üstüne elini koyarak olmadığını sandığım kalbimin ilk atışı göğüs kafesime hissetmeye başladım. Korkudan heyecanlanan vücudum ve nefes almayı unutan ciğerlerim sesli bir şekilde derin nefes aldı. Kadının yüzünü bu kadar yakından aramızda birkaç santim varken incelemek istesem de zaten tanıyordum, bu Müjgan'dı.
Gözleri kapalı olan Müjgan, yarı saydam beyaz parlak yüzü, uzun hüsranla yanaklarına düşen kirpikleri, gözlerine yakışan kahve rengi kaşları, kızaran yanaklarıyla böyle çok güzel görünüyordu ama huzurdan yoksun duruyordu. Huzurlu olması için bir şeye ihtiyacı vardı ve benden istiyordu, bilmediğim bir şeyi bulamazdım biliyordum.
Kafamı öfkeyle yere eğerek kalbimin üstünde duran beyaz elinde baktım, kesinlikle benden bir şey istiyordu ve ben ne olduğunu bile bilmiyordum diye düşünerek alnımı önümde kafası eğik duran kadının alnına yaslayarak, gözümden bir damla yaşın akmasına izin vererek, beni duymayacağını bilerek içimden,
"Üzgünüm ama benden ne bulmamı istediğini bile bilemeden sana onu bulamam." Dediğimle gözlerimi kapattım, bir yaşa daha izin verdiğimde, beynimde kalbime dokunan kadının sesi yankılandı ve kesinlikle bana cevap veriyordu,
"Bana ait olanı bul." Dediğinde artık korkum ve biranda göğsümdeki öfkeyle başa çıkamayacağımı anladığımda alnım alnına dayalı şekilde diz çöktüğüm yerden, tüm gücümle haykırmaya başladım. Sesim çam ağaçların dalların arasından süzüp gökyüzüne ulaşana kadar haykırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUN
Mystery / ThrillerBir ormandaydım. Evet! Kesinlikle burası bir ormandı. Etrafımda çam ağaçları, dalların üzerinde taşıyacağından fazla kar vardı. Her tarafta sis kaplamıştı. Bu da neyin nesiydi? Ayaklarıma baktığımda onların da kardan oluşmuş beyaz perdenin ve sisin...