"Biliyorum Başkomiserim ama bir saat önce Emniyet Amiri Eşref Bey aradı, bir cinayet işlenmiş ve bizi hemen olay yerinde görmek istiyor. Kendileri de şu an olay yerinde, sizi alabilirim nerede olduğunu söylerseniz şu an yoldayım."
Demesiyle ilk bir duraksasam da sonra hızla kendimi toparlayarak,
"Evdeyim duş alıyordum Gülsüm on dakikaya tamamen hazır olurum beni de alıp geçmeyi iyi akıl etmişsin."
Diyerek hızla banyoya yöneldim Gülsüm vakit kaybetmeden,
"Bende on dakikaya orda olurum Başkomiserim, gelince ararım sizi. Şimdi kapatıyorum sanırım nerde kaldığımızı merak edenler arıyor." Diyerek telefonu kapattı.
Bende telefonu lavabonun kenarına koyarak banyo dolabının açtı oradan oksijen suyu ve gazlı bezle bant çıkararak yaramı kapatmaya başladım. Elimdekileri yerine koyarak hızla odama giderken mutfaktan geçtiğim de beş dakikaya ayarlı olan mikro ötse de koku çekici gelse de açlıktan ağrıyan midemle birlikte es geçerek ikişer olarak çıktığım merdivenleri bitirip dolabıma yöneldim.
Siyah kot pantolon ve krem rengi gömleğimi alıp hızlıca giymeye başladım. Çekmeceden aldığım çorapları da giydikten sonra komodinin giderek yatağın üstündeki kemerimi ve silah kılıfımı alarak pantolonuma taktım. Komodini üstünde silahımı alıp şarjörüme baktıktan sonra emniyetine kontrol ettikten sonra belimdeki kılıfına yerleştirdim, cüzdanımı da alarak merdivenlerden aşağıya inmeye başladım mutfağa gittiğimde bir bardak su içerek kendime gelmeye çalıştım.
İçmeye devam ederken camın önündeki masaya doğru giderek, ev ve araba anahtarımı alarak cebime koydum ama telefonum neredeydi derken titreşimde olan telefonum banyoda zır, zır titreyen telefonuma doğru yönelerek arayan kişiye baktım Gülsüm'dü onu meşgule atıp telefonumu sesliye koyarak cebime attım. Banyodan çıkarak kapıya doğru yöneldim, ayakkabılıktan deri ceketimi ve botlarımı alarak giyindim.
Kapıyı açarak çıkıp Gülsüm'ü daha fazla bekletmemek adına hızlıca merdivenleri inmeye başladım. Dış kapıdan da çıktıktan sonra biran duraksayıp sokak lambasına baktım. Sanki hala orda mı diye kontrol etmek istiyordum ama bana seslenen Gülsüm dikkatimi dağıtarak ona doğru, kapıda park etmiş gri arabaya gözlerimi dikip Gülsüm'e baktım.
Gülsüm bir bana birde baktığım sokak lambasına oturduğu şoför koltuğundan başını eğip baktı, sonunda tekrar bana dönüp,
"İyi akşamlar Başkomiserim, dışarısı baya soğudu arabaya binin hasta olmanızı istemeyiz." Diyerek anlayışlı yeşil bakışlarını bana yöneltti. Bende başımı onaylar şekilde sallayarak bir daha sokak lambasına bakmayarak aranın önünden dolanarak arabanın kapısını açarak yolcu koltuğuna oturup kapıyı kapattım. Emniyet kemerini takarken kafamı kaldırıp Gülsüm'e baktım ama Gülsüm'ün bakışları sokak lambasına takılı şekilde ve kaşları da çatık şekildeydi. Boğazımı temizleyerek dikkatini çektiğim Gülsüm tekrar eski neşeli haline bürünerek bana tebessüm ederek çalışmakta bekleyen arabayı sürmeye başladı. Derin nefes alarak saat paneline baktığımda saatin on buçuğa geldiğini görebiliyordum, sakin çıkan sesimle,
"Suç mahalli nerede Gülsüm?" diyerek bir anlığa bakışlarını benim üstümde gezdirdikten sonra,
"Şişhane'de Baş komiserim buradan çok uzakta değil o yüzden az sonra orada olmuş oluruz." Diyerek merakımı gidermeye çalışsa da gözlerimi onun üstünde tutmaya devam ettim.
Üstüne giydiği krem rengi ceket, altına giydiği kumaş siyah pantolon, onun altına siyah topuklu ayakkabısı sağ ayağındakini otomatik vites olan arabasını sürmek için çıkartmış, üstünde pembe saten gömlek, yüzüne yaptığı sade makyaj ve balerin topuzuyla oldukça şık görünüyordu. Onu süzmeyi bırakıp önüme döndüğümde,
"Bu akşam ailenle birlikte olduğunu sanıyordum, özellikle erken çıkmak için izin istemiştin. Bölündüğü kötü olmamıştır sanırım Gülsüm?" diyerek tartım onu. Neşesine bakılacak olursak bölündüğüne sevinmiş gibiydi. Gülsüm ağzını ilk önce ağzını açtı sonra kapattı. Bende başka bir soru yönelteceğim sırada,
"Aslında sevindim. Anadolu yakasında oturan ailem yine beni yanlış mesleği seçmemden, evlenmediğim ve bir torun vermediğimden, onlardan uzakta olmamdan şikayet etmeye başladıkları bir vakit aradılar ve bende kaçmak için köşe bucak aramaktansa bir cinayet işlenmiş gitmem lazım diyerek apar topar çıktım." Diyerek gözlemim de haklı olduğumu gösterdi. Gülsüm bu zamana kadar çalıştığım yardımcılarım arasında en iyisiydi. Yargılamıyor, fazla soru sormuyor ve leb demeden leblebiyi anlayan tiplerdendi ve benim işime yarayacak en mükemmel insandı. Trafik ışığında durduğumuzda,
"Maktulün adı soy adı temel bilgiler elimde mi? yoksa bir önceki dosya gibi tespit edilmedi mi?" sorumla birlikte kafası karışmış olan Gülsüm hangi dosyadan bahsettiğimi bulmaya çalışıyor gibiydi. Bulduğunda ufak bir kıkırdamanın ardından kendini toplasa da ağzı kulaklarında olan Gülsüm,
"Bu sefer ki belli. Adı Müjgan Vural. Yirmi dokuz yaşında tek yaşayan bir genç kadın. Medeni durumu bekar, şu anlık bu kadar bilgi verildi. Ama olay yeri incelemedeki Ahmet var ya, Ahmet Çetin o arayıp hayatında hiç bu kadar temiz bir suç mahalli görmediği söyledi."
Diyerek içimdeki endişeyi körükledi. Temiz bir suç mahalli her zaman işimi zorlaştırır, olay yeri inceleme uzmanımız parmak izi, DNA örnekleri, deri dokuları, ayak izleri ya da herhangi bir şey kurbana ait olmayan bir tükürüğün DNA'sını bile bulamadıklarında bizde şüpheli listesi ya da nerden başlamamız gerektiğini bilmekte zorlanıyorduk.
Yine göğsümde kabarmaya başlayan öfkemi hissediyordum. İnsanlar kesinlikle rahat durmuyorlardı! Anlam veremiyorum, ne var evlerinde otursalar, sakin şekilde anlaşsalar, diyorum da sanki ben sakin kalabiliyordum her durum karşısında. İş alanında ne kadar sabırlı bir tutum sergilemeye çalışsam da bazen ses düzeyimde ve hareketlerimde bir patlama yaşaya biliyordum. Fatma Hanım ve Gülsüm bu hareketlerimi kaldırabiliyorlardı, ne kadar sonradan pişman olup küçük jestlerimle buzları eritsem de bazen aşıya kaçtığım oluyordu.
Gülsüm hafifçe sağa sapıp dar bir mahalleye girdiğin de park edecek bir yer arıyor gibiydi. İleride sağda iki arabanın ortasını işaret ederek,
"Ben burada iniyim ileride seni bekliyor olacağım Gülsüm." Diyerek onay beklemeden kapıyı açarak kendimi dışarıya attım. Hava baya soğumuştu ceketimin yakasını kaldırıp boynumdan içime giren soğuk havayı biraz olsun kesmiş oldum.
Gülsüm park ederken ileriye göz attım. Her zamanki gibi olay yeri kapatılmış polisler meraklanan mahalle sakinlerini olay yeri şeridini geçmemeleri için konuşuyor uyarı veriyorlardı. Burası biz roman mahallesiydi, suç mahalli olarak algıladığım binanın önüne bir sürü insan erkek, kadın, çabuk demeden yığılmıştılar.
Sanki oradan baktıkları zaman anlayıp göreceklerdi. Derin nefes aldığımda elimi pantolonumun cebine attığımda sigaram yoktu ve ben kaç saattir sigara içmemiştim hatta aklıma bile gelmemişti ama şimdi, her zamankinden nikotin sakinliğine ihtiyacım vardı aç da olsa içmem lazımdı. Doktora giderken bittiğini biliyordum almayı aklıma not etmiştim ama doktorun söyledikleri, eve gelirken düşüncülerim, kuzgun saldırısı derken tamamen aklımdan çıkmış olmalıydı. Gülsüm yanımda belirdiğinde ona dönüp,
"Sen gir ben geliyorum sigaram kalmamış mahalleye girmeden bir bakkal gördüm sanırım hemen alıp katılacağım sana." Diyerek arkamı dönüp koşar adımlarla mahallenin başındaki bakkala girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUN
Mystery / ThrillerBir ormandaydım. Evet! Kesinlikle burası bir ormandı. Etrafımda çam ağaçları, dalların üzerinde taşıyacağından fazla kar vardı. Her tarafta sis kaplamıştı. Bu da neyin nesiydi? Ayaklarıma baktığımda onların da kardan oluşmuş beyaz perdenin ve sisin...