"Sen gir ben geliyorum sigaram kalmamış mahalleye girmeden bir bakkal gördüm sanırım hemen alıp katılacağım sana." Diyerek arkamı dönüp koşar adımlarla mahallenin başındaki bakkala girdim. Kırklı yaşların sonunda olduğunu tahmin ettiğim adam televizyon seyrediyor gibiydi, önüne kadar ilerleyip,
"İyi geceler bana bir tane Winston White kısa kalın verir misiniz?" Dediğimde gözlerini televizyondan ayırıp verdi bende arka cebimden cüzdanımı çıkarıp nakit olan yirmilik uzatmamla eğilip kasadan para üstünü verirken,
"Gerek yok para üstüne çakmağımda yoktu, çakmak almam yeterli."
Deyip bana uzattığı çakmağı alıp bakkaldan çıktım. Tekrar adımlarımı olay yerine doğru yönettiğimde hızlı bir şekilde ilerlerken bir bağrış sesleriyle gözlerimi kısarak daha da hızlı yürümeye başladım. Kalabalığın oraya geldiğim de bir polis beni tanıdığını ya da Gülsüm'ün benim geleceğimi söyleyerek tembihlediği şeriden çıkarak bana yol açmaya çalıştı.
Bütün gözler biran da bana dönse de bu sadece bir saniyeliğine sürdü sonra karşıdan gelen anlamsız küfürle tekrar oraya döndüler. İsmini bilmediğim polis şeridi kaldırarak benim geçmemi bekledi.
Şerid'den hafif başımı eğerek geçtiğimde karşıda şeridin ucunda polis merkezinde gördüğüm Ali'yi gördüm karşısında otuzların başında bir adam şeridi geçip içeriye girmeye çalışıyor Ali, ona karşı koymaya çalışıyordu, biraz daha izin vermezse saldıracak gibiydi. Hızla oraya yönelip Ali'nin omzuna dokunarak saygıdan başını eğmesiyle genç adamın önüne durdum.
Benden boyu bir hayli kısa olan adam ilk önce kafasını kaldırıp şaşırsa da gözlerime bakınca sinirlenerek şeridi geçmeye çalışıyor ama bu sefer iki polis onu tutuyor girmesini engelliyordu. Sol kolumla omzundan tutarak şeritle durması gereken mesafeyi ayarlayarak ileriye ittim. Göğsümde yine kabaran öfkemi es geçerek, tehlikeli ama sakin tuttuğum ses tonumla
"Öncelikle ben Başkomiser Ömer Altan, bu şeridi geçemezsiniz bunda anlaşalım! Burası bir suç mahalli. Zorluk çıkarmak sadece işlerimizi uzatıyor beni anlaya biliyor musun?" diyerek gözlerime bakmasını sağladım. Sinirden deliye gönmüş kahve rengi gözlerini bana dikerek,
"O benim! Onu görmek istiyorum izin versinler!" diye bağırdığında, gözlerimi kapatıp sabır diledim. Tekrar açtığımda,
"Öncelikle anladığım kadarıyla siz aileden değilsiniz ve aileden dahil olsanız kesinlikle buraya girme izni olamayan kimse giremez Beyefendi, o yüzden uzak durun!"
dememle sağ elini tutan polisten kurtarıp ceketimin yakamı tuttu ve kendine doğru çekti. Yüzümüz bu kadar yakınken alkolle karışmış sigara kokusu genzime doldu. Polisler onu benden ayırmaya çalışsa da tuttuğu yakayı bırakmıyordu.
Sağ elimi silahıma götürüp tuttum, tabi ki de kamuya açık yerde ateş etmeyeceğimi biliyordum ama iç güdü olarak yapsam da sakin durarak gözlerinin içine baktım. Hafifçe dili dolansa da net çıkan sesiyle,
"Bana bak Ömer komiser ben seni anlıyorum da sen beni anlamıyorsun açık ve net söylüyorum siktiğimin kıçını kaldırıyorsun ve sevgilimi ölü ya da diri buraya getiriyorsun! Beni anladın mı?" diyerek bağırarak küfür ederek sözlerine devam etti,
"Onun ailesi yok. Onun tek ailesi benim anladın mı beni siktiğimin komiseri! Hemen onu bana getir!" diyerek tuttuğu yakamı bırakarak hafifçe ileriye itti. Bir santim bile yerimde oynamadan öylece baktım, polisler artık ensesinde tutup kelepçe takarken yanıma gelen Gülsüm,
"Burada neler oluyor! Bu adamı hemen merkeze götürün."
Demesiyle beni dürterek kendisine bakmamı istiyordu ama benim gözlerim hala kelepçesi takılan öfkeyle gözlerime bakan adamdaydı. Sanki ben öldürmüşüm gibi davransa da kızamıyordum.
Neden kızamadığımı anlamıyordum ama kızamıyordum, o kadar zavallı ve eğitimsizdi ki sadece acıma hissediyordum. Kendimi sarsarak bu ana döndüm arkamı dönerek apartman girişine doğru yöneldiğimde,
"Gülsüm hemen kalabalığı dağıtmalarını söyle burası bir ne bir sahne nede yalandan oynanan tiyatro! Bir cinayet mahalli. Ben bu apartmandan çıktığımda bir tane Allah'ın kulunu görmek istemiyorum. Zorluk çıkaranları soruşturmaya engel oldukları için merkeze götürülsün. Beni anladın mı Ali?" diyerek bağırarak, arkamdan da Gülsüm gelirken birkaç talimat vermesiyle içeriye girdim. İlk aldığım ağır bir kokuydu elimi burnuma götürüp kapattım.
Bu gerçekten ağır bir kokuydu Gülsüm yanıma geldiğinde bana bir çift eldiven verdi. Elimi kaldırıp aldığımda hemen elime geçirdim, Gülsüm'e dönüp,
"Temiz bir suç mahalli dediğini sanıyordum, kokudan bahsetmemiştin. Burası leş gibi kokuyor" Dememle Gülsüm gülerek,
"Çünkü Başkomiserim, gerçekten leş kokuyor." Dediğinde kaşlarımı kaldırdım, bu kızın hiçbir şey keyfini kaçıramaz mıydı? Gülsüm'e dönüp,
"Kaçıncı kaç?" dememle birlikte,
"Bir kat yukarı." Diyerek önden merdivenleri çıkmaya başladı. Merdivenlerin başındaki açık kapıya doğru yöneldiğinde bende onunla birlikte girdim. Girdiğim yer aynı benim evimdeki gibi salona açılıyordu ama mutfak yoktu sadece salon sağ tarafımda iki kapı, sol tarafımda ise bir kapı vardı.
Gülsüm sol tarafına doğru yöneldiğinde bende o tarafa yöneldim. İçeriye girdiğimde dışarıdan daha yoğun bir hava vardı ve burası kesinlikle çok sıcaktı. Koku sıcakla birlikte sanki daha beyine vurur şekilde her nefeste dokunuyordu. İçeride işleri bitmek de olan olay yeri uzmanları toparlanıyordu.
Sadece Ahmet son bir şeyi kontrol ediyor gibiydi, Ahmet başını kaldırıp selam verdikten sonra eğilip çantasındasın dan bir şey alıp yanımıza geldi. Bana bir ağzı maskesi uzatarak,
"İyi geceler Başkomiserim. Daha erken bekliyorduk sizi daha erken bekliyorduk?" demesiyle bana uzattığı maskeyi alarak ağzıma taktım. Benden sonrada Gülsüme uzattığında Gülsüm sanki bunu bekliyormuş gibi hızlıca takıp derin bir nefes alarak,
"Evet Ahmet biraz geç kaldık, ben karşıdan geldim Başkomiserim'de bir takım önemli işleri vardı ulaşır ulaşmaz buraya geldik." Diyerek beni gereksiz sorulardan kurtardığı için gözlerimle ona bakarak teşekkür ettim. Ahmet'i severdim işinin en iyileri ve zehir gibi beyni olan bir adamdı.
Nelere dikkat ettiğini neler bulduğunu daha öncede görmüştüm ve tek dileğim Ahmet'in bile gördüğü en temiz olay yerlerinden biri olan bu evde bir şeyler bulmasaydı. Ahmet'e dönüp,
"İyi geceler Ahmet, anlat bakalım burada neler olmuş?" dememle Ahmet'in arkasındaki yatağa baktım. Yatak çift kişilikti ve üzerinde bir kadın yatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUN
Misterio / SuspensoBir ormandaydım. Evet! Kesinlikle burası bir ormandı. Etrafımda çam ağaçları, dalların üzerinde taşıyacağından fazla kar vardı. Her tarafta sis kaplamıştı. Bu da neyin nesiydi? Ayaklarıma baktığımda onların da kardan oluşmuş beyaz perdenin ve sisin...