"Evet başkomiserim adı Mert Yıldız." Diyerek bakışlarını bana çevirdi. Bende ona bakarken,
"Şu an nerede peki?" dediğimde biran duraksasa da,
"Merkeze götürdüler." Demesiyle rahat bir nefes alarak,
"Güzel. Merkezdeki çocukları ara bırakmasınlar şüpheli listesinden tamam mı? yarın sorgulanacak." Dediğimde başıyla onay verip hemen telefonuna davrandı. Bende derin bir nefes alarak Gülsüm'ün yanına geri döndüm çok yorgun görünüyordu ki sadece o değil bende öyleydim sanki kafam bir ton kilodaydı ve eve gidip kesinlikle bir şeyler yemem lazım artık bu şart haline gelmişti. Gülsüm'ün yanına geldiğimde,
"İyi haber buraya geldiğimde bana saldıran adam Mert Yıldız'mış. Şu an merkezde şüpheli listesinde olduğunu ve yarın sorgulanana kadar salmamalarını söyledim." Dediğimde neşesi biraz daha artmıştı bende tebessüm ederek,
"Hadi artık eve gidelim bugünlük burada işimiz bitti. Dinlenip yarın tekrar gözden geçiririz." Dediğimde başıyla onaylayan Gülsüm, Ali'nin yardımıyla şeridi geçerek arabasına doğru yöneldi bende arkasından ilerlerken Ali'ye dönüp,
"Bütün işleriniz bittiğinde gidersiniz. Bir şey olursa bana haber verirsiniz. İyi çalışmalar." Dileyerek ve Ali'nin iyi geceler demesini başımı eğerek kaldırdığı şeridi geçerek Gülsüm'e yetiştim. Gülsüm park ettiği yerden arabayı çıkartmış bekliyordu, bende hızlı adımlarla yine yolcu kapısını açtığımda sokak lambasının üstündeki parlak bir çift göz dikkatimi çekti.
Bana doğru bakan bir çift gözle birlikte olduğum yerde çivilendim. Bu yine aynı kunduzdu ve sol göğsümde açtığı yara sızlamaya başlamıştı, elimi ceketimi üstünden oraya götürerek ovaladım. Buda neydi yine? Bu kunduz beni mi takip ediyordu. Bu saçmalık belki de ben kafamdan kuruyordum şu an, hemen arabaya binip kapıyı kapatmam lazımdı ama gözlerine bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum.
Kafasını sola tarafa doğru eğdiğinde ilk önce kanatlarını açtı bir kere ileriye doğru çırptı, soldan esen rüzgar yine boynuma doğru eserek beni nefessiz bıraktı. İkinci defa çırptığında bu sefer boynumdan deri ceketimin içine girerek içimi soğutmaya başladı. Üçüncü çırptığında, rüzgarın beni sarmaya başladığını hissettim kanatlarını açarak havalanan kunduz birkaç saniye kanat çırparak bana bakmaya devam etti, sonra kanatlarını hızlandırıp bana doğru uçarak tam başımın üstünden geçip gökyüzüne oradan da Müjgan'ın apartmanına doğru uçarak yol çizdi bende başımla onu izlemeye devam ettim. Tam kuzgunu takip etmek için bir adım atacağım zaman bana seslenen Gülsüm,
"Başkomiserim?" demesiyle kendime geldim. Ben ne yapıyordum böyle gerçekten o kuzgunu takip edeceğimi mi düşündüm bu gerçekten saçmalıktı ben düşünmekten kafayı yemeye başlayacaktım. Göğsümde kabaran öfkeyi söndürmek için sağ elimi yumruk yapıp sıktım, çenem kasılmaktan ağrımaya başladı, sol elimi yaranın üstünde indirip ve bana doğru esen rüzgarı yok sayarak arabanın kapısını açarak yolcu koltuğuna oturdum. Emniyet kemerimi taktığımda saat paneline gözüm gitti, saat gece ikiyi geçiyordu. Baya uzun ve yorucu bir gündü. Birde başıma kunduz çıkmıştı ve hayatım çekilmeyecek hale gelmişti artık akışına yetişemiyordum. Çalışmakta olan arabanın ilerlemediğini fark edince sinirli çıkan sert sesimle,
"Bugün sürmeyi düşünüyor musun!" diye hırladığımda Gülsüm bir şeylerin ters gittiğini anlamış olmalıydı ki asılmış olan suratıyla arabayı sürmeye başladı. Öfkemi bastırsam da ellerim titremeye devam ediyordu, camdan dışarı bakarak sakinleşmeye çalıştım.
Evime doğru giderken gecenin açığa çıkardığı bütün İstanbul gerçekleri dökülmüştü sokaklara. Adamlarla anlaşmaya çalışan kadınlar, içip içip sapıtan insanlar hepsi ayrı kafadaydı. Ben ise elimde soğuk kanlıkla işlenmiş bir cinayet, aile sorunları olan, takıntılı biriydim.
Birde başıma kuzgun diye bir bela çıkmıştı. Daha içimdeki ruhsal sorunları çözememişken nasıl yardım edecektim? Nasıl bu bulmacayı çözecektim? Tek bildiğim özel hayatımı ya da içsel sıkıntılarımı işime yansıtmayacağımı kadar profesyonel olduğumu da biliyordum, en azından bu dosyada olmayı umuyordum. Evimin sokağına girdiğimizde başımı çevirip Gülsüm'e baktım, hala yüzü asıktı ama şu an telafi edemeyecek kadar yorgun hissediyordum kendimi. Emniyet kemerimi çözüp kapıyı açarak iyi geceler diledim, kapatmadan önce Gülsüm'de dileyerek kapıyı kapatarak arabayla uzaklaşmasını izledim. Köşeği dönerek gözden kaybolunca gözüm otomatik olarak sokak lambasının oraya ilişti, orada yoktu. Belki de benim kafamdan kuruduğum ve yorgunluk, uykusuzlukla sanrı görüyordum ama her zaman haklı olan iç sesim hayır diyerek beni susturdu.
Elimle saçımı karıştırıp apartmana doğru yöneldim. Cebimden anahtarı çıkartıp kapıyı açarak evime doğru tırmanmaya başladım. Evimin kapısına geldiğimde kapıyı açarak, anahtarı çıkartıp pantolonumun cebine koydum botlarımı çıkartıp içeriye girdiğimde eğilip botlarımı ayakkabılığın üstüne gelişi güzel koydum, üstümden deri ceketimi çıkarıp onu da yerine astıktan sonra arkaya doğru gerilerek esnemeye vücudumu rahatlatmaya çalıştım. Ayaklarımı sürüyerek mutfağı geçerek yatak odama doğru ilerledim.
Merdivenleri tırmandıktan sonra gömleğimi düğmelerini çözüp komodinin üstüne gelişi güzel koyduktan sonra silahımı kılıfından çıkarıp şarjörünü de çıkarıp ikisini de komodinin üstüne koydum. Yanına cüzdanımı, anahtarlarımı ve telefonumu da çıkartıp yanına koyduktan sonra kemerimi çözüp pantolonumun düğmesini açıp ikisini de çıkartıp gömleğimin üstüne atmadan önce sigaramı ve çakmağımı cebimden alıp, çoraplarımı çıkartmadan aşağıya inerek mikrodaki çorba tekrar ısıtması için düğmeye bastığımda sigarayı, çakmağı tezgaha koyup ısınana kadar elimi yüzümü yıkamak için banyoya yöneldim. Kapıyı açıp içeriye girdiğimde çoraplarımı çıkarıp kirliğe atıp musluğun başına geçip elimi yıkayıp yüzüme bolca soğuk su çarptım. Havluyla yüzümü kuruladığımda esmer tenimin renginin attığını görebiliyordum. Havluyu yerine asıp banyodan çıktım. Mutfağa yöneldiğimde mikrodan ısıtma işleminin bitiğini belirten sesle oraya yöneldim. Mikrodan çıkardığım tarhana çorbası mis gibiydi ve ben kurtlardan bile daha açtım hemen çekmeceyi açarak bir kaşık aldım, elimde çorbamla birlikte salondaki camın önündeki masaya oturarak içmeye başladım. Bu çorba bende mutlu, hüzünlü günlerimi bir arada anımsatan tek şeydi. Geçmişe gitmeği engelleyerek hızlıca çorbayı içip masadan kalkıp kaseyi ve kaşığı lavabonun içine koyarak yorgun düşmüş ayaklarımı sürüyerek yatak odasına tırmanmaya başladım. Yatağıma ulaştığımda siyah yorganı kaldırarak içine attım kendimi. Bir süre hareketsiz durarak camdan İstanbul manzarasını izlemeye başladım. İşte yine bana şaka yapar gibi sarı, beyaz renkler göz kırpıyordu.
Bu sinir bozucuydu, ama bunu bile kafaya takacak beyin kalmamıştı. Gözlerimi kapatıp Açelya'yı düşünmeye başladım. Denizdeyiz, Açelya boynuna kadar suda ve bana da sırtı dönük şekilde dalgaları karşılıyordu, bende denize ilk adımımı atıyorum suları delip geçerek arkadan ona sarılıyorum. İlk vücudu kasılsa da benim olduğumu anlayınca gevşiyor ve başını omzuma yaslıyor. Orda öylece bizi devirmek için çarpan denizi beraber karşılıyoruz.
Kollarımın arasından kıpırdanarak bana doğru dönüp ellerini göğsümün üstüne koyarak, yeşili yansıtan berrak ela gözlerini kahvelerimle buluşturuyor. Gözleri bugün canlı ve ışıl ışıldı. Islanmış güneşi kıskandıran sarı saçlarını belinden ayırdığım tek elimi kaldırıp suratına düşen tutamları arakaya doğru geri koydum. Islak kirpiklerini kırpıştırıp, çilek rengini ve tadını dolgun dudaklarını aralayıp bir ustanın elinden sakin huzurlu kemanın verdiği rahatlatma hissiyle bir olan sesiyle,
"Ömer bir gün böyle bir manzarası olan eve taşınıp her şeyden uzak sadece sen, ben, biz olur muyuz?" diye sormasıyla belindeki elimi daha da sıkarak iyicene kendime yaslanmasını sağladım. Gözlerini bakarak aklından neler geçtiğini tahmin etmek istesem de berrak ve masum bakan gözlerine şefkatle bakarak,
"Bir gün neden olmasın meleğim." Diyerek alnından öptüm. Denizde olmamızla daha da belirginleşen deniz kokusunu içime çektiğimde kafasını göğsüme yasladı. Bende başımı kaldırıp dalgaların vurduğu denizin bitmeyen dalga sesleriyle izlemeye başladım, işte huzur buradaydı kollarımın arasındaydı. Gözlerimi açtığımda yatak odamın tavanına baktım. Gözümden düşen özlemle akan gözyaşımı yok sayarak arkamı dönerek uymaya hazırlandım, kesinlikle ben huzurumu o denizde kollarımdaki melekle birlikte kaybetmiştim ve bir daha da bulamayacaktım. Cezam neyse çekiyorum ama yokluğu çok ağırdı artık taşıyamıyordum. Gözlerimden akan birkaç yaşa da izin vererek uykunun siyah gölgesine doğru kendimi bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUN
Misteri / ThrillerBir ormandaydım. Evet! Kesinlikle burası bir ormandı. Etrafımda çam ağaçları, dalların üzerinde taşıyacağından fazla kar vardı. Her tarafta sis kaplamıştı. Bu da neyin nesiydi? Ayaklarıma baktığımda onların da kardan oluşmuş beyaz perdenin ve sisin...