Gözümü kapattım ve huzur veren güneşi kıskandıran, ışıltılı saçlarında sarının birçok tonundan oluşan saçları, sıcak, samimi masumiyetiyle mücevher gibi parlayan ela gözleri, pamuktan da narin bembeyaz teni ve beni sakinleştiren, bu dünyada huzuru tattıran gülümsemesi. Gözlerimi benden cevap bekleyen Sabri Bey'e yöneltip,
"Sanırım bu günlük bu kadar yeter!"
deyip oturduğum koltuktan seri hareketlerle kalktım. Sanırım çok oturmamdan kaynaklanan ağrıya rağmen kaslarımı zorlamak zorundayım. Ayağa kalktığımda gideceğimi anlayan Sabri Bey,
"Bu iki oldu Ömer. Tam bir aydır bu sorudan kaçıyorsun ama bazı şeyleri anlatmazsan sana istediğin şekilde yardımcı olamam!"
demesine karşı sakin tutmaya çalıştığım ses tonumla,
"Biliyorum."
Diyerek kendimi ofisten dışarıya attım. Çıkarken arkamdan kapıyı biraz sert çekmiş olsam da bekleme alanında bekleyen hastalar kafalarını kaldırıp bakmamışlardı. Bende bunun verdiği rahatlıkla dış kapıya yönelirken, Sabri Bey'in sekreteri Eda koştur koştur yanıma gelerek,
"Ömer Bey! Randevunuzu hangi güne ayarlamamı istersiniz?"
Diyerek dibimde bittiğinde ilk önce gözlerime sonra tüm yüzümü ve vücudumu incelemeye başladı. Evet güzelim bu sadece bir dış görünüş, sen birde psikolojime bak! Diye düşünsem de kibar ve dışarıda taktığım hafif tebessüm maskemi bozmam buna izin vermedi,
"Eda Hanım iki hafta sonra cuma gününe en son randevu saati olan akşam 19:00 uygun mudur?"
Diyerek gözlerime bakmasını sağladım. Gözlerime bakmayı bırakıp elindeki randevu tabletine bakmayı akıl edebildi. Sonunda!
"Evet uygun o zaman cuma günü akşam 19:00 veriyorum."
Diyerek son kez beni inceledikten sonra artık buna daha fazla katlanamayacağımı anlasam da bende onu incelemeye başladım.
Aslında hoş kızdı kahverengi saçları, sıcak ve istekli açık kahve gözleri, esmer teni, hafif kalkık bir burnu vardı. Benim onu süzdüğümü anlayan Eda hafiften ağızını aralayıp diliyle kurumuş dudaklarını nemlendirdi. Evet kesinlikle hoş bir kızdı ama benim için hoşluk yeterli gelmiyordu.
Benim tarzım değildi. Benim tarzım daha çok saf güzellikti bu bıçak altı güzeli kesinlikle bana göre değildi. O yüzden onu incelemeyi bırakıp arkamı dönmeden önce,
"İyi akşamlar Eda Hanım."
Diyerek dış kapıya yöneldim. Arkamdan hevesli bir şekilde iyi akşamlar dilese de dönüp bir daha ne bakacak vaktim ne de halim vardı. Dışarıya çıktığımda hava biraz serinlemişti.
Sanırım eylül ayının gerçekten serinlediği ilk akşamdı. Karşı caddede duran arabama doğru hızlı adımlarımı yönelttim. Arabaya bindiğimde gözlerimi kapatıp, kafamı cama yasladım. Derin nefesler almam, sakin kalmam gerekliydi. İş alanımda hem de normal yaşantımda sakinliğimi korumam önem arz ediyordu. Gözlerimi açıp arabamı çalıştırdım.
Yol trafiğine yakalanmadan eve gitmem gerekiyordu. Arabamla ilerlerken aklım hala doktorun dediklerine takılmıştı. Ama bunları düşünmeden önce eve gidip duş almam gerekli, sanki üstümden akan su damlaları bütün huzursuz düşüncelerimi de beraberinde götürecek gibi hissediyorum. Evimin sokağındaki dönemeci dönmeden önce kırmızı trafik ışığı benim durmamı sağladı.
Durduğumda başımı sadece bir saniyeliğine gözlerimi kapatarak arabanın koltuğuna doğru yasladım. Kesinlikle başım çatlıyordu ve ben beynime daha fazla düşünce konusunda yükleme yaparsam patlayacaktı. Gözlerimi açıp karşıdan karşıya geçen insanlara yönelttim bakışlarımı, acaba kaçı masumdu ve kaçı bir suç işlemişti? Gözüme bir genç bir kadın ilişti o tarafa bakarak net görmeye çalıştım.
Kadın orta boylu ve yirmilerin sonunda gibiydi genç kadın altına giydiği mini eteğine dikkat etmeden eğilmiş bağcıkları çözülen botlarını halletmeye çalışıyor bir yandan da söyleniyor gibiydi. Mahrem yerlerini görünmese de görmek için biraz eğilmeniz yeterli olacaktı.
Yandan çalar korna sesiyle genç kadın hızla doğrulup kendini kaldırama attı, o sırada arkadan korna sesiyle önce yeşil yanan trafik ışığına sonrada dikiz aynasından korna çalar arabaya baktım. Çok kızgın bir kadın şoför ve bana hadi diye el hareketi yapıyor, hızla dikiz aynamdan gözlerimi ayırıp evimin sokağına giriş yaptım.
Şans benden yanaydı bugünde genellikle park ettiğim yer boştu ve kimsenin kapmasına izin vermeden oraya park etmeye başladım. Güvenli şekilde park ettiğimde araba anahtarlarımı çıkarıp kapıyı açtım kapıyı kapattıktan sonra anahtarlığımın düğmesine basarak bagajın kapağını açtım.
Bu sabah evden çıkıp merkeze giderken spor yapma düşüncem vardı bu yorgunlukla ve dalgınlığıma bakarsam birde antrenörüm tarafından hırpalanmayı göze alamazdım.
Bagajdan eğilip çantamı aldıktan sonra kafamı kaldırıp bagaj kapağını kapattım. Hava kararmıştı akşam saat sekiz buçuk civarı olması lazımdı çünkü sokak lambaları yanmış aydınlık veriyordu. Gözlerimi iki araba ilerideki sokak lambasına doğru kaydırdım, sokak lambasının üstünde bir siyahlık vardı ve benim gözlerime karşı bir çift göz parlıyordu.
Sanırım bu bir martıydı ama martılar siyah renkte olmaz en azından benim gördüğüm martılar o zaman bu neydi? Sokak lambasına doğru ilerlemeye başladım, tam dibinde durduğumda daha net görebildim siyah parlak gözleri, hafif uzun kuyruğu, geniş kanatları ve kargaya benzeyen gagasıyla bu bir kuzgundu!.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUN
Mystery / ThrillerBir ormandaydım. Evet! Kesinlikle burası bir ormandı. Etrafımda çam ağaçları, dalların üzerinde taşıyacağından fazla kar vardı. Her tarafta sis kaplamıştı. Bu da neyin nesiydi? Ayaklarıma baktığımda onların da kardan oluşmuş beyaz perdenin ve sisin...