PROF. DR. JONATHAN COOPER
Münih, Almanya
GRİ
20 Ocak 2015
08.18
Sıcak çikolata kokulu bir Noel filminin sahnesine hapsolmuş gibiydi Jonathan Cooper, kafasının içindeki her bir düşüncenin yankıları korku filminin çığlıklarını barındırsa da...
Gözlerini yoldan raks edercesine süzülen manzaradan ayıramıyordu. Beyazın koyu yeşil üzerindeki zarafeti nefes kesiciydi, kışın ve karın salt güzelliği baharı kıskandırmak istermiş gibi tüm dikkati toplamayı başarıyordu sabah güneşinin çekingen ışıkları altında.
Şoför, tırmandıkları tepedeki engebeli yolun son virajını da dikkatle alırken gözlerini kapatıp arkasına yaslandı Jonathan Cooper. Dakikalardır incelenmek için bekleyen raporun olduğu tablet soğuk terden ıslanan avuçlarından kayıyordu artık. Araba sıkıntılı yolda tekrar sarsıldığında kendini derin bir nefes almaya zorladı, sabah kahvaltı etmediği için tebrik ediyordu kendini o sırada, yoksa midesinde olması gereken her şeyi temiz ve konforlu gözüken siyah derili koltukların üzerinde olacaktı. Parmakları direkt cebine uzansa da, plastik şişeyi kavramadan olduğu gibi bıraktı, bugünkü ilaç kotasını çoktan aşmıştı. Onun yerine gözlerini tekrar aralayıp doğanın mucizevi iyileştirici gücüne sığındı. Camı hafifçe indirip ferah soğuğun nefesine işlemesine izin verdi, araba nihayet düz ve engebesiz bir yola girinceye kadar.
Kar suyundan çatlamış asfaltın buzdan gizlenmiş olan çukuruna tekerlek girdiğinde, Jonathan Cooper için son damla olmuştu bu. Kısa süreli yaşadığı boşluğa düşme hissi, organları içinde yer değiştiriyormuş gibi hissettirmişti. Artık pes edip şoföre buradan itibaren dışarıdaki sert rüzgâra rağmen yürüyeceğini söyleyecekti ki, enstitünün bakır rengi duvarları görkemli bir giriş yapmıştı görüşüne.
Enstitü binasının tarihin safran rengi satırlarına kazınmış bir geçmişi vardı, yıllarca hastane olarak kullanılmıştı. Her ne kadar şehrin çok dışında ve dağlık bir alanın tepesinde ulaşıma zor bir yerde kalsa da bir ruh sağlığı enstitüsü için ideal standartların tümüne sahip bir tesisti. Araba nihayet durup Profesörü esir alan mide bulantısından kurtardığında Doktor Christen'in metalik gri rengindeki otomatik kapının hemen önünde beklediğini görmüştü.
Deneylerini rahatça uygulayabilmesi için bu enstitüyü özel olarak bizzat araştırıp bulmuştu Jonathan Cooper. İzin konusunda en başta endişeli olsa da, enstitü başkanı Doktor Franz Christen'in kendisinin ve akademik kariyerinin büyük bir hayranı olması işleri kolaylaştırmıştı. Elektronik postayla ilk ulaştığında daha dakika dolmadan olumlu yanıt gelmiş, Profesör gibi değerli bir akademisyenin yeni çalışmasını kendi tesisinde ağırlamaktan büyük bir onur duyacağını da eklemişti.
Parmaklarının ucundaki tableti tekrar canlandırırken ekrana hızlıca göz attı Jonathan Cooper şoförü kapısını açmadan önce. Anthony Pierce'ın gönderdiği kodları tabletine kaydettikten sonra kendisiyle özdeşleşen antika deri çantasının içine yerleştirip inmek için hareketlendi.
"Nihayet..." diye mırıldanarak arabadan inerken simsiyah botunu narin beyazın üzerine hiç çekinmeden basmıştı Profesör. Doktor Christen seri adımlarla enstitünün merdivenlerinden Profesör'ü karşılamak üzere inerken beyaz önlüğü gittikçe tipiye dönen şiddetli rüzgârla dans ediyordu. Doktorun yaklaşan her adımıyla yapay gülümsemesi dudaklarına anestezik gibi yayılmaya devam etse de, yıllarca ince ince dokuduğu plânının nihayet yol aldığını kendisine hatırlatıp sevinmeye çalışmıştı, zira zoraki gülümsemelerin ruh uyuşturan etkisini en iyi kendisi biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüya Günlükleri
Science Fiction"Ruhunun rengârenk olduğunu rüyalarında anlayacaksın." İlkim Aksoy... 26 yaşında. Başarısız bir evliliğin sancılarıyla kıvranırken yıllar önce karşılaştığı bir adamın apansız telefonu üzerine izini kaybettirmek için yola çıkıyor. Yıllardır tuttuğu...