G.R.İ. - Bölüm 6

5.6K 316 29
                                    

MATTHIAS H. WEGNER

Heidelberg, Almanya               

Gri

14 Aralık 2014 

22:17

Saatlerdir tavana bakıyordu. Belki de sadece dakikalardı geçen... Taş kesilmiş gibiydi, beyaza boyanmış duvarlar gibi soğuk ve cansızdı, ruhundaki tüm renklerin çekildiğini hissediyordu. İlaçlardı onu bu hâle getiren, biliyordu. Damarlarında sinsice akan o kimyasallardı yaşama isteğini ondan alan. Sinirlendi bu duruma. Ama hissedemedi sinirlendiğini, sadece beyninin içinde konuşan bir ses ona sinirlendiğini söylemişti. Ellerini yumruk yapıp sıkacak gücü bile bulamadı kaslarında. Duygularını dolu dolu yaşayamazsa ne anlamı vardı ki yaşamın? Bugünlerde gerçekten yaşadığını söyleyebilir miydi ki?

Sorular, sorular... 

İlaçlar sonunda beynindeki kılcallara da hücum etmişti. Sorgulamayı da bıraktı. Hem kafasının içindeki ses hem de koridordan gelen gürültüler kesilmişti artık. Şimdi az önceki gibi tavana bakmaya devam ediyordu sadece. Bıçak gibi keskin sessizlikte tavandaki gölge oyunlarını seyrediyordu. Odasının penceresini tırmalayan ağacın dalları rüzgârla dans edince, ona da bu gösteriyi izlemek düşüyordu. Kendini unutuncaya kadar sadece tavana odaklandı. Nefeslerinin daha da derinleştiğini hissetti. Göz kapaklarını açık tutmakta zorlanıyordu artık. Seve seve gözlerini kapattı. Günün en renkli ve hayat dolu kısmı başlıyordu onun için. Rüya görmeyi seviyordu.

Ah, bir de rüya olarak kalmasalardı...

Gözlerinin ağırlığına daha fazla dayanamadı. Bir süre sonra sadece nefeslerini duyar olmuştu. Sakince ve derinden nefesler alıp veriyordu, ninni gibi olmuştu artık bu ses. Kendisini, uykunun ve rüyanın kollarına bırakıyordu yavaşça...

Metal kapı, öyle bir hızla açıldı ki korkudan sıçrayınca neredeyse yataktan düşüyordu. Biraz önceki sakinliğe tezat, kalbi göğsünden fırlayacak gibi çarpıyordu şimdi. Neler oluyordu gece gece?

Işıkları yaktı içeriye dalan kişi.

Kişiler.

"Matthias Wegner." diye elindeki dosyadan ismi okudu siyahi ve boyca daha uzun olanı, ardından kapının eşiğinde beklemeye başladı. İsmin sahibi, her ne kadar hâlâ ilaçların etkisi biraz hafiflemiş olsa da şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemiyordu. Gözlerini kamaştıran ışık görüntüsünü bulandırıyordu, karşısındakini sadece siyah paltosu ve fötr şapkasından ibaret görebiliyordu.

"Be- be- benim o." dedi sonunda bir cevap vererek.

"Böylesine ani bir giriş yaptığım için affedin beni." Hastanenin temiz pijama bozuntusu kıyafetleri içerisinde, saçları darmadağın bir hâlde karşısında duran Matthias Wegner'a doğru temkinli birkaç adım attı. Matthias, artık daha net bir biçimde adamı görebiliyordu ve aksanından buralı olmadığı anlaşılıyordu. Dehşet verici bir şekilde parlayan açık mavi gözlerini fark etti öncelikle. Şakaklarını işgal etmiş beyazlığı gördü daha sonra. Gözlerinin kenarına uzun süredir gülüyormuş gibi duran iki üç çizgi çizilmişti.

Kapının yanında duran Afro-Amerikan adama çevirdi bakışlarını daha sonra. Uzun ve ince burunlu, açık renk gözlere sahip, kirli sakallı uzun adam bir anlığına öylesine tanıdık gelmişti ki neredeyse onunla daha önce tanışıp tanışmadığını soracaktı. Fakat bu tanışmışlık hissi uzun sürmedi, bir soluk alıp verene kadar çoktan unutulmuştu. İlaçlar sağ olsun...

"Ben, Profesör Jonathan Cooper." Fötr şapkasını çıkarmadan önce, elindeki çantasını yere bıraktı önündeki daha kısa boylu adam. Çantası da varmış, diye düşündü Matthias. Cooper, elini uzattı daha sonra. "Tanıştığımıza memnun oldum."

Ne yapacağını şaşırmış bir şekilde adamın dikkat çekici gözlerinden çoktan uzatmış ve sıktığı ellerine çevirdi bakışlarını." Arkadaşım Anthony Pierce'i tanıştırmama izin verin."        

Sonra çok komik bir espri yapmış gibi gülmeye başlamıştı.

"Düzelteyim, tekrar tanıştırmama izin verin."

Rüya GünlükleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin