Her ne kadar her sabah uyanıp baba dediğim adamlar birbiriyle aynı görünüşte olsa da, aslında hepsinin birbirinden çok farklı olduğunu hissedebiliyorum,"biliyorum" diyemeyecek kadar kendime güvenim zarar görmüş içine sıkışıp kaldığım kabuslarda.
Kendimce ayırt edebildiğim kadar, birbirine girmiş düşünce ve anılarımın kabuklarından soyabildiğim kadar birkaç "baba" ayırt edebiliyorum ve bunları kağıda sığdırabildiğim kadarınıçiziyorum. Birbirinin kopyası olan, ama farklılıklarını sadece benim anlayabildiğim çöp adamlar...
Gerçeği olduğu gibi kâğıda döküyorum.
İçimde bir türlü tükenmek bilmeyen bir hevesle belki de saatlerdir oturduğum masadan kalkıyorum, resim defterimi kucaklayıp odadan fırlıyorum. Salona koşarak girdiğimde annemle babam film izlemeye dalmışlar. Hızımı alamayıp beraber oturdukları kanepeye tosladığımda ancak fark ediyorlar beni bakışlarını filmden koparıp.
"Bitti." diyorum babamın kucağına resim defterimi yerleştirirken. Ellerim boşaldıktan sonra tüm gücümle kanepeye tırmanıp ikisinin arasında yerleştiriyorum kendimi daha sonra.
"Hmm, inceleyelim bakalım." diyor babam kanepede daha dik oturmaya çalışırken. Resim defterini abartılı bir ilgiyle incelemeye başlıyor. Annem hemen diğer yanımda babamın elindeki resmi görebilmek için daha da eğiliyor. Uzun, dalgalı saçları dizlerime dökülüyor hemen yanımda.
Babam resmi yüzüne bir yaklaştırıp bir uzaklaştırdıktan sonra bir süre sessiz kalıyor. Sessizlik, beni endişelendirmeye başlamadan önce annem giriyor araya.
"Kimleri çizdin, İlkim?" diye soruyor annem heyecanla.
"Babamı."
" Sadece beni mi?" diyor babam nihayet sessizliğini bozarak.
"Evet. Beğenmedin mi?" Hayal kırıklığımı gizlemeye çalışıyorum.
"Neden benden dört tane var peki?" diye soruyor. Ama soruyu sorarken bana değil de anneme bakıyor. Ben de babam gibi, tüm cevaplar annemdeymişçesine ona dönüyorum. Başımı ona çevirdiğimde bembeyaz bir surat, bir çift ela gözle bana bakıyor, onun hemen bitişiğinde oturduğum için belli belirsiz bir şekilde titremeye başladığını bile hissedebiliyorum.
"Dört mü?" diyor annem sakinliğini korumaya çalışarak. Babamın elinden resmi alıp tıpkı onun yaptığı gibi uzun bir süre resmi inceliyor.
"Sadece babanıçizmedin, değil mi İlkim?"
Cevabımın evet olmasını o kadar istiyor ki, ela gözlerine baktıktan sonra bir anlığına cevabımışaşırıyorum.
"Evet. Aman, hayır. Hayır. Sadece o. Babam kendisini çizmemi istedi." Sesimin masumiyeti kulaklarımı okşayınca kalbim kırılıyor.
"Neden dört tane adam var peki burada?"
Aynı soru... Cevabını nasıl vereceğini bilmediğim aynı soru.
"Öyleler çünkü."
Annemin omzunu silkip boşvermesi için gözlerimle yalvarıyorum. Kaçamak cevap verdiğimi anlıyor oysaki. Öz annemi nasıl kandırabilirdim ki zaten?
"Dört tane mi baban var?"
Kafamı sallıyorum, sesimi çıkarmaya cesaret edemiyorum. Ortalık karışacak, yaklaşan gerilimin ayak seslerini duyabiliyorum.
"Levent, duyuyor musun? Söylemiştim sana, yardım almamız gerek." diyor annem sabahki konuşmalarından sonra bu kez hiç fısıldama ihtiyacı bile duymadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüya Günlükleri
Ficção Científica"Ruhunun rengârenk olduğunu rüyalarında anlayacaksın." İlkim Aksoy... 26 yaşında. Başarısız bir evliliğin sancılarıyla kıvranırken yıllar önce karşılaştığı bir adamın apansız telefonu üzerine izini kaybettirmek için yola çıkıyor. Yıllardır tuttuğu...