SAMUEL PAUL REYNOLDS
Londra,İngiltere
Gri
12 Aralık 2014
08:11
"Neredesin?" diye sordu Sam kardeşine, annesinin evinden çıkıp arabasına doğru yürürken. Sonunda özgür hissediyordu kendini. Annesinin oldukça ikna edici olabilen ve sonu gelmeyen baskılarına daha fazla direnemeyip hastaneden çıktığında bir süre onun yanında kalacağına dair söz vermişti. Ama şimdi evden neredeyse kaçarcasına uzaklaşırken dudaklarının aralandığı ve iç çekerek "Tamam." dediği o ana dönüp kendini boğazlamak istiyordu. Son 48 saattir maruz kaldığı kesintisiz anne ilgisinden sıyrılıp gerçek dünyaya geri döndüğünde daha iyi hissediyordu kendini. Yıllar boyunca tek başına kalmaya, yalnızlığa öyle alışmıştı ki Sam, gördüğü aşırı ilgi ona alerji yapmış hissini uyandırmıştı.
"Okula yürüyorum şu an, varmak üzereyim." diye yanıtladı Sophie. "Hem senin dinlenmen gerekmiyor mu, neden uyanıksın? Uyusana!"
"Okula geliyorum ben de. Evde daha fazla duramayacağım. Neyse, fırsatı kaçırdın o zaman. Seni de gelip alayım diyordum."
"Sammy..." Sesinin tonundan ardından gelecek kelimeleri isminden daha iyi biliyordu Sam.
"Sophie..." diye kardeşini taklit etti arabasını açmayıp elinde anahtarla arabasına yaslanırken. "Dün sadece anneme iyi olduğumu anlatabilmek için bir saat içerisinde 17 kez 'Ben iyiyim, hiçbir şeyim yok.' cümlesini tekrar ettim ve bu oyunu bir kez daha oynayacak modda değilim. O yüzden son kez "İyiyim" diyorum."
"Tamam." dedi Sophie, sesinin tonundan teslim olduğunu anlamıştı Sam.
"Bugünkü programın nedir, buluşabilecek miyiz?"
Ne olursa olsun, hayatında ne dalgalanmalar yaşarsa yaşasın kardeşini görmeye mutlaka zaman ayırıyordu Sam. Okulda, tiyatroda ve çekimlerde koşturarak geçen o yoğun günlerde kendini adadığı bu göreve sadece on dakika bile ayırabilse, Sam o küçük fırsatı değerlendirmekten hiç çekinmemişti. Sanki kendine hatırlatmak ister gibiydi, kardeşini her gün görerek onunla konuşarak, şakalaşıp gülerek onun yaşadığını kendine hatırlatmak içindi her şey. Belki de kendisinin de onunla beraber bu evrende gerçekten var olduğuna dair bir kanıttı. Her şeyin sadece bir rüyadan ibaret olmadığının göstergesiydi...
Sophie, son provasının öğlene doğru biteceğini söyledikten sonra öğle yemeği için anlaşmışlardı.
"David ile plânınız yok muydu?" diye sordu Sam.
"Hayır." dedi Sophie bir süre bekledikten sonra kısa keserek. Sesi o kadar kararlıydı ki, Sam bu soruyu hiçbir art niyeti olmadan sormuş olsa da şimdi tüm merakı zirve yapmış, aralarında bir şeyin geçip geçmediğini öğrenmek istemişti. Ama Sophie'yi öyle iyi tanıyordu ki, her şey yolundaymış gibi davranmaya devam edip kurcalamadı. Kendisi de aynı şeyi yapıyordu çünkü, istemiyorsa ağzından laf almak bir kenara, vücut dilini bile kontrol altına alıp karşısındakini bir sanrının içine hapsediyordu.
"Çekimden sonra yanına gelirim o zaman." dedi Sam konuşmayı sonlandırırken. Kardeşini şüpheye gebe bir sessizliğin kölesi yapmak istememişti.
"Görüşürüz, Sammy." dedikten sonra kapatmıştı Sophie.
Sam elindeki telefonu montunun cebine koydu, arabasının kapısını açıp bindi ve aklının tükenmek bilmeyen felaket senaryolarının kurbanı oldu. Eli kontakta takılı olan anahtarında donup kalmış bir şekilde, kaşlarını çatıp direksiyondaki dört halkaya dalmıştı gözleri. Aklından geçen türlüce şey beynini çorbaya çevirip görüşünü bulandırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüya Günlükleri
Ciencia Ficción"Ruhunun rengârenk olduğunu rüyalarında anlayacaksın." İlkim Aksoy... 26 yaşında. Başarısız bir evliliğin sancılarıyla kıvranırken yıllar önce karşılaştığı bir adamın apansız telefonu üzerine izini kaybettirmek için yola çıkıyor. Yıllardır tuttuğu...