G.R.İ. - Bölüm 19.2

1.2K 126 12
                                    

"İlkim."

Annemin sesini tekrar duyunca göz kapaklarım kırpışarak aralanıyor. Şekiller kendilerini belli etmeye başlayıp renklerin bulanıklığıortadan kalkınca çikolata renkli saçlarıyla çerçevelenmiş yüzü çıkıyor karşıma.

"Günaydın." diyor eğilip yanağıma usulca bir öpücük kondurduktan sonra. "Kahvaltı zamanı şimdi kızım, kalk hadi."

"Tamam."

Ve oyun başlıyor...

İlk görevim, kahvaltıya yetişmek... Yatağımın yanındaki sandalyede mavi önlüğüm duruyor. Okula gitmek istemeyişim beynimde yankılanan ilk anlamlı cümle oluyor. Fakat oyunu kurallarına göre oynamak gerektiğinden ne kadar zorlansam ve düştüğüm durumdan ne kadar nefret etsem de yaşıtlarımın arasına her şey çok normalmiş gibi katılmak zorundayım... Kahvaltıya gitmeden önce okul çantamı bulup kontrol ediyorum, fakat okul çantam bomboş bir hâlde odanın bir köşesinde terk edilmiş bir şekilde, akşam içine ödevimi koyduğumdan adım gibi eminim. Durumdaki garipliği yadırgamamaya çalışıp defterlerimi ve kalem kutumu içine yerleştiriyorum tekrar... Büyük bir uğraşla fermuarını kapatıp yatağımın üzerine koyuyorum, önlüğümü giymek için sandalyeye ilerliyorum. Saçlarımı annem kahvaltımı yaparken hallettiği için hiç acele etmeden düğmelerimi ilikleyip yakamı düzeltiyorum.

Kahvaltımı yapmak için odamdan çıktığımda babamın kahkahası koridorda dalga dalga yayılıyor, istemsiz olarak ben de gülümsemeye başlıyorum. Mutfağa yaklaştıkça konuşmaları daha da anlaşılır ve açık bir hâl alıyor. Kelimelerin üstündeki sisler kalkıyor.

"Tekrar düşün bunu Defne'ciğim," diyor, "Bu akşama kadar vaktin var."

"Bilmiyorum Levent, İlkim'e yeterince zaman ayıramıyorken bir tane daha..."

"İlkim doğmadan önce de aynı durumdaydık, yine yoğunduk."

Ben içeri girerken annem cevap vermek için ağzını açsa da beni gördüğü anda söyleyeceklerini unutmuş olmalı ki konuşmuyor. Konuşamıyor. Yemek masasının kenarında ne diyeceğini bilemez bir şekilde otururken babam yemeğine odaklanmış. Babamın bakışları, annemin dağılan dikkatinin kaynağına yöneliyor çok geçmeden. Yüzündeki muzip gülümseme beni görünce düşüyor.

İkisinin de bu tepkisi beni şaşırtınca direkt kendimdeki anormal olan şeyi taramaya başlıyorum ben de.

Babam içimi ısıtan sesiyle bana sesleniyor: "İlkim..."

Ses tonunun fazla dikkatli olduğunu o yıllar anlayacak durumda değilim.

Gözlerimi mavi önlüğümden ayırıp babamınkilere dikip cevap veriyorum.

"Baba?"

"Neden önlüğünü giydin kızım?" diye soruyor babam. Sorusunu sormadan önce anneme attığı endişeli bakışı kaçırmayacak kadar ifadelerini okumakta uzmanlaşıyorum gittikçe, oyunda yanlış bir şeyler yaptığımın işareti bu bakış... Kalbim hızla çarpmaya başlıyor, tanıdık panik duygusu tüm sinir uçlarıma ulaşınca ne diyeceğimi bilemeyip sadece yutkunmakla yetiniyorum.

"Bugün pazar." diyor annem sesi çatlayarak, tüm endişesi o çatlaktan sızıyor sanki. "Okul yok, çıkarabilirsin, İlkim."

Uygun bir cevap veremeyip ellerimi yakamın düğmesine götürüyorum. Ortamdaki sessizliğin yarattığı gerilimden kaçmak için odama geri dönmeyi planlıyorum ki babam tekrar konuşmaya başlıyor.

"Uyku sersemliği işte."

Cümlesini zorlama olduğu fazla belli olan bir gülüşle bitiriyor. Babamın havayı yumuşatma çabasını yalnız bırakmamak için ona bakıp gülümsüyorum. Arkamı dönmeden önce ise annemin elindeki kaşığı parmaklarından kan çekilinceye kadar sıktığını fark etmeden geçemiyorum.

Üstümü hızla değiştirip mutfağa dönmeden önce annemle babamın fısıltılarını duyabiliyorum.

"Endişeleniyorum, Levent."

"Defne, daha altısını yeni doldu."

"Yeterince çocuk gelişimi kitabı okudum, Levent. Bize söylediği şeyleri normal değil. Bize anlatmaya çalıştığı bir şeyler var ama biz anlayamıyoruz tam olarak."

Birisi nihayet yakarışlarımı duyup elimden tutmuş gibi heyecanlanıyorum.

"Nasıl yani?"

"Bilmiyorum, ama hissediyorum, gözlerinden anlayabiliyorum. Huzursuz gibi, bir şeylerden rahatsız."

"Okuldan mı kaynaklanıyor sence? Öğretmenle konuşup sınıfını mı değiştirsek?"

Babamın teklifi, kalbimin korkuyla hızlanmasına neden oluyor. Yeterince değişken hayatımdaki bir değişikliği daha kaldırabileceğimden emin olamıyorum.

"Ben çoktan konuştum. Sorun okuldan mı kaynaklanıyor, emin değilim.Okulda da çok sessizmiş, içine kapanıkmış. Dönemin başlarında arkadaşlarıyla arası biraz daha iyiydi, şimdi neredeyse hiç konuşmuyor, dedi."

Arkadaşlarımla bir önceki gün neler yaşadığımı bilmeden nasıl dostluk kurabilir, onlarla oyun oynayabilirim ki? Denemiştim, çok denemiştim ama her zaman bir pürüz çıkıyordu işte. Kısa çözümü bulup onları uzaktan seyretmenin daha eğlenceli ve ondan önemlisi daha önemli olduğuna karar vermiştim.

"Acaba birisiyle mi kavga etti? Ama İlkim yoktan kavga çıkaracak bir çocuk değil, kavga etseydi bile bize söylerdi."

"Ben de sanmıyorum." Annemin sesi çaresizlikten yorulmuş bir şekilde çıkıyor.

İkisi de düşüncelerle dolu bir sessizliğe kapılır kapılmaz sahneye çıkıyorum tekrar. Hiçbir şey olmamış gibi kahvaltımızı etmeye başlıyoruz. Babam bu pazar gününü evde geçirmek istiyor, hava dışarıçıkılamayacak kadar soğuk ve puslu... Kahvaltıdan sonra ikisinin de dikkatini çekmemek için resimlerime devam etmeye karar veriyorum. Kendimi kaptırmış olmalıyım ki, babam tam arkamdan çıkınca sıçramama engel olamıyorum. Küçük omzumun üstümden ne çizdiğime bakar bakmaz karşıma oturup bitmiş resmimi yorumlamaya başlıyor. Övgülerini, yanaklarımı kızartana kadar devam ettirdikten sonra, sıradaki şaheserimde kendisini resmetmemi rica ediyor. İtiraz edemeden yanaklarıma daha sonra kazağımın kolunun tersiyle sileceğim ıslak bir öpücük kondurduktan sonra annemin yanına geri dönüyor.

Babamın isteğine başlamadan önce, resim defterimde penceremin önünü dolduran karlar gibi beyaz bir sayfa açıyorum. Babamıçizmek kadar kolay bir şey yok, diye düşünüyorum: İçine iki tane kahverengi nokta yerleştirdiğim bir yuvarlak, yuvarlaktan çıkan uzun bir çubuk, çubuğun ortasından ve ucundan çıkan toplam dört çubuk daha...

Ama beni asıl düşündüren kaç tane çizeceğim...

Rüya GünlükleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin