Bir önceki gece; Wooyoung San MinhoMinho öylece Jisung'a bakıyordu.
Öyle bir bakıyordu ki Jisung'un ceketi neredeyse alev alacaktı ve insanların da muhtemelen bunu fark etmeye başladığını biliyordu.
Ama umurunda değildi.
Çoğunlukla Minho'nun hatası olsa da birbirlerini görmedikleri ya da haberleşmedikleri onca zamandan sonra bir anda çıkagelmesi onu şoka uğratmıştı.
Odanın diğer tarafında Hyunjin'in ve Jisung'un içerken konuşup kahkaha atarken, Jisung da onu gördüğü için mutlu olmuş mudur diye merak etti. En son aralarındaki şeyi bitiriş şeklini düşündüğünde hiç umursamamış da olabilirdi. Sadece parçalara ayrılmamış, un ufak olmuşlar ve bir zamanlar beraber paylaştıkları şeyin kalıntıları artık birleştirilemez olmuştu.
Minho içkisinden bir yudum daha aldı, ekşimsi tadı boğazından aşağı kayarken kendisini kandıran fantezi dünyasının gerçekliğini yok ediyordu. Şehvetiyle yer değiştirirken güçlü tonik tek çaresi olmuştu.
"Çok ters bakıyorsun," dedi Hyunjin düz bir şekilde. Plastik bardağındaki içkisini sık sık yudumluyordu.
"Bakmıyorum," diye yanıtladı Minho çaresizce, Jisung'un olduğu tarafa özlemle bakarken Jisung keyifli genç kalabalığı izliyordu.
"Kendini geri çekmeyi bırak," dedi Hyunjin, sırtına onu cesaretlendirircesine vurdu, "...ve git de normal bir insan gibi muhabbete karış." Arkadaşı onu ittirdi ve odanın bir köşesinde toplanan gruba doğru çekiştirdi.
Ve o anda farkında olmadan tam Jisung'un arkasına gelmiş bulundu; bacakları onu beyninin emrine karşı çıkarak oraya götürmüştü. Ve işte oradaydı.
"Ji-jisung?" diyebildi sadece. Kelimeler ağzından kaçarken diğeri şaşkınlıkla arkasını döndü, küçük dudaklarına hafifçe bir gülümseme yerleşti.
"Selam. Naber?" dedi önündeki çocuk, cevap beklenmedik bir şekilde sakin ve ifadesizdi. Minho, sanki birbirlerini hiç tanımamış gibi Jisung'un bu kadar hissiz davranması karşısında sersemlemişti.
"I-ımm," diye başladı, tekleyen kalbine küfür etti. "Daha sessiz bir yerde ko-konuşa bilir miyiz?"
"Konuşmak mı?" diye tekrarladı Jisung, tekrar konuşmadan önce inanamadığı her yerinden belli oluyordu. "Lee Know konuşmak istiyor. Olur, tabii."
"Sana artık Minho'yu kullandığımı söylemiştim," diye fısıldadı, ellerini siyah kapüşonlunun sıcak cebine soktu.
"Doğru. Minho." Jisung adını tekrarlarken o belli belirsiz gülümsemesi tekrar belirdi, sanki isminin dilinde bıraktığı tadı test eder gibiydi. "Sanırım eski ismini diğer parçalarınla beraber geride bıraktın."
"Aynen. Sanırım öyle yaptım," diye cevapladı Minho sessizce. Jisung'un bu kadar etkilenmemiş, bu kadar ilgisiz olmasından nefret etmişti. Kalbinin kontrolsüz, Jisung'un duyduğundan emin olduğu gürültülü atışlarından nefret etmişti. Özellikle de daha sessiz olan balkona yaklaşmışlarken.
"Pekala ne hakkında konuşmak istiyorsun?" diye sordu ilgisiz bir ses tonuyla. Geceye doğru bakarken balkonun kapısına yaslandı.
Minho titrek bir nefes aldı, diğerini takip etti ve çenesini ellerine dayadı. Jisungla konuşmak onu ayıltıyordu. "Biz- yıllardan beri görüşmedik."
"Acaba neden?" Ortam çok gergindi, endişe verici gerginlik etraflarını sarmıştı.
Jisung'un yanındayken sanki çivilerin üzerinde yürüyormuş gibi hissediyordu. Tek bir yanlış hareket Jisung'un sinirlenmesine neden olacaktı ve Minho buna hiç hazır değildi. "Bilmiyorum Jisung. Sen söyle."
Jisung hafif bir kahkaha attı, bedenini döndürerek koyu saçlı çocukla yüz yüze geldi. "Çok fazla değişmemişsin Lee." Minho eskiden ona seslendiği ismi duyunca gerildi, Jisung'un onunla sahip olduğunu düşündüğü benzerliklerden nefret ediyordu.
Hiçbir şey bilmiyorsun.
"Sen de değişmemişsin. Sadece saçlarını boyatmışsın," diye aptalca bir cevap verdi Minho, akşam rüzgarında uçuşan gece mavisi saç tutamlarına baktı.
"Sen de boyatmışsın." Jisung'un cevabı neredeyse bir fısıltı gibi çıkmıştı. Eli Minho'nun saçına dokunmak için uzandı; elini geri çekmeden önce yumuşak, kahverengi saçlarını hafifçe okşadı. "Kestane kahvesi gibi olmuş daha çok. Siyahtan daha çok beğendim."
Minho buz gibi donmuş kalmıştı, gözleri balkonun tabanına odaklanmış, Jisung'un dokunuşunu bir hayalet gibi hala orada hissediyordu. "Burada ne yapıyoruz Jisung?" diye sordu çaresizce, diğerinin takındığı tavırdan bıkmıştı artık.
Jisung cevapsız kalırken Minho onunla ilk kez yüz yüze gelmek için kafasını çevirdi. Çabasız güzelliği ona ilk göz attığındaki gibi şaşırtmıştı. Ama o duygular geçmişte kalmıştı. "Önceden bana karşı ibnenin tekiydin." dedi Minho bir anda, herhangi bir duygu belirtisi için Jisung'un yüzünü inceledi.
"Eğer seni becermemden bahsediyorsan evet haklısın."
"Gördün mü? Hala öylesin." Minho başını salladı ve tekrar önüne döndü. "Beni önemsediğini söylemiştin ama yine de beni aldattın."
"Şimdi ben mi suçlu oldum?" Jisung, Minho'nun gömleğinin önünü kavradı ve çocuğu kendisine doğru çekti. "Sen lanet olasıca-"
Minho cevap vermedi, sadece sinirle Jisung'u ittirdi. Jisung'un bildiği o zayıf çocuk olmayacaktı. "Siktir git Jisung. Artık ikimiz de farklıyız."
Ama baştan başlamak istiyorum.
"Eğer buradaki asıl problemi sen söylemeyeceksen ben söyleyeceğim," diye başladı Jisung, gözlerini kısarak Minho'ya baktı ve kollarını göğsünde birleştirdi. "İnkar ediyorsun Lee. Her zaman da ettin. Uyanman gerek. Uyan. Çünkü ben sana hala aşığım, her zaman da olacağım ama sen, sen düz olduğunu söyledin bana. Bizim bir hata olduğumuzu söyledin. Asla umursamadın. O gece, seni aldattığımı söylediğinde çok sinirlenmiştim. Beraber bile değilken seni nasıl aldatabilirim ki? Sanki düz olduğunu kanıtlamak istermişçesine lisede neredeyse her kızla yattın. Ama neyi, kime kanıtlıyordun? Kendine bir şeyler kanıtlamaya çalışıyordun Lee ve tekrar kanıtlaman gerekiyor. Ama bu sefer dürüst olmak zorundasın."
Jisung'un konuşması boyunca Minho'nun gözlerinden birkaç damla gözyaşı aktı ve yaşlar yanaklarına doğru aktıkça ağlamanın nasıl bir şey olduğunu neredeyse unuttuğunu fark etti. Diğer çocuk konuşmasını bitirdiğinde ilerledi ve Minho'ya doğru eğildiğinde derin bir nefes aldı. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki Minho ne olduğunu anlamamıştı. Jisung göz yaşlarını silerek yanağını okşadı ve dudaklarını onunkilerin üzerine yerleştirdi ve-
"Öyleyim!" diye bağırdı Minho, Jisung'tan uzaklaşırken onu da her zamanki gibi kendisinden uzaklaştırdı. "Ben düzüm," dedi, zorla nefes alırken Jisung'a bakarken gözlerinde alevler parlıyordu.
Jisun hayal kırıklığıyla inanamaz bir şekilde güldü. Dudaklarını silerken gökyüzüne bakarak küfretti, öfke bir damla yaşın gözünden kaçmasına neden oldu. "Hiç değişmemişsin. Haklıydım," dedi ve arkasına dönerek balkondan çıkarak evin içine girdi ve Minho'yu yalnız bıraktı. Tekrar.
Özür dilerim özür dilerim özür dilerim-
Ama onun ardından gitmedi. Yere çöktü, dizlerini göğsüne doğru çekip bacaklarını sardı ve omuzları sessiz iç çekişlerle sarsılırken başını dizlerinin arasına gömdü.
Jisung Minho'nun daha önce kırılmış kalbinin parçalarını sırf tekrar dağıtmak için toplamıştı ve şimdi Minho'nun iyileşmiş kalbi tekrar aynı kaderi yaşıyordu.
Bir daha asla.
Soğukta tek başına ağlarken kalbine bir daha asla kırılmayacağına ve ta ki kalp şeklinde bir taşa dönüşesiye kadar onu yeniden inşa edeceğine dair yemin etti.
______________________________________
Aranızda Minsung shipleyen var mı? 👀
Oy ve yorumlarla destek olursanız çok seviniriim 🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soft | Woosan (Türkçe Çeviri)
Fanfic"Hala oyuncak peluşla mı uyuyorsun?" "Adı Shiber." San'ın uyku problemi vardır. Wooyoung ise bir iddiayı kaybeder. Dikkat: Rahatsız edici içerikler ve cinsel içerik barındırır. Kitabın yazarı: @yeonosang ❤️ İngilizceden çevrilmiştir. [TAMAMLANDI]