San WooyoungO olaydan sonra San belirli nedenlerden dolayı Wooyoung'un yurt odasında kalmaktansa kendi evinde kalmayı tercih etmişti ve ardında kendinden kalıntılar bırakarak ortalıktan resmen kaybolmuştu.
Eşyalarının çoğunu toplamamıştı o yüzden Wooyoung sürekli San'ın kazaklarıyla ve San'ın kokusunu ve sayısız anıları barındıran duş jeliyle yüz yüze geliyordu.
Sanki kimi kaybettiğini asla unutma dermişçesine eşyalarını arkasında bırakmış olmasa da hatıralar sürekli Wooyoung'un kalbini sızlatıyordu.
Ancak genç bir erkeğin küçük bir odada bırakabileceği çok fazla bir şeyi olmadığı için bu tarz anlar gittikçe azalmıştı.
Aşık olduğu çocuğun hatıraları her ne kadar canını yaksa da Wooyoung bencilce o eşyaları sürekli görmek istiyordu. En azından ikisinin bir zaman gerçek olduğunu kanıtlıyorlardı; her şeyi mahvetmeden önce San'ın bir süreliğine onun olduğunun tek kanıtıydılar.
Bu da yetmezmiş gibi boyaları dökülmüş eski kapının her çalındığını duyduğunda Wooyoung umutlanmadan edemiyordu ve San'ın olabileceğini düşünerek tek bir kalp atışı hızında kapıya koşuyordu.
Ama gelen asla San olmuyordu.
Bu sefer de bir istisna değildi ve kilitli kapısının hafifçe bir iki kere çalındığını duyduğu an Wooyoung tamamen dolmuş küllüğünde sigarasını söndürdü ve kendisini uyandırabilmek için koyulaşan saçlarına bir elini daldırdıktan sonra elleriyle yüzünü ovaladı.
Anında ayağa kalktıktan sonra kapının kilidini açtı ve nefesini tutarak kapıyı araladı.
Ama kapının diğer tarafında bekleyen kişi sevdiği kişi değildi. Aksine rahatsız bir şekilde dikilen Choi Jongho karşısına çıktı. Wooyoung'un başka birisini beklediğini biliyormuş gibi dudaklarını özür dilercesine birbirine bastırıyordu.
Yanlış Choi'nin gelişiyle yüzü düşerken davetsiz misafiri içeri buyur etmek için kenara çekildi.
"Buraya konuşmaya gelmedim," diye açıkladı Jongho basitçe, ifadesiz kalmak için büyük çaba harcıyordu. "Kardeşimin birkaç eşyasını alacağım."
Wooyoung kapıya doğru yaslanırken bir kaşını kaldırarak kollarını tembelce göğsünde bağladı. "Neden kendisi almıyor?" Neden olduğunu biliyordu ama duygularının bedenini ele geçirmemesi için vurdumduymaz gibi davranmak zorundaydı.
"Meşgul," dedi Jongho direkt. Yere eğilip Wooyoung'un bir süre önce bir çocuk gibi nazikçe yüzüne tuttuğu ama ardından öfkeyle fırlattığı kazağı aldı.
"Öyle mi? Neyle?" diye devam etti Wooyoung, ses tonunu ilgisizmiş gibi tutmaya çalışıyordu.
"Evdeki eşyalarını topluyor," dedi Jongho tereddüt etmeden, gözlerini Wooyoung'dan kaçırıyordu.
"Neden?" dedi Wooyoung ama merakını gizlemeye çalışıyordu. Kalbi endişeyle birlikte hızlanırken farkında olmadan yaslandığı kapıdan ayrılarak dimdik dikilmişti.
"Daegu'ya taşınıyor. Hep girmek istediği bölüm için burs veren iyi bir üniversite var orada, ayrıca—" Jongho durdu ve sessizce kendisine küfretti. "Bunu sana neden söyledim bilmiyorum, artık seni ilgilendirmiyor."
"Beni ilgilendirmiyor mu?" Wooyoung sertçe gülerken gözleri az önce duyduğu bilgiyle sulanmaya başlamıştı. Taşınıyor mu? Taşınıyor, taşınıyor, taşını—
O anda, görenler belki Wooyoung'a deli diyebilirdi ama nefesini kontrol etmeye çalışırken elleri titremeye başlamış ve göz bebekleri büyümüştü. Haklı da olabilirlerdi çünkü delilik ve aşk arasında ne fark vardı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soft | Woosan (Türkçe Çeviri)
Fanfiction"Hala oyuncak peluşla mı uyuyorsun?" "Adı Shiber." San'ın uyku problemi vardır. Wooyoung ise bir iddiayı kaybeder. Dikkat: Rahatsız edici içerikler ve cinsel içerik barındırır. Kitabın yazarı: @yeonosang ❤️ İngilizceden çevrilmiştir. [TAMAMLANDI]