13~Mutluluk

81 38 22
                                    

    Hastane odası, beni ürkütürken Gece ayaklandı. Eğilip kolundan tuttum, "Gitme," bana anlamsız gözlerle bakarken tekrardan konuşmaya başladım. "Korkuyorum Gece, ne olur gitme!"

    Vücudunu tamamen bana doğru dönüp, kolunda duran elimi tutarak oturdu yerine. O oturduktan sonra çektim ellerimi, ellerinin arasından.

    Yüzü sıkıntıyla kapanırken konuşmaya başladı. "Yağmur, özür dilerim," ben, anlamsız bakışlarımı üzerinde gezdirirken tekrar konuşmaya başladı.

     "O gün sana kaba davrandım biraz, yani öyle biri değilim normalde." gülümseyerek cevapladım onu.

      "Önemli değil, anlıyorum seni." o da bana gülümsemekle yetinince yanağındaki çukur belirdi.

     Doktorun gelmesini beklerken aramızda başka diyalog geçmedi. O, saçlarını geriye atarken ben, konuşmaya başladım.

     "Deniz, nerede? En son Deniz'i hatırlıyorum. Ama yok," tek düze bir sesle cevapladı beni, "O, okulda kaldı. Nedenini sorma, öyle gerekti." bir baş hareketiyle onu onayladığımda odaya doktor girdi. Gece, ayağa kalkıp "Nedir durum?" diye sordu.

      Doktor, elindeki kağıtlara bakarak konuşmaya başladı. "Beyefendi, Yağmur Hanım'ın kullandığı bir ilaç veya madde nedeniyle bayıldığını düşünüyoruz,"

     Gece ve doktor, aynı anda bana bakarlarken, konuşmam gerektiğini düşünerek konuşmaya başladım.

     "Eee, ben bu sabah Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı'na gittim. Yumurtalıklarımda ve rahmimde bir sorun çıktı. Ondan dolayı doktor, ilaç yazdı, hapların da bu şekilde yan etkiler yaratabileceğini söyledi."

      Gece olduğu için ne kadar çekingen söylesem de bunu dışarı belli etmemeye çalışıyordum. Gece gözlerini, üzerimden çekip doktorla muhatap olmaya başladı.

     "Peki, çıkabilir miyiz? Ya da istirahati lazım mı?" sesinden endişe akarken, doktor gülerek konuşmaya başladı.

     "Sakin ol, genç adam. Hayır, kaldığı yerden devam edebilir hayatına. Çıkabilirsiniz,"

      Okuldaki herkesin, imrenerek baktığı, son model spor arabaya binerken tedirginlik yaşıyordum. Bindiğimde aynı tedirginlik devam ederken Gece bana baktı.

      "Neden bu kadar tedirginsin? Sakin ol, insan yemiyorum," cümlesine buruk bir gülümseme bırakıp önüme bakmaya başladım.

     Hastaneden henüz çıktığımızda, yola bakarak benimle konuşmaya başladı.

    "Yumurtalıklarındaki ve rahmindeki sorun neymiş?" benim gözlerim, direksiyonu ustaca kavrayan ellerindeyken konuşmaya başladım.

     "Miyomlar varmış, ama kimsenin duymasını istemiyorum Gece. Lütfen?" son kelimelerimi söylerken, hatları oldukça belli olan yüzüne baktım. Anlayışla gülümseyip "Tamamdır, sorun yok. Şurada sakız kutusu olacaktı, bir bakar mısın?" dedi naif sesiyle, bir yandan torpidoyu gösterirken. Başımla onaylayıp torpidoyu açtım.

      Torpidoyu karıştırırken kurumuş, papatya tacı vardı. Sakız kutusunu bulup aldım, ardından kapattım torpidoyu. Sakız kutusunu alıp, bir yandan yola bakarken bir yandan da sakız kutusunu açmaya çalışıyordu. Kutuyu hızla elinden alıp şiddetle konuşmaya başladım.

      "Kaza yapacaksın, ver şunu!" tepkim onu şaşırtmış olacak ki şaşkın gözleri, vücudumda geziniyordu.

     Sakızı, paketinden kurtarıp, içinden bir tane çıkartıp uzattım ona. Sakızı ağzına atarken "Sen de alsana, çekinme," dedi içten bir sesle. Paketten bir tane sakız alıp paketi geri yerine koymak için torpidoyu açtım.

     Sakızı yerine koyarken, papatyadan olan taca yaklaşıp kokladım. Yeni olduğunu tahmin etsem de tahminim beni yanılttı. Kokusu yoktu, eski gibi duruyordu.

     Daha fazla orada oyalanmayıp, torpidoyu kapatıp yerime yerleştim. Kaçamak bakışlarımı ona atıp geri çekiliyordum. Aklımdaki soruyu, defalarca dilime getirip söyleyemedim.

     Beynimdeki soruyla meşgulken, Gece gülüp "Sor hadi, sor. Ne oldu?" dedi imayla. Onun izin vermesini bekliyormuşum gibi hemen konuşmaya başladım.

     "Torpidodaki taç kimin? Sevgilinin falan mı?" gayet masumca sorduğum soruya, buruk gülümsemesiyle cevap verdi.

       "Annemin o. Bayağı eski, iki yıllık falan olabilir. Babam, görmesin diye de arabada duruyor işte," anladığımı belirten sesler çıkarırken o tekrardan konuşmaya başladı.

       "Sigara içebilir miyim? Seni rahatsız etmiyorsa...?" kafamı sallayarak onaylamakla yetindim.

      Okula geldiğimizde, okulun karşısındaki boş araziye park ediyordu arabayı. Gece park ettiğinde, teşekkür edip, inecek olsam da "Dost muyuz?" diye sorarak durdurdu beni.

      Afallayan bakışlarım onda gezinirken, yutkunarak konuşmaya başladım. "Evet, sorun yok. Sana ço-" cümlemin gerisini onun dudakları tamamladı. "Teşekkür etmene gerek yok Yağmur, hadi gidelim." ondan önce arabadan inip ilerledim okula.

     Okulun kapısından girerken koşar adımlarla bana yetişti Gece. Binaya doğru ilerlerken Mustafa Abi durdurdu bizi.

     "Gençler, Ziya Hoca sizi görmek istiyor. Haberiniz olsun. İlk oraya gidin isterseniz,"

      Mustafa Abiye teşekkür edip binaya giriş yaptık. "İlk önce Ziya Hocanın yanına gidelim mi?" diye sordum, kendimden emin bir biçimde. Yüzünde şerefsizce bir gülümse oluşurken gözleri kısıldı, bana doğru eğilerek konuşmaya başladı.

    "Çok iyi bir ikili olmadık mı ama?" sitemle koluna vurup sert mizacımı takındım. Ziya Hocanın odasına doğru ilerlerken tekrar konuşmaya başladı.

     "Neden böylesin sen? Sert kız, ha?" merakla sorduğu soruya gülerek cevapladım. "Klişe bir cevap verip klişe komasına sokayım mı seni, ha, ister misin?" gülerek reddetti teklifimi.

      Ziya Hocanın odasına vardığımızda öne geçip kapıyı çaldım. İçeriden 'gel' komutunu aldığımız gibi içeri girdik.

     Gece, ciddiyetle konuya girdi. "Bizi çağırmışsınız hocam," hoca gözleriyle beni süzüp nihayet konuşmaya başladı.

     "Evet, Yağmur iyi mi? Yağmur, kendine her zaman iyiyim diyor. Sen söyle Gece," ne kadar yumurtalık olayını söylemeyeceğini bilsem de yalvarır biçimde gözünün içine bakıyordum. Gözlerini benimkilerden çekip hocayla muhatap olmaya başladı.

     "Gayet iyi hocam, sabah hiçbir şey yememiş. Ondan dolayı bayılmış. Merak edilecek bir durum yok," hoca onaylayarak çıkmamız için izin verdi.

     Gece, kapıyı açıp, geçmem için verirken ben de iznine uyuyordum. Nihayet koridora ulaştığımızda minnetle konuşmaya başladım.

   "Gerçeği söylemediğin için teşekkür ederim. İyi bir sırdaşsın dost," dedim elimi yumruk yapıp, ona uzatırken, o da elini yumruk yapıp, yumruk olan elime vurarak konuştu. "Aynen, dost,"

     Sınıfıma doğru ilerleyecekken konuşmaya başladı. "Bugün bitti okul ya, beş dakika var okulun bitmesine. Grafiti yapalım mı okul çıkışı, dost?"

    Diğer dediklerini umursamayıp "Dost, kelimesini sevdin bakıyorum da?" dedim gülerek. 'Napıyım' der gibi kollarını salladığında "Tamam bakalım, dost grafiti yapalım. Okul çıkışında buluşuruz." dedim, yer belirlercesine.

     Hayat dediğimiz olay, bu kadar basitti aslında. İnsanlar beş dakika önce üzgünken şimdi mutlu olabiliyorlardı. Gerçek mutluluk neydi peki? Niye insanlar mutlu değilken bile gülüyorlardı? Ya da bu bana özgü bir şey miydi?

     Babam beni geceler boyu ağlatırken hiç tanımadığım, çocukluğundan ağır darbeler almış biri mutlu ediyordu beni. Mutlu eden mi üzülürdü hep? Ama üzülen birini mutlu etme sırası bendeydi...

Aşkkklaaaarrr bölüm nasıl ayolşş?

Gece nasıl biri sizceee?

Bölüm atmaya çalışcam baysss
   
    

   

YAĞMUR GECESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin