Tam kafamı toplamış ilerliyecekken yine bir yazı gördüm, aynı onun gibi temiz... 'Huzur gecede diyorlar, ama benim gecem de sensin...'
.........
Yazıyı görmemle yüzümü kocaman bir tebessüm kapladı. "Kimsin sen ya? Tam benim kafadansın ama, belli...", kendi kendime konuşurken devam ettim yoluma. Yoksa biraz daha konuşsam delireceğim. Hoş, birazcık deli olabilirim, ama birazcık...
Sokağın başına varmışken, aklıma ilaç alacağım gelince durdum. "Salak Yağmur, e aptalsın! Aklın bir karış havada, hatta üç-beş karış havada yürürsen böyle olur!", kendime söylenerek, yürürken evin yakınlarında olan eczaneye gittim.
"Merhaba! Kolay gelsin!" diyerek elimdeki barkodu uzattım kadına. Kadın önündeki ekrana bir şeyler yazıp ekrana dikkatlice baktı. Anladığını belli eden sesler çıkararak rastgele bir rafdan, bir kutu aldı.
"Tatlım, bunu iki günde bir kullanıyorsun! Üç kere tekrarlıyorsun, tamam?" kadın samimi konuşmasını yaptıktan sonra onaylamam için bana baktı. Başımla anladığımı belirterek, parasını ödeyip çıktım eczaneden.
En sevdiğim, canım kulaklığımın ucunu telefona takıp, kulaklık kısmını da kulağıma takınca, müziği de açıp, telefonu montumun cebine koyup yoluma devam ettim. Telefon çalınca, kulaklığın ses açma kısmından arayana bakmadan açtım telefonu.
"Naber Yağmur?"
"Özlem! Bana şirinlik yapma! Kızgınım sana!"
"Neden gelmedin bugün?"
"Keyfim, kahyası ve ben oturup buna karar verdik çünkü."
"Off senin tribini çekemem! Neyse bugün okul çalkalandı."
"Noldu ki?"
"Yakında bir çocuk gelecekmiş okula."
"E bizim okula zaten geliyor öğrenci, çok mu garip bir şey bu?"
"Hayır ya! Çocuğun annesi pavyonda filan çalışıyormuş."
"Kim söyledi bunu? Çocuk gelmeden haberi nasıl geliyor?"
"Ya bizim sınıftaki Emrecan'ı bilmiyor musun? Bütün her şeyden haberi var."
"Özlem! Bize ne!? Bize ne ya el alemden!? Dedikoduyu sevmem! Lütfen yapma bir daha aynı şeyi!"
Telefonu sinirlendiğim için aniden kapattım Özlem'in yüzüne. Kim olduğuna dair en ufak fikrim dahi olmasa da o çocuğa şimdiden üzülüyorum. Eğer güçlü biri değilse çabuk yıkılacaktır.
Üzüntümü ve sinirimi içimde yaşayarak yolda ilerliyordum. Eve gelince içimden bir şükür çektim, çünkü bacaklarım felaket ağrıyordu. Bizim kata çıkıp, zile basıp beklemeye başladım. İlk önce pış pışlama sesleri geldi, ardından kapı açıldı.
Annem endişeyle yüzüme bakıp konuşmaya başladı, "Yağmur, çabuk git, üzerini çıkart! Hatta duş al! Şimdi hastane mikrop yuvası, hadi kızım!". Annemin dediklerini yapması ne kadar zor gelse de yapmak zorunda hissedince hiç içeri girmeden banyoya gittim.
Çıkardığım çamaşırları bir kenara atarken bir yandan da saçlarımı açıyordum. Duşa kabine girip sıcak suyu açtım. Sırtım yanmaya başlayınca birazcık da soğuk suyu açtım. Sonunda ayarını tutturunca, suyun bedenimden akıp gitmesinin keyfini ve huzurunu yaşıyordum.
Banyomu bitirip, giyinmemin ardından yatağa uzanıp tavanı izlemeye başladım. Ta ki canım, birtanecik, öylesine çok sevdiğim annem seslenene kadar. Kadın, kadın! Uzanıyorum burada, öleceğim ağrıdan ya! Tabii bunları annemin yüzüne bu şekilde aktarsaydım, anne terliği veya tokat gibi tepkilerle karşılaşabilirdim. Neyse ki annemin on yedi yıllık kızı olarak böyle bir hataya düşmedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMUR GECESİ
Fiksi RemajaPeşime takılan adamdan topallaya topallaya ne kadar hızlı olabilirse o kadar hızlı kaçıyordum. İzimi kaybettirmek için dar bir sokağa girdim. En sevdiğim şeyler tam tepemdeyken korkudan ölecek raddeye gelmiştim. Yağmur ve gece, tam üstümdele...