Siyah motorun durduğunu görmemle sprey boyaları çantama hızla atmaya başladım. Çantanın fermuarını kapatırken motorun üzerinden indiğini gördüm motor sahibinin. Çantamı omzuma atıp hızla yürümeye başladım sokağın başına doğru. Motor sahibinin, koştuğunu hissettiğim an, çantanın diğer kolunu da takıp olabildiğince hızlı koşmaya başladım. Sokağın başına az kalmışken sol bacağıma kramp girmesiyle olduğum yerde kalakaldım. Bacağımı tutarken bir yandan da sokağın ıslak ve soğuk duvarına yaslıyordum sırtımı. Arkamdan gelen kişi kolumdan tutup, kendine doğru çevirince beni, aniden kolumu çektim. Krambı geçmiş ama hala ağrıyan bacağımla olduğunca hızlı yürümeye çalışıyordum. Önüme geçip durdurdu beni, elinde siyah kaskı varken. Turuncu rengini andıran saçları alnına düşmüş, endişeyle bana bakıyordu. Gözüm bir yerden ısırıyordu bu çocuğu.
Ellerimi tutmaya çalışınca büyük bir öfkeyle çektim ellerimi. "Sen kimsin?! Git, yoksa çok kötü olacak bak, haberin olsun!" dedim tehditkar bir ifadeyle, ne yapabilecektim sanki? Ellerini çekip "Tamam, sakin ol! Aynı okuldayız, hani geçen gün voleybol maçında bizi yenmiştiniz, 11/B..." dedi sakinleştirmek istercesine. "Tamam, hatırladım. Çekil şimdi! Evime gideceğim." dedim sert bir ifadeyle. 'Senden adam olmaz!' der gibi bakıp önümden çekildi. Eve doğru hızla yürürken bana ne olduğunu tartışıyordum iç sesimle. Bacaklarımdaki noktalar, kramplar... Ne oluyor Yağmur? Neyse, sakiniz. Mühim bir şey yok, tamam mı?
Kendimi yatıştırma çabalarına devam ederken eve vardım. Montumun sol cebinden anahtarı çıkartıp, apartmanın kapısını açıp apartmana girdim. Bizim kata çıktığımda, kapıyı açacakken kasıklarıma beni kıvrandıracak türden bir ağrı girdi. Kendi kendimi yatıştırıp, evin kapısını sessizce açıp eve girdim yine aynı sessizlikle. Oturma odasının kapısından baktığımda annemin, babaannemin ve bebeğin uyuduğunu gördüm. Daha sessiz davranarak, koridorun sonundaki odama girip kapıyı kapattım.
Spor ayakkabı giyerek hata yaptığımı yeni yeni fark ediyordum. Çoraplarım cımcırıktı. Üzerimi hızlıca değiştirip siyah, üzerinde hilal ve yıldız desenleri olan pijama takımlarımı giydim. Çalışma masamın üzerinden şarj aletimi alıp yatağımın yanındaki prize taktım, daha sonra telefonumu şarja takmak için. Yatağıma yatıp yorganı üzerime çektim. Telefonuma baktığımda, Özlem'in birçok kez arayıp mesaj attığını görmemle endişe ve korku sardı tüm bedenimi. Aramalara girip hemen Özlem'i aradım. Birkaç çalıştan sonra sonunda açıldığında şükrettim içimden.
"Noldu Özlem?"
Ses yoktu. Sadece burun çekme sesi geliyordu.
"Özlem noldu? İyi misin?"
Telefon birden bire kapanınca, yatağımdan çıkıp odanın bir kenarına fırlattığım çamurlu kıyafetlerimi tekrardan üzerime geçirdim. Kurumuş çamur lekelerine aldırmadan montumu da giydim. Odadan çıkarken birden her yer sapsarı oldu, ardından kapkaranlık... Biraz kapıya dayanarak bekledikten sonra her şey normale dönmüştü. Kolidorun sonundaki, kapının yanında duran ayakkabılığa gidip anahtarımı attım cebime. Ardından aynı ayakkabılarımı giyip çıktım evden.
Hızlı hızlı sokakları geçerken bir yandan da hala Özlem'i aramaya devam ediyordum. Açmayacağını anlayınca, telefonumu cebime atıp koşmaya başladım sokaklarda. Birikmiş yağmur sularına basıp üzerimin çamur olmasını bile umursamıyordum. Özlemlerin sokağının başına geldiğimde uzun süreden beri şimşek çakan hava, şimdi yağmaya başlamıştı.
Koşmaya devam ederken boş arazide oturan bir kız gördüm. Özlem olduğunu bile bile, kendime inkar etmeye devam ediyordum. Yanına hızla gidip sarıldım hemen. Üzerindeki sweati yırtılmıştı. "Özlem! Noldu güzelim sana!?" sesimden korku ve endişenin taştığı aşikardı. Ağlıyordu sadece. Montumu üzerimden çıkartıp, hemen ona giydirip önünü kapattım. Kollarından tutup ayağa kaldırdım onu. Ağlıyordu hala yürürken. "Abin mi?" dedim onu izlerken. "Y-yağmur, bu sefer üzerime geldi, g-görmüyor musun üzerimi?!" dedi zorla konuşarak. "Tamam, sakin ol! Babanlar nerede?" dedim olayı çözmek istercesine. "Köye gitti onlar. Normalde o da bugün eve gelmeyecekti, annemler öyle söylemişti. Ama geldi işte! Allah belasını versin ki geldi..." kendini kaybetmiş bir şekilde konuşmaya devam ederken, sarılıp sakinleştirmeye çalıştım onu.
Apartmana girdiğimizde, bizim kata çıkmayıp babaannemin evine girdik. Onun anahtarı vardı bende. Onu banyoya götürüp, üzerinden montu çıkartıp bir kenara attım. Yüzünü ellerimin arasına alıp,"Hadi sıcak bir duş al, ben sana kıyafet getireceğim." dedim banyodan çıkmadan önce. Banyonun hemen çaprazındaki, babaannemin boş oda olarak kullandığı odaya girip eşyalarımın olduğu çekmeceyi açtım. Kendime ve Özlem'e kıyafet çıkartıp koltuğun üzerine attım. Çamurlu kıyafetlerimi ve ıslak çoraplarımı çıkartıp bir kenara attım, kendim için çıkardığım eşofman altı ve sweati üzerime geçirdim. Özlem için çıkardığım kıyafetleri alıp odadan çıktım. Banyonun önüne kıyafetleri koyup, "Kıyafetlerini buraya koydum, çıkardıklarını at bir kenara!" diye seslenip mutfağa gittim. Su ısıtıcısına su koyup, düğmesine basıp kaynamaya bıraktım. Çekmecelerin alttan ikincisini açıp, iki paket nescafe çıkartıp, iki kupaya koyup beklemeye başladım.
Düşüncelere dalmış beklerken, su ısıtıcısından 'tık' diye bir ses gelmesiyle irkilip su ısıtıcısını aldım. Bardakları doldurup iyice karıştırdım. Bardakları elime almış, oturma odasına doğru ilerlerken arkamdan Özlem'in geldiğini gördüm. "Gel gülüm!" dedim kafamı oturma odasına doğru işaret ederek. Sessizce gelip benimle birlikte koltuğa oturdu. "Hadi iç! İçin ısınsın biraz." dedim bardağı işaret ederek. "İçmek istemiyorum Yağmur! Sadece... Sadece..." dedi sıkıntılı bir sesle. "Sadece ne Özlem? Sadece ne?!" dedim az da olsa öfke barındıran sesimle. "Yağmur? Bir gün ölürsem güleceksin, söz ver!" dedi, korkuyla gözlerimi açıp hiddetle konuşmaya başladım, "Saçmalama Özlem! Yat ve uyu şimdi!". Yerimden hızla kalkıp ona yatacağı yeri hazırladım. Ben de karşısındaki koltuğa yerimi yapıp yattım. Onun da yattığından emin olduğumda uyumaya çalıştım. Kafamdaki düşünceler dönmeye devam ederken, düşünceler silikleşip uykuya teslim ettim kendimi.
......
Sabah güneşin gözüme vurmasıyla uyandım. İşte bu yüzden odam arka tarafta. Yeni yeni ayılmaya başlarken yattığım yere oturup telefonu elime aldım. Telefonu açacakken Özlem'in yerinde olmadığını fark ettim. Tuvalete gittiğini düşünerek, telefona bakmaya devam edecekken kırılmış bardağı gördüm. Sonra yerde olan kan izlerini. Beynimde Özlem'in dün akşam söylediği söz dönüyordu, "Eğer bir gün ölürsem güleceksin söz ver!"Hani bazen kabul etmek istemezsiniz, kendinizi kandırıp rüya olduğuna ikna etmek istersiniz ama olmaz ya. Olmadı işte, gidip, banyoya baktığımda bilekleri kan içinde yatan Özlem'i gördüm.
Olmadı, rüya olmadı. Dedi işte öleceğim dedi sana kız. O an dünyam başıma yıkılmış bir şekilde ben de yıkıldım. Diz çöktüm olduğum yere hiçbir şey demeden, ağzımı oynatmadan, sadece diz çöküp onu izliyordum. İçimden bir ses susmadı o an, "ÖZLEMM!" diye bağırdım. Bir kez daha ve bir kez daha...
......
Ben geldim canlarım. Bölüm gecikti ama değdi sanırım.Bölüm nasıldı?
Sizce Özlem'e ne olacak?
Vote ve yorumu unutmazsınız umarım, seviyorum sizleri ve kocaman öpüyorum 😘❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMUR GECESİ
Подростковая литератураPeşime takılan adamdan topallaya topallaya ne kadar hızlı olabilirse o kadar hızlı kaçıyordum. İzimi kaybettirmek için dar bir sokağa girdim. En sevdiğim şeyler tam tepemdeyken korkudan ölecek raddeye gelmiştim. Yağmur ve gece, tam üstümdele...