Hayatımızda ne yaşarsak yaşayalım, ne olursa olsun her birimizin devam eden bir okulu ya da işi kenarda mutlaka bulunuyor. Yani kısacası hayat devam ediyor. İşte ben de tam bu yüzden okula gelmiştim sabahın köründe. Havalar iyice ısınmıştı artık şükürler olsun, yoksa bizim sınıftakiler yüzünden üşütmemiz kaçınılmaz olurdu.
Koridordaki camdan ikinci ders için zilin çalmasını beklerken öylece bakınıyordum. Neye baktığımı dahi bilmiyordum aslında, çünkü zihnim o kadar doluydu ki gördüklerimin zihnime gitmesi şu an pek mümkün değildi.
"Boş boş bakındığını bu kadar belli etme derim, epey belli ediyorsun..."
Arkamdan gelip karşımdaki pencereye yaslanan Deniz'di. Onu buruk bir gülümsemeyle cevaplandırıyordum. O ise bitmeyen enerjisiyle konuşmaya devam ediyordu.
"Hiç söylemedim ama aklıma geldi artık söyleyeceğim. Bu okula gelmeyeli epey değişmiş biliyor musun? Ve ayrıca Özlem şahane bir arkadaş, arkadaşını bana kaptırdığın için üzülmelisin Yağmur ama ben çok teşekkür ederim. Mükemmel bir arkadaşım oldu sayende."
Az öncekinden daha canlı gülmüştüm bu sefer. Ama ağzımı açıp onu cevaplandıracak halim yoktu.
"Hadi sor..." dedi birden ciddileşerek. "Neyi?", "Özgür'ü, ulaşamadın, sorsana..."
Artık birkaç cevabım gibi gülemiyordum çünkü evet yaklaşık bir haftadan beri onunla görüşmüyorduk, daha doğrusu o benimle görüşmüyordu. Ben de dün sormayı bırakmıştım artık.
"Deniz, kardeşin çok uyuz bir adam... Ben uğraşmak istemiyorum artık. Eğer tüm sana sorduklarımı gidip anlatıyorsan bunu da söyle, Yağmur artık seninle uğraşmak istemiyormuş, de. Gelip, sözümü tutacağım, dedikten sonra bir haftalık mesafe koyamaz kimse. Ben de artık vazgeçtim, sormuyorum..."
Tüm hıncımı Deniz'den çıkarttıktan sonra pek beklemeden sınıfa girdim. Yaşam yeterince üzerime gelirken bir de çocukça sitemlerle uğraşacak halim yoktu.
Dersimiz Matematikti ve bir an önce geçip gitmesini istiyordum. Artık hiçbir şeye tahammülüm kalmamıştı ve bu beni geriyordu. Sinirle birine dönüşmek istemiyordum ve sanırım yavaş yavaş dönüşüyordum artık. Ders nihayet bittiğinde kafamı sıraya adeta gömdüm, çünkü kimseyi görüp de kendimi konuşmak için bile yormak istemiyordum. Böyle giderse de sınıfta kalacak gibiydim ya, hadi hayırlısı diyordum içimden.
İyice yerleşmiş, kafamı acıtmayacak bir şekilde yatarken kolumun dürtülmesiyle rahatsız oldum. "Deniz, sonra... Uğraşamayacağım şimdi seninle, git başka uğraş bul kendine!" dedim kafamı kaldırmadan. Demiştim ya, kendimi yormak istemiyordum. Deniz'in gittiğini düşünerek tam bir oh çekecekken hızlıca sıramdan kaldırılmamla neye uğradığımı fark edemezken beni kaldıran kişi sıkıca sarılıyordu. Gece'ydi, bir haftamı geceye çeviren Gece...
Ondan hızla çekilip sınıftan çıktım hızla. Arkamdan gelip beni durdu ve neler olduğunu sordu. "Ne mi oluyor? Ne mi oluyor? Soruyor musun bunu? Sen bir haftadır neredesin? Ben bir haftadır neredeyim? Sen neler olduğunu farkında mısın? Sürekli gelip gidemezsin. Sürekli sarılarak kendini affettireceğini sanamazsın!"
Aşağı inme kararımdan vazgeçerek çantamı topladım alelacele, ne de olsa bir günden daha bir şey olmazdı. Gece ise etrafımda dolanıyordu. Kapıdan geçeceğim sırada güvenlik beni durdurup "Nereye?" diye sordu. "Aç abi gözünü seveyim şu kapıyı! Müdüre ben açıklarım ama lütfen aç da gideyim..."
Biraz daha inkarın ardından nihayet kapıyı açtırabilmiştim kapıyı. Tüm bu yaşananlar arasında Gece de oradaydı, tam arkamda. Yolda ilerlerken hala arkamdan geliyordu. Arkamı dönüp ona yaklaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMUR GECESİ
Teen FictionPeşime takılan adamdan topallaya topallaya ne kadar hızlı olabilirse o kadar hızlı kaçıyordum. İzimi kaybettirmek için dar bir sokağa girdim. En sevdiğim şeyler tam tepemdeyken korkudan ölecek raddeye gelmiştim. Yağmur ve gece, tam üstümdele...