UMUDU UMMAK

29 5 0
                                    

Hiç bilinmeyenden korktunuz mu? Ne olduğunu bilmediğiniz bir şeyden köşe bucak kaçtınız mı? Hani küçükken karanlıktan, gıcırdayan dolaplardan korkardık ya. Bilmezdik çünkü. O karanlıkta ne var, kapalı kapaklar neyi saklıyor? Büyüdükçe hayat bunlardan daha korkutucu geliyor insana. Nerden çıktın ki karşıma? Sen ve o kahverengi gözlerin hayatıma girdiğinden beri... Hadi benim hayatımın dizginleri elimden kaydı kontrol edemiyorum, sana ne oluyor? Neden bu haldesin? Teni kardan beyaz etraf şehirden sessiz, inanın az kulak verseniz acılarını duyabilirsiniz. Sıkıca sarmaladığı kollarını yavaşça çözüp ellerimi tuttu. Gözlerimin içine korkakça baktı:

- Okula dönmeliyiz baş belası, gözlerini suçlu gibi kaçırıyor ellerimi kaçacakmışım gibi sımsıkı tutuyordu. Benim için endişeliydi sanki. Cevabımı beklemeden sağ elimi özgürlüğüne bırakıp diğerine kenetlendi. İki adım atıp gökyüzüne bakarak tebessüm etti. Bana aslında orda bir mesaj vermişti. Ya benle el ele okula girersin ya da kucağımda. Emir kipi olarak doğmuş resmen.

Zaman ilerlemiş olay olalı iki saati geçmişti. Okula dönünce yerlere baktığımda kan lekesi bulmayı ummuyordum zaten. Çünkü ortamlar hayatın duygusuz seyircileridir. Olayı izlerler, ama hiç etkilenmezler. Fakat maalesef mekânlar unutsa bile insanlar unutmuyordu. Okula el ele döndüğümüzde tüm meraklı gözler bizi hedef alıyordu. Yerde olmayan izler kafalarına kazınmış gibiydi. Meraklarını görmemek imkânsız bir şeydi. Okula karanlık bulutlar çökmüştü. Gece vaktini gören dolunay ayın diğer evrelerini unutmuş gibi karşımda duruyordu. Ecem:

- Bir söz vardır Mısra her şiir elbet biter diye.

Kıskançlıktan gözü dönmüş gibi ellerimizi sertçe ayırdı:

- Bir söz vardır Ecem her kraliçe bir gün o tahtan iner diye. Baksana şimdiden kapılarda karşılanıyorum, hafiften gülerek sözüme devam ettim. Desene bu gecede Dolunay olmayacak.

Sınıfın kapısından girerken son kez o kahverengi gözlere bakmak istedim fakat kafama sürekli bir şeyler geliyordu. Arkamı döndüğümde Aytekin'in elimdeki kâğıt toplar ile bana baktığını gördüm. Açıklama yapmak ile kaçmak arası kalırken kafama bir top daha gelince aynanda yapmaya karar verdim:

- Aytekin o elindekileri yere bırak anlaşabiliriz.

- Susma hakkını mı kullansan?

- Sende attığın yere mi baksan hep israf bunlar.

- Gidip Rüzgâr'a sarılıyorsun, yetmiyor Fatih gelip ona vuruyor ve senle okuldan kaçıyor, tüm okul adınla zikir çeker halde... Ya kız kardeş diye bağrımıza bastık magazin kraliçesi oldun bacımsu, diyerek kâğıttan bir parça koparttı. Minik bir kar tanesini andırıyordu. Havadaki uçuşu ve yer çekimi ile rekabeti bir noktada son bulmuştu. Sahte kar fırtınasının bir zerresi onun yakınına düşme şansının güzelliğini tatmıştı. Ona baktığımda gülümsüyordu. Onun gülüşüyle kalbim, en uzun senfoninin bir saniyede bitirilen konserini vermişti. Gözlerinin içine uzun süre baksam o kahverengi topraklardan ayrılamazdım belki de. Bana ne olduğunu o zamanlar aslında çok iyi biliyordum. Ama onu da sevip kaybetmekten çok korkuyordum. Hep derlerdi de inanmazdım. Resmen elimde kelebek tutuyordum. Kelebeğin ömrüne bir gün diyenleri anlamıyorum. Siz o bir günü nasıl bilebilirsiniz? Belki de yıllarımı versem o bir günü elde edemezdim. Önemli olan miktarı değildir hiç bir zaman ömrün, ben bir hiç uğruna tüketilen ne seneler gördüm. Ama yine de uçup gitmesinden korktuğum o kelebeğe aşkımı verdim sadece aşk değildi onunla gidecek olan; hayallerim, umutlarım... Hepsini minicik bir kelebeğin omuzlarına bağladım. Söyle bakalım bana Ölü Şehrim, bunun da mı üstünü örteceksin? Aytekin:

- ... Nesiniz? Kafamdaki düşüncelerden onunkileri duyamamıştım. Kafamı toplamaya çalıştığım sırada, Fatih gelip soruyu kendince tekrarladı:
- Ben de bunu merak ediyorum. Kalbi bana ait bir kadının mı elini tutuyorum? Beni seven biri için mi bu sözlerim? Gözlerindeki mavi gökyüzünde miyim, yoksa kalbinin kapısında bekleyen sıradan biri mi? Ben neyinim Mısra? Bu şiire ait miyim? Yoksa kafiye olsun diye eklenen öylesine bir kelime mi?

Gözlerimden akan yağmur tanesi ile sınıftan koşarak uzaklaştım.
- Başka ne yapabilirdim ki Arya?
- Zamanını hiç etmekten başka...
- Bu neydi şimdi?
- Bazen sevdiğin için acı çekmek bile güzeldir. Aşk acıtır aşkın iyileştirir. Sevdiğin olmazsa aşk sadece kederdir. Bu yüzden öldüğünde onla olan bağın nefesini bile senden alsa, o ipi asla kesemezsin. Onsuz olmaktansa nefes almamayı tercih edersin.
- Sevmezsem biter Arya. Ne olur beni anla. Bazen gerçekler yalanlardan daha çok zarar veriyor insana.
Hayat çıkmazlarla dolu bir labirent gibi. Doğru yolu bulmak ve çıkışa ulaşmak epey zaman alıyor. Peki ya tek çıkış başlangıç noktasıysa. Bu yola başlamak, bitirmenin yarısı olmak yerine bitiş çizgisinden uzaklaşmaksa. Bazen başlamadan bitmesi gerekiyorsa... Hepimiz ne kadar meraklıyız sonlara. Özellikle son bulacak şey acılarımızsa. Onsuz bir mutluluk fikri nasıl cazip geliyor insanlara. O zamanlar umut etmekten korkardım. Çünkü hep umduğum şeyin yıkıntıları altında kaldım. Ama şimdiki aklım olsa yıkılmaktan korkarak zamanımı boşa harcamazdım.

- Umutsuzluktan bir umut arar bulur yine de sevmekten kaçmazdım.-

Ölü ŞehirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin