11

908 110 202
                                    

"Günaydın."

"Günaydın." Gülümseyerek karşılık verdim Sungchan'a. Yanımdaki uzun çocuk ile birlikte okula giderken belli etmesem de huzursuzdum. Adını bilmediğim bir his beni rahatsız ediyordu. Düşünmeyi boş vererek bana bir şeyler anlatan Sungchan'a döndüm.

Kısa süre içinde sohbet ederek okula gelmiştik. Oldukça eğlenceli bir yapısı vardı. Anlattığı her şeye gülmüştüm neredeyse.

"Daha sonra annem bizi yakalamıştı."

Kahkahamı içimde tutamayarak koy verdiğimde sınıf kapısından girmiştik. Çoğu kişinin gelmiş olduğunu görüp Sungchan'ın koluna acımayacak şekilde vurarak sırama adımladım.

"Günaydın millet."

"Sonunda gelebildin."

Jaemin'in iğneleyici ses tonuna karşılık göz devirdim. Ona sahte bir gülümseme sunup Mark'ın önünden geçerek kendi tarafıma oturdum.

"Her zamanki saatte geldim?" Demiştim soru sorar şekilde o ise kaşlarını kaldırıp telefonunun ekranını göstermişti. 

"10 dakika geç geldin."

Daha fazla uzatmayarak kafamı sıraya koydum. Bugünlerde çok uykum geliyordu. Her an uyuyabilirdim.

"Birlikte geldiniz yani?"

Kafamı kaldırmadan onu onaylayan mırıltılar çıkardım. Çok geçmeden omzumdan tutulup sertçe geriye çekilmiştim. Şaşkın bakışlarım Mark'ı bulduğunda sınıftakilerin de sessizce bizi izlediğini görmüştüm.

Gözlerinde canı yanmış bir ifade vardı. Bir o kadar sinirli, ancak bir o kadar da kırgın bakıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken hala omzumu sıkan elini çekmiş ve hiçbir şey olmamış gibi önüne dönmüştü. Canımın acısıyla yüzümü buruşturup omzumu tuttuğum sırada Sungchan masamıza geldi.

"İyi misin?"

"İyi veya değil, bu seni ne ilgilendirir?"

Benim yerime cevaplayan Mark ile dudaklarımı ısırdım. Birkaç gündür anlam veremediğim hareketlerine devam ediyordu.

"Canını yaktın, buna hakkın yok."

Sungchan'ın hafif yükselen sesi ile Mark'ın keskin bakışları onu bulmuştu. Olacak bir kavgayı önlemek adına tetikte bekliyordum.

"Ne yaptığım seni ilgilendirmez. Henüz seninle sakin konuşuyorken siktir git."

Mark'ın küfür ettiği nadir anlardan biriydi. Ve eğer o küfür ediyorsa gerçekten sabrının son sınırlarında demekti.

"Hyuck benim için çok değerli. Onun canını yakacak bir şey yapamazsın."

Bana bakarak sırıtan Mark ile nefeslerim hızlanmıştı. Sungchan'ın bu kadar üzerine gitmesi saçmaydı. Hem canım abartılacak kadar acımamıştı. Acısa bile bunu yapan sevdiğim çocuktu, sorun etmezdim.

"Yerlerinize geçin."

Sonunda sınıfa gelen öğretmen ile herkes yerine geçerken sinirli bakışlarımı Mark'a yolladım. O da aynı şekilde bana bakıyordu. Benim suçum yoktu ki!

×××

Son ders zilinin çalmasıyla rahat bir nefes alarak çoktan hazır olan çantamla ayağa kalktım. Dersler sıkıcı, teneffüsler daha sıkıcı geçmişti.

"Akşam bize gel, uzun zamandır konuşamadık."

Jaemin'e cevap vereceğim sırada Jeno benden önce davranmıştı.

"Ben de geleceğim."

"Hayır!"

Kesin bir dille reddeden Jaemin'e gülerek Jeno'nun koluna girdim. Bana göz devirmiş ve kafamı itmişti. Bu hareketine sinirlenerek geriye çekildim ve o henüz birkaç adım önümdeyken kıçına tekme atarak evime doğru koşmaya başladım. Arkamdan ettiği küfürler beni güldürüyordu.

"Akşam gelmeyi unutma!"

Jaemin'e elimle onaylayan bir işaret yaparak koşmaya devam ettim. Evin önüne geldiğimde annemin evde olmadığını hatırlayıp çantamdan anahtarı çıkardım.

Akşama kadar ödevlerimi yapıp, vakit öldürmüştüm. Bu sırada annem gelmiş, akşam yemeği yemiştik. Şimdi ise en yakın arkadaşımın evine doğru yola çıkmıştım. Bu gece orada kalacaktım. Sokak lambalarının aydınlattığı yolu hızlı adımlarla geçerek Jaemin'in oturduğu binaya girdim. Kapıyı açmış kocaman gülümsemesiyle beni bekliyordu. Geldiğimi camdan görmüş olmalıydı. Ona sıkı bir sarılma vererek içeri girdim. Ayakkabılarım çıkarmamı bekleyip kolumdan odasına sürüklemişti beni. Evde kimse yoktu, ailesi iş seyahatindeydi sanırım.

"Burada bekle, hazırladığım yiyecek ve içecekleri getireceğim."

O gittiğinde yatağa oturarak etrafa baktım. Odası anılarla doluydu. En sevdiğim kısmı ise sadece dördümüzün fotoğraflarıyla kaplı olan duvardı. Oraya gidip birkaç tanesinde göz gezdirdim. Mark'ın beni kucağına aldığı, Jeno ve Jaemin'in ise bakıştığı sevimli fotoğrafta takılı kalmıştım. Mark'ın kucağında olduğum için mutlu olmak yerine somurtuyordum. Çünkü o gün beni kızdırmaktan başka bir şey yapmamış, benimle uğraşıp durmuştu.

Mutfaktan gelen kırılma sesleriyle endişeyle oraya koştum. Önce yere dökülmüş içecek ve kırılan bardaklara, sonra ise şokla telefona bakan Jaemin'e baktım. Bir yerinde bir şey görünmüyordu.

"Ne oldu?"

Telefonu bana çevirip yanına gelmemi beklemişti. Ne olduğunu anlamak için ekrana baktığımda yutkunmakta zorlanmıştım. Kalbimden gelen kırılma seslerini Jaemin bile duyabilirdi.

"Ağlama sakın."

"Ağlamıyorum," diyerek yere baktığımda gözümden bir yaş süzülmüştü bile.

Bunun bir gün olacağını tahmin edebiliyordum ancak hazırlıksız yakalanmıştım. Hem de beklemiyordum. Lunaparka gittiğimiz günden sonra aramızda yeniden bir şeyler olabilir sanmıştım. Aptaldım.

"Ona mutluluklar dilemekten başka çarem yok."

"Ne yani, pes mi edeceksin?"

"Yoruldum," demiştim. Sadece yoruldum demekle kalmıştım. Çünkü gerçekten yorulmuştum. Mark'ın dengesiz tavırları beni yormuştu. Onu anlamaya çalışmak beni yormuştu.

Belki de Mark'ı hak etmiyordum.

O gece ben sabaha kadar Jaemin'in dizlerinde ağlarken Jaemin saçlarımı okşamıştı. Her anımda yanımda olduğu için ona minnettardım.

______________

Mark bittin olum sen 😾

Oy verin lütfen~

Umarım beğenirsiniz!

•Maria'

Ex Boyfriend × MarkHyuck ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin