Mark'ın anlatımından;
"Mark, buna da binelim mi?" Kolumdan tutup beni çekiştirmesine izin vererek arkasından yürüdüm. Sıranın bize gelmesini beklerken yüzümde küçük bir gülümsemeyle onu izliyordum.
Yaklaşık 1 saat önce lunaparka gelmiş ve Hyuck sayesinde çoğu alete binmiştik. Şimdi ise gecenin karanlığında oldukça fazla ışık yayan dönme dolaba binmek için bekliyorduk. Sonunda sıra bize geldiğinde onu belinden yavaşça iterek binmesini sağladım. Karşısına geçtiğimde bana gülümseyerek bakıyordu. Uzun zaman sonra onu böylesine mutlu görmek beni sevindirmişti.
Alet hareket ettiğinde demir korkuluklara tutunduğunu gördüm. Korkmasına rağmen yüzündeki gülümseme gitmiyordu. Dikkatli bir şekilde kalkarak yanına geçtim ve kolumu omzuna dolayarak onu kendime çektim. Biraz da olsa korkusunu almak istiyordum.
Bakışlarımız kenetlendiğinde onu öpmeyi düşünmüştüm fakat Hyuck kendini geri çekmişti. Beni hala sevdiğini ama bana kırgın olduğunu biliyordum. Kırgın olmakta haksız sayılmazdı. Onu çok üzmüştüm. En önemlisi de bunu gereksiz yere yapmıştım. Uzun zaman düşünmemin ve kalbimin sesini dinlemenin sonucunda gerçeği görebilmiştim. Ben onu seviyordum. Arkadaş veya basit bir şey olarak değil, aşıktım ona. Geç anlayıp ona acı çektirsem de sonunda anlamıştım.
"Buradan sonra sahile gidelim." Dedim çaktırmadan saçını koklarken. Kulağına fısıldamamdan huylanmış olacak ki vücudu kasılmıştı.
"Geç olmadı mı?"
Benden kaçmak istediğini anlayabiliyordum ama onu bırakmaya niyetim yoktu. Bir şey demeden sessizce yıldızlı gökyüzünü izlemeye devam ettim. Nasıl olsa benim dediğim olacak ve oraya gidecektik.
"Yıldızlar bu gece çok parlak değil mi? "
"Evet, öyleler. " Alnımı saçlarına yaslayarak gözlerimi kapattım. Kendini sıktığı belli olurken gülümsedim. Utanıyor olmalıydı.
Dönme dolabın süresi dolduğunda önce ben indim. Ardından elimi ona uzatarak tutmasını sağladım. Bakışlarını benden kaçırarak elimi tutmuş ve inmişti. Sessizce lunaparktan çıkıp birkaç dakikalık mesafede olan sahile yürümeye başladık.
Aramızdaki bu sessizlik hiç hoşuma gitmiyordu. Önceden çok konuşurdu ve ben onun susturmaya çalışırdım. Şimdi ise konuşmamaya yemin etmiş gibiydi.
Kumların üzerine oturarak temiz havayı içime çektim. Beni rahatlatan şeylerden biri de denizin kokusuydu. Oldum olsası seviyordum.
Yanımdaki hareketlilikle bakışlarımı ona çevirdim. Üşümüş olmalıydı ki kollarını birbirine dolamıştı. Üzerimde ona verebileceğim hiçbir şey yoktu. Ben de onun gibi kısa kollu giymiştim.
"Tişörtümü vermemi ister misin?" Gözlerini devirerek gülmüş daha sonra telefonunu çıkararak birkaç tuşa basmıştı. Kulağımı dolduran müzik sesiyle gözlerimi kapattım. Ancak şarkıya karışan başka bir ses duyduğumda yeniden ona baktım. Meleksi sesiyle şarkıyı mırıldanıyordu. O bitirene kadar dinledim. Sustuğunda ise ona yaklaşarak bana bakmasını sağladım.
"İtiraf etmem gereken bir şey var."
Gözlerinin merakla açılmasını gördüğümde gülmek istedim. Elimin altında gereğinden fazla hızlı atan kalbi beni de heyecanlandırırken yavaşça ona yaklaştım. Söyleyeceğim demiştim ama göstererek daha iyi anlatabilirdim belki.
Nefesini dudaklarımda hissedecek kadar yakınlaşmışken çalan telefon tüm ortamı bozmuştu. O hızla geri çekilip başka yerlere bakarken kimin aradığına baktım.
"Ne var Jeno?"
"Öpüşüyordunuz!"
Jeno'nun konuşmasını beklerken Jaemin bağırmıştı. Bizi gördüklerini düşünürsek burada olmalılardı. Etrafıma baktığım sırada onları bir sokak direğinin arkasına saklanmaya çalıştıklarını görerek göz devirdim.
Telefonu suratlarına kapatarak ayağa kalktığımda Donghyuck da benimle birlikte kalkmıştı. "Bir şey diyecektin?"
Gülümseyerek saçlarını karıştırmıştım. Yumuşak saçlarını seviyordum. "Sonra söylerim." Daha uygun bir zaman gerekliydi bunun için.
"Ama merak ederim."
"Söz veriyorum sonra söyleyeceğim. Şu an sırası değil."
Suratını asarak yanımda yürürken kolumu omzuna attım. Bakışları bana dönmüştü. "Üşümemen için." Diyerek kısa bir açıklama yapmış sonra göz kırparak önüme dönmüştüm.
Kısa bir yürüyüşün ardından evinin önünde durmuştuk. Ben ona bakarken o bakışlarını kaçırıyordu. Önceden bu kadar utangaç değilken şimdi böylesi olması biraz canımı sıkıyordu. Benden gerçekten çekiniyor olmalıydı.
"Seni evine kadar getirdim, teşekkür etmek ister misin?"
"Ah evet, teşekkür ederim, bugün çok eğlendim."
Gözlerimi devirip ona bir adım daha yaklaştığım yutkunduğunu görmüştüm. Her ne kadar gülmek istesem de kendimi tuttum.
"İki kelimeyle kurtulamazsın." Deyip yanağımı gösterdiğimde birkaç saniye beklemenin ardından dudaklarını bastırmıştı.
"İyi geceler."
Kapıya doğru hızlı hızlı yürümesine bakılırsa kaçıyordu. Arkasından el salladığım sırada camın arkasından bizi izleyen annesini fark ettim. Gülümseyerek baş parmağını kaldırmış ardından el sallamıştı. Annesi ve o çok benziyorlardı.
Donghyuck içeri girdiğinde ben de yoluma devam ettim. Onunla eskisi gibi olmak istiyordum. Bunun için de benim adım atmam gerekiyordu.
______________
Oy verin lütfen~
Umarım beğenirsiniz!
•Maria'
![](https://img.wattpad.com/cover/242988485-288-k865133.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ex Boyfriend × MarkHyuck ✔
أدب الهواة| TAMAMLANDI | "Haddimi aşarak gitmene izin verdim. Ayrılmak istediğimi söyleyerek seni benden uzaklaştırdım. Şimdi ise, bu kadar çok pişmanlık duyan kendimden nefret ediyorum." ~ Lee Donghyuck × Mark Lee #1 NCT [21.08.2022]