12. Bölüm

196 13 15
                                    

Herkese merhaba dostlar.Beni özlediniz mi?
Ben sizi özledim.O zaman hadi bölüme geçelim.🍰🍰

Güneşin tıpkı bir yangın misali bedenimi ele geçirmesi ile gözlerimi araladım.Saat daha oldukça erkendi. 7 bile olmamıştı. Ayaklarımı yatağımdan aşağı sarkıtarak biraz oyalandım.Olayları irdelemeye çalıştım.Abimin ufak çaplı tehditi aklıma gelince sıkıntıyla yüzümü buruşturdum.Miraç ve Kerem ayıp etmişlerdi.Ne gerek vardı söylemelerine? Kafamdaki bu amansız sesleri susturup sonunda ayaklarımı yerle buluşturdum. Okula hazırlanmaya başlasam iyi olucaktı. Bugün beden eğitimi dersi olduğu aklıma gelince siyah uzun bir sweat ve siyah taytlarımdan birini çıkartarak üstüme geçirdim. Odamın kapısının çalınması ile gözlerimi aynadaki görüntümden çekip hızlıca kapıyı açtım.Gelen Yankı abimdi.Panik bedenimiz hızla ele geçirirken bakışlarımı ürkek bir şekilde abime çevirdim.
"Bunları burda unutmuşsun." diyerek kalemlerimi masama koyması ile ürperdim. Sesinden dökülen harfler buz parçaları gibiydi,yere düşerek parçalandılar. Başka herhangi bir şey demeden çıkan abim oldukça soğuk görünüyordu. Dişlerimi sinirle sıktım. Yanaklarıma oturan kanın sert baskısını cildimin altında hissedebiliyordum. Tek suçum Akay ile okula gelmek iken anlamsız bir şekilde triplenmesi oldukça saçmaydı. Büyük ihtimalle okula gidince Miraç ve Kerem'de de aynı durum olucaktı. Sinirle söylenerek kalemler çantama attım.Çantamı tek omzuma geçirerek aşağı indim. Gece abim masada her zamanki yerini almış bizi bekliyor kahvesini yudumluyordu. Sabah nasıl kahve içebildiklerine anlam veremiyordum. Bana göre kahve içmek her zaman gereksizdi ama herneyse. Kendime biraz süt ısıtıp sessizce yudumlamaya başladım. Yankı abim ile göz teması kurmuyordum. Keza o da öyle yapıyordu. Çok da umrumdaydı.Tripli ayı...

Okula yürümeye başladığımda havanın bugün diğer günlere göre sıcak olması benim için iyi olmuştu. Soğuk ve rüzgar toparlanması zor düşüncelerimi daha da dağıtacaktı. Yolda yürürken kenarda mendil satan çocuk dikkatimi çekti. Oldukça halsiz,yorgun ama kendi ekmeğini kazanmak için bunu umursamıyora benziyordu.Yanına gidip bir mendil satın aldığımda yüzündeki oluşan o sıcak tebessüm buradaki çoğu insandan daha gerçekçiydi.İyi insanların yakıldığı bu dünyada cehennem kavramını sorgulayan bir diğer parçam her zaman orada öylece dikilir,bu farkı ayırt etmeye çalışırdı. Avuçlarıma doldurduğum suyun çapı neydi ki,bir yangını söndürmeme yetsindi?

Kafamdaki bu sesleri susturup kulağımı insanların amansız bir şekilde koşturan telaş halindeki seslerine verdim. Sahilin önünden geçerken gözüm istemsiz bir şekilde sahile kayalıklara kaydı. Belki de onu arıyordu gözlerim ama kısa bir süre içinde gözlerimi sahilden çekip hızlı bir şekilde okula adımlamaya başladım. Evet Akay' ı her ne kadar itiraf etmekte zorlansam da seviyordum. Peki nolucaktı? Bana bu ilişki kısa süreli ,bol üzülmeli olucak gibi geliyordu. Ayrıca abimler öğrenirse işte o zaman benim için yeni bir hayat başlayabilirdi. Bu riski göze alamazdım. Okula ulaştığımda gözlerim bu okul demeye bin şahit isteyen ergen yuvasında kısa bir süre dolaştı. Daha fazla oyalanmadan sınıfa çıktım. Akay ile karşılaşmamak oldukça büyük bir şanstı. Tabi bizim sınıfta olmasalar çok daha iyi olabilirdi. Ama sınıfa girdiğim de ne görünürler de Akay ne de Miraç ve Kerem vardı.Alya sessiz bir şekilde sıramızda dışarıyı izliyordu.
"Günaydın" diye fısıldadım Alya'nın kulağına. Varlığımın farkında olmadığından,aniden sesimi duyunca bir an şaşkına uğrasa da o sakin tavrından ödün vermedi.Sıcak bir gülümseme ile bana bakarak
"Günaydın bebeğim. Nerelerdesin sen? Geç geldin bugün biraz." dedi alayla. Dünkü olay hakkında benimle dalga geçiyor gibi görünüyordu.
"Abim ile gelmedim yürüyerek geldim bugün ondan " dedim, harflerimin yarıklarından irin gibi akan yorgunluğu hissedebildiğine emindim.
"Sesin yorgun geliyor iyimisin?" dedi endişeyle. Başımı sallamakla yetindim.İkimizde sessizleşip derin düşüncelere daldık.  İçimde bir yerlerde,daima benimle olduğunu bildiğim, arada sesini duyduğum küçük bir kız çocuğu vardı,onun yaralı olduğunu biliyordum,benim güvenilir bir sığınak olmadığımı biliyordu.Yine de ona zarar veremiyordum.Yine de beni terk etmiyordu.
Edebiyat hocasının"Günaydın" diyen sesini işittiğimde bakışlarımı pencere camının yüzeyine düşen cansız yansımasından çekip derse odaklanamaya çalıştım. Ne kadar odaklanabildiysem...

Teneffüs zili çaldığında Alya dışarı çıkmayacağını içeride kalacağını söyledi. Bu kızda bugün bir şeyler vardı ama üstüne gitmedim.Tek başıma kantine indim. Bugün bizimkiler niye yoktu acaba? Alya da bir şey söylememişti bu konu hakkında. Boş bir masaya oturarak etrafı boş gözlerle izlemeye başladım. Kantine girişine baktığımda Akay'ı bulan gözlerim anında şokla irileşmiş bakışlarımı kaçırarak önüme dönmüştüm.Bir an önce burdan çıkmalıydım. Ama Akay çoktan beni fark etmiş yanıma adımlamaya başlamıştı bile. Anında ayağa kalkarak kantinden dışarıya fırladım.Akay' ın arkamdan anlamsız bakışlarını hissediyor olsam da durmadım.Şuan onunla konuşmak en son isteyeceğim şeydi. Bir anda kolumdan çekilmem ile ne olduğun anlamadan sert bir bedene çarptım. Bu kokuyu biliyordum Akay...
"Nereye gidiyorsun ölüm çiçeği? Niye benden kaçıyorsun?" diye sinirle homurdandı Akay. Onun bu kadar yakınında olmak düşüncelerimi bulanıklaştırıyor onun güzelliğine kapılıyordum.
"Senden kaçtığım falan yok" diye belli belirsiz mırıldandım. Gözlerimi ondan kaçırdım.
"Bana bakmanı istiyorum." dedi bir sırrı zihnime fısıldıyormuş gibi.
"Ben sana bakmak istemiyorum "
"Yalan atma."
"Atmıyorum."
"İstemiyor musun?"
"İstemiyorum"diye fısıldadım.
"Niçin?"
"Çünkü..." Bir an omuzlarımın dikleştiğini hissettim,gözlerimi tam ona çevirecekken durdum ve yenilginin damağıma yayılan tadını almamak için harflerimin belini ısırdım." ... çünkü istemiyorum"
"Kızardın" dedi erkeksi bir sesle elini yavaşça yanağıma kaydırdı. Karnımın içinde binalar yıkıldı.
" Benden niye kaçıyorsun ölüm çiçeği?" diye fısıldadı ölüm gibi bir sakinlikle. 
"Akay zil çalıcak sonra konuşalım mı bunları?" diye kaçma girişiminde bulunsamda bunu pek umursamışa benzemiyordu. Beni kolumdan çekiştirerek okulun daha sessiz bir kısmına sürükledi bu sırada da zil çalıyordu.
"Bana bak ölüm çiçeği ya ne olduğunu açıklarsın ya da." dedi çökmüş bir sesle
" Ya da nolur Akay? Ha nolur? Anlamıyor musun olmuyor. Abim bizim okula beraber geldiğimizi duymuş ve bana oldukça sert davrandı. Akay biz olmayız,olamayız..." diye mırıldandım. Sonlara doğru sesim oldukça kısık çıkmıştı. Akay' yüzündeki parçalanmış, hayal kırıklığına uğramış yüzü görünce dehşete düştüm.
"Olmuyor demek ha! Ben senin için her boka katlanmaya hazırken sırf abilerinden korkuyorsun diye benden vaz mı geçeceksin ölüm çiçeği? Boşversene ya boşver" diye sinirle bağırdı ve beni orada bırakıp gitti. Karanlık bir gölgenin altında boy veren bir meyve ağacının büyüttüğü meyvelerin tadının güzel olmasını bekleyen yaşlı adamım ümidini taşıyan kalbim, o meyvelerin daima acı bir tada sahip olacağı gerçeği ile yüzleşti.
Dalları güneş ve ışıktan yoksun kalmış her ağacının meyvesi acı olmak zorundaydı.
Akay' ın acı tadı,ruhumun dilini yakmıştı. Bedenim uyuşmuş bir şekilde bir süre orda dikilmeye devam ettim. Endişe yavaşça bedenimi ele geçirirken adımlarımı sınıfa doğru sürükledim. Sınıfa girdiğimde neyseki daha öğretmen gelmemişti.Yerime oturdum.Zaten bugün oldukça dalgın olan Alya beni fark etmişe benzemiyordu. Sınıfa heyecanla giren çocuğun ders boş diye bağırması ile herkes heyecanla yerinden fırlasa da Alya ile ben oldukça dalgın görünüyorduk. Herkes şamataya devam ederken başımı sıraya yaslayıp gözlerimi kapadım. Bilincim yavaş yavaş vücudumu terk ederken Alya'nın üstüme örttüğü siyah monta sarıldım...

Aniden gözlerimi açtığımda kan ter içinde kalmıştım,alnımdan şakaklarıma kadar kayan terin tuzunun kokusunu alabiliyordum.Üstümü örten siyah bir mont vardı ,tenimi ateş basmıştı ve gün ışığı çizdiği sütunları  tıpkı bir namlu gibi bana doğrultmuştu.Kısa süreli körlüğüm yerini düzlüğe bıraktığında bakışlarım etrafı taradı.Teneffüse girmiştik galiba çünkü sınıfta bir kaç kişi vardı ve bahçeden gelen gürültünün sesini duyabiliyordum. Alya da yanımda uykuya dalmışsa benziyordu. Adımlarımı sıradan uzaklaştırarak saate çevirdim gözlerimi. Son derse giricektik. Aklıma okulu terk eden Akay gelince endişe vücudumu ele geçirdim. Her şeyi bok etmiştim. Zil çalınca sınıftakilerin dışarıya çıkması ile dersin beden olduğunu anladım. Alya' yı uyandırıp aşağıya indik.

Okulun çıkış zili çalınca kendimi ölü bir şekilde dışarıya attım. Kendimi yarı bar yarı cafe şeklinde bir yere atmam ile abilerimin ne yapacağı veya insanların düşünceleri umrumda değildi. Oldukça içtikten sonra başım dönüyor,ayakta duramıyordum. Ben ne yapmıştım? Şuan abimi aramaktan başka bir seçeneğim yoktu ki başımı kaldırıp karşımda abimi görene kadar...




Oy vermeyi unutmayın...🖤

LAVİN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin