Medyada Isabelle'in babası Archimbaud.
Koşar adımlarla kapıya doğru gidip karşımda gerçekten Binbaşı Lothair'i görünce şaşkınlıktan dilim tutuldu. "Bi- Binbaşı."
Garip bir şekilde gülümseyip suratıma baktı.
Gülümsüyordu.
Lothair gülümsüyordu!
Engin denizin mavisini taşıyan gözlerine bakınca tehlike çanlarının sadece benim duyabileceğim bir şekilde büyük bir gürültüyle çaldığını anladığım zaman o gülümsemenin ne kadar sahte olduğunu anlamıştım.
"Ah Matmazel Isabelle. Bir saat içinde tipi bastıracak." Anneme bakıp sanki dünyanın en iyi öğretmeni oymuş gibi içtenlikle gülümsedi ve ona bakmayı sürdürüp "Küçük kızınız bana emanet. Onun hastalanmasını veya yolunu kaybetmesini kesinlikle istemem." dedi.
Bunun altında yatan eve gidince görüşürüz imasını bir tek ben anlamıştım. Şaşkınlıktan açılan ağzımla ona baktım. Şok geçiriyordum. Bu resmen üvey kardeşinizin sizi ölesiye kadar dövüp annenize yere düştü demesi gibi bir şeydi. Cidden bu adam ne kadar ikiyüzlü bir insandı ya? Tam o sırada Binbaşı Lothair'in arkasında babam görününce koşarak ona sarıldım.
"Babacığım!" diye haykırdım. Kurtuluşum oydu benim.
"Ah Isabelle'im gelmiş. Güzel kızım." diye şefkatle söylendi.
Sırtımı okşayınca acıdan bağırmamak için alt dudağımı dişlerimin arasına alırken Binbaşı Lothair'le göz göze geldim. Bir an için o gözlerinden bir öfke silsilesinin geçtiğine yemin edebilirdim. Bunu fena ödeyecektim.
Babamın kollarından ayrılırken Binbaşı Lothair ile ufacık bir an göz temasımızı sürdürürken babam Lothair'in elini sıkınca bu temas kesildi. Babama içten bir şekilde gülümsediğini görünce ne akdar iyi rol yaptığını düşündüm. Babam sevecen bir tavırla "Sizi buraya hangi rüzgâr attı Mösyö Lothair?" deyince Lothair kelimenin tam anlamıyla kıkırdadı.
Başını havaya doğru kaldırıp gökyüzüne bakarken "Ah fark etmişsinizdir yaklaşık bir saat içinde bir fırtına başlayacak. Isabelle'i kendim gelip almak istedim." Gözlerimin içine sadece benim anlayacağım imalı bir şekilde gülümseyerek baktı. "Ona bir şey olmasını istemeyiz."
Ve bu ima tam anlamıyla aksini iddia ediyordu.
Sadist.
"Teşekkürler Mösyö." dedi babam babacan bir tavırla belimden bana sarıldıktan sonra. "Emily çok güzel kahve yapar. Size bir bardak ikram etmek isteriz. Bu havada içinizi ısıtacaktır." dediğinde Binbaşı Lothair yüzünü ufak bir an için kırıştırdı ve hemen sonra bunu unutturmak ister gibi gülümsedi.
Şimdi gülümseme sırası bendeydi. Gülümsediğimde yüzünün ufacık da olsa bir değişime uğradığını görmek benim için çok zor değildi. Anında babama karşıt bir cevapta bulundu. "Matmazel Isabelle'le kılıç tutuşlarını çalışacaktık. Tipiye yakalanmadan gitmemiz ikimiz için de iyi olacaktır."
Ve hava onu doğrulamak istercesine usul usul yağan kar tanelerini büyük bir rüzgarla açık kapıdan bize doğru yolladı.
Annem Binbaşı Lothair'i siyah üniformasının örtülü olduğu kolundan tutup içeri çekerken"Bir kahvenin kimseye sakıncası olmaz." dedi. Binbaşı isteksiz olduğu her halinden belli olsa da kabalık etmemek için annemin çekişi doğrultusunda içeriye doğru hareket etti.
Ona tekrar gülümseyerek baktım. Üzerindeki siyah üniformasında yer yer ufak kar kümeleri oluşmuştu ve karlar saçlarına bir ak gibi düşmüştü. Biz böyle dururken annemin öğrencileri olan diğer çocuklar üzerlerine mantolarını geçirmiş bir şekilde yanımıza geldiler. Babama Raimond'dan "Hoş geldiniz." lafı çıkınca babam onun omzunu sıvazladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/28264451-288-k933630.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULU ÇINARIN YALNIZLIĞI
Romance16. yy'da Fransasında soylu olmayan genç bir kızın güzel bir hayat yaşayabilmesi için yapabileceği iki şey vardır: Evlenmek veya meslek sahibi olmak. Jeanne Isabelle ikinci seçeneği seçmişti. Ve bu uğurda çıktığı arayışta kendini bir kış günü etek...