Bölüm 23 ~ Işık

196 24 2
                                    

     Kapak tasarımı için @smyrne'ye teşekkür ederim:) Boş yıldızı dolduralım lütfen:)

         Örgümden kurtulup yüzüme gelen saçlarım dokundukları yere yapışırken keşke bir erkek olsam diye düşünmeden edememiştim. Mesela karşımda kılıç sallayan Binbaşı Severin gibi kısacık saçlarım olsa asla terlemezdim. Derince aldığım nefes geri verirken saatlerdir talim yapmanın verdiği yorgunlukla eğilip dizlerime tutundum.

"Yoruldunuz mu Matmazel Isabelle?" Omzumda Binbaşı Severin'in nazik elini hissettiğimde başımı kaldırıp sık sık alıp verdiğim nefeslerimin arasında gülümsedim.

"Çok susadım efendim. Aşağıya insem iyi olur." Dilim damağıma yapışmıştı.

"Siz kalın Matmazel Isabelle." Başını talim odasının kapısına çevirdi. "Biri su getirsin! Haydi çabuk!"

Kılıcımdan destek alarak yere oturup bacaklarımı kendime çektim. Aslında bağdaş kurmak istiyordum fakat altımda bir pantolon varken bu bir hanımefendiye yakışmaz diye kuramıyordum.

Benimle birlikte mermer zemine çöken Binbaşı Severin'e baktım. Önündeki sarı saçları yer yer benimkiler gibi alnına yapışmıştı. Gözleri, üzerine giydiği koyu yeşil gömlekten midir bilinmez bugün yeşil duruyordu ve bu hali çok sevimliydi. Mavi gözler bana hep Binbaşı Lothair'yi hatırlatıyordu. Onu unutmak istiyordum.

Bana dişlerini ortaya çıkararak gülümsediği zaman, Binbaşı Severin'i en çok cazibeli bulduğum zamandı. Gamzeleri ortaya çıkıyordu. Ve şimdi de yaptığı şey aynen buydu. Babamın Binbaşı Severin ile beni görmesinin üzerinden tam üç hafta üç gün geçmişti. O zamandan beri Binbaşı Severin'in öğrencilerinden kalan vakitlerde sık sık çalışıyorduk. Yetenek sınavından kesinlikle geçebileceğimi söylüyordu. Daha hiç Binbaşı'nın elindeki kılıcı düşürememiştim ama ona iki kere arkasından yaklaşmayı başarabilmiştim. Ya da birkaç kere kılıcımı boğaz hizasına getirebilmiştim. Büyük ihtimalle bana oldukça nazik davranıyordu fakat başarı başarıydı öyle değil mi?

Kapının oradan gelen sesle ikimizin başı da oraya döndüğünde ufak bir tepsi içinde bardak ve sürahiyle adını bilmediğim bir hizmetçinin geldiğini gördük. Hızlıca ayağa kalkıp hizmetçinin elinde tuttuğu tepsideki sürahiyi aldığımda siyah saçlı hizmetçi "Misafirleriniz var efendim. Beş çayı için aşağıda bekleniyorsunuz." dedi. Tepsinin içindeki sürahiden bardağıma su doldururken Binbaşı Severin "Kim geldi." diye sordu.

Sürahiyi bırakıp bardaktaki soğuk sudan büyük yudumlar alırken hizmetçi "Mösyö Rhone, Mösyö Loire, Mösyö Lothair ve öğrencisi." dediğinde içtiğim su boğazıma takıldı. Bardağı tepsiye bırakırken girdiğim öksürük krizinin nedeniyle boğazım yırtılıyormuş gibi sertçe öksürüyordum. Binbaşı Severin hizmetçiye çıkmasını söyleyip sırtımı sıvazlamaya, hafif hafif vurmaya başladı. "Matmazel Isabelle, sakin olun."

Bir süre sonra düzelip doğrulduğumda Binbaşı Severin bana tedirgin bakıyordu. "İyi misiniz?"

"İyiyim efendim. Teşekkür ederim." Binbaşı Lothair ve Aurelie neden gelmişti ki? Her ne için geldilerse onları görmek istemiyordum. "Efendim. Ben odama çekileyim. Yarın yetenek sınavı da var üstelik. Bu saatlerde de annem prova almak için gelecek hem."

Binbaşı Severin kaşlarını çattı. "Hayır Matmazel Isabelle. Üzerinizi değiştirip benimle aşağıya gelmelisiniz. Lothair benim evimde bana saygısızlık yapmayacaktır. Üstelik de onlara ne kadar mutlu ve güçlü olduğunuzu göstermelisiniz. Şimdi gelmezseniz zafer kazandıklarını düşünecekler."

Haklıydı. Fakat geçen seferi hatırlayınca bütün düşüncem değişiyordu. "Ama geçen sefer de bu amaçla gittik. Hiç de iyi şeyler olmadı efendim."

ULU ÇINARIN YALNIZLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin