Severin Isabelle'i kucağında sıkıca tutup arabadan inerken kapıyı açan hizmetçiye "Doktor Femand'u çağırın hemen!" diye bağırdı ve malikanenin içine girdi. Telaş bütün bedenine hakimdi. Kalbi tedirgin bir şekilde minik bir sinek kuşunun kanat çırpması misali hızlıca atıyordu. Adrenalin bedeninin her hücresine hakimdi. Kucağında ağırlığını hissetmediği kızın orada var olduğunu belli eden tek şey kendisinin çıplak göğsüne dayalı ve bir ateşten daha yakıcı olan ıslanmış başıydı. Isabelle'i üst kattaki odasına giden koyu yeşil halı örtülü merdivenlerden çıkartırken "Davin? Şöminem yanıyor mu?" diye sordu peşinden gelen yaşlı uşağına.
Adam "Yanıyor efendim. Yakın zamanda yaktık." diye efendisine cevap verirken efendisinin kucağındaki kıza bakmaya çalıştı merakla. Kimdi bu? Yine o gecelik maceralarından biri miydi ki? Davin kızı görmek için efendisinin hızına yetişmeye çalışan yaşlı bacaklarını hızlandırmaya çalışırken başarısız olunca olabildiğince Severin'in yüzüne baktı ve onun o yüzündeki endişeyi görünce hayır diye düşündü. Tek gecelik bir gönül eğlencesi olsa bu kadar endişeli olmazdı. Onu yıllardır tanıyordu. Severin'in bebekliğinden beri onunlaydı. Eğer onu azıcık biliyorsa bu kızı gerçekten önemsiyor olmalıydı. Gönül eğlencelerinden biri onu salonda bekliyordu. Haber verip vermemek konusunda kararsızdı. İkilemde kaldı. Her ne olursa olsun ona haber vermeliydi. Durumun ciddiyetinden dolayı bu haberin yersiz olduğunu bilmenin verdiği çekingenlikle "Madam Agnes alt katta sizi bekliyor efendim." dedi.
Severin şu an Isabelle'den başka birini düşünecek havada değildi. Şu an onun için önemli olan tek şey Isabelle'di. Zavallı kız kucağında kavrulup terler dökerken anlamsız şeyler sayıklıyordu. Annesini istiyordu. Çok sık duymuştu kızın dudaklarından sıyrılan fısıltılı ve korkmuş "Anne." inleyişini. Zaten anladığı tek kelime de buydu. "Söyleyin beklemesin. Doktor gelir gelmez odama yollayın. Bernadutte'ye söyleyin soğuk su ve bez parçaları getirsin." diye emir verirken geniş koridorları ve odaları aşan Severin kendi odasına girdiğinde odada yanan şöminenin sıcaklığıyla sarmalandı. Sağ taraftaki koyu mavi çarşaflarına giyinmiş olan heybetli yatağına doğru soğuk mermer zeminde hızlı adımlarla adeta koşarak ilerledikten sonra kızı yavaşça yatağa yatırıp kabanından kurtulurken Isabelle'e acı içinde baktı. Kız ıslak bir elbisenin içindeydi. Kısa zaman önce onu ısıtmaya çalışmış, bunda başarılı olmuştu fakat kız şu an ateşler içinde yanıyor. Ellili yaşlarındaki dadısı Bernadette iyice kilo almış bedeniyle beyaz renkli kapıda telaşlı bir şekilde boy gösterince Severin anlık bir rahatlama geçirdi.
"Karda öylece yatıyordu. Şimdi yanıyor." Durumu özetleyip kıza hüzünle bakarken Bernadette Isabelle'e ulaşmış ve yıllanmış elleriyle kızın alnına dokunmuştu. Kızın bedenine dokunur dokunmaz gözleri fal taşı gibi açılırken "Ah yavrucak ateşler içinde!" diye haykırıp başını açık olan kapıya çevirdi ve bağırdı. "Emily! Küveti soğuk suyla doldur!"
Severin tedirgin bir şekilde Isabelle'i soyan Bernadette'ye baktı. Onun tecrübelerine güvenirdi fakat bu iyi bir fikir gibi gelmiyordu. Kız zaten soğuk yüzünden hasta olmuştu.
"Yine beceremedim. Yine. Özür dilerim. Canımı yakıyorsunuz." Soğuk terler döken Isabelle yüzünü buruşturup sayıklarken Severin ona için için acıdı.
Bernadutte yatakta yatan kızın bekar bir genç kız olduğunu anlayıp kızı az sonra soyacağı için "Severin sen çık." dedi alelacele.
"Dadı onu soğuk suya sokmak akıllıca mı?" diye soran Severin tedirginliğin yüzüne yansımasına engel olamadı. Yıllarca en sert yapılı ve en disiplinli öğretmenler tarafından bir asker olarak yetiştirilmiş olan Severin her şeyi öğrenmiş de duygularının yüzüne yansıması konusunda kendine hakim olmayı tamamen öğrenenemişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/28264451-288-k933630.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULU ÇINARIN YALNIZLIĞI
Romance16. yy'da Fransasında soylu olmayan genç bir kızın güzel bir hayat yaşayabilmesi için yapabileceği iki şey vardır: Evlenmek veya meslek sahibi olmak. Jeanne Isabelle ikinci seçeneği seçmişti. Ve bu uğurda çıktığı arayışta kendini bir kış günü etek...